Aylaklık kovanı
Sultanahmet’i görmemek için Sultanahmet’in içinde olmanız gerekir. Ben de öyle yaptım. İçimdeki müziksizlik kendine bir yol bulup şiirin içinde, kendi doğal olmayan akışında, cennetini bulmakta bir başarı gösterdi sanırım.
Bir baktım. Bir de baktım ki içimde bir şiir, bir hikâye, bir roman, bir roman, bir resim ve hemen yanı başında bir müziksizlik var. Sadece yoğun bir uğultu...
Bunların içimde öyle hareketsiz durmalarına içim elvermedi diyebilirim. Bu mümkün değildi zaten. Hepsinin birden aynı anda patlaması bir infilaka, dolayısı ile benim imha olmama yol açabilirdi. Göze aldım ve gözden çıkarmadım. Şiiri ben mi söylüyordum yoksa söylediğim sözlere yetişebilmek için nefes nefese mi kalıyordum? Galiba ikincisi. Şiirin yanı başında duran müziksizlik bir olumsuzluk olarak görülebilir. Benim içinse ömrüm boyunca dönem dönem bana eşlik eden bir ıraya dönüştü diyebilirim.
Arada ıslık çalmam bundandır. İçimdeki uğultunun ya usulca ya da keskin bir formda gökyüzüne karışması. Yürüyebilmem için kendimi görmemem zorunluğunu fark etmem uzun sürmedi. Uzun sürmedi dediysem beş yılımı aldı. Az da sayılmaz. Sultanahmet’i görmemek için Sultanahmet’in içinde olmanız gerekir. Ben de öyle yaptım. İçimdeki müziksizlik kendine bir yol bulup, şiirin içinde kendi doğal olmayan akışında- insan doğal bir varlık değildir- cennetini bulmakta bir başarı gösterdi sanırım.
Cennetimi bulmak. Herkesin cenneti birbiri ile aynı olmayabilir. Cennetin ortak noktasında ışıldayan duygu ya da durumun isminin aylaklık olduğu söylenebilir. Hemen hoplamayın. Cennetin kökenindeki cenin yepyeni bir doğuşa pırıl pırıl bir evrene doğmaya işaret edebilir. Bir hayret ve şaşırma hali. İlkini yani hayreti seçerseniz ilme, ikincisini seçerseniz sanata yönelmelisiniz. Lise ikinci sınıfa kadar seçimim ilkindeydi. Matematikçi olacaktım. Uzay geometrisi düşüncesi gözlerimi ışıldatıyordu. Sonra şaşkınlığımın büyüklüğü hayretime baskın geldi diyelim.
Sanatkârlar aylaklığı severler. Hayatın içinde bulunmaları ayaklarını yere basmalarını beraberinde getirir. Bu bir paradokstur. Hem kanatlarınız vardır- hem de çok- hem de yürüyeceksiniz. Yürümekle, koşmakla, yüksek atlama ile belirlenmiş çizilmiş yerçekimi ile toprağa bir yatkınlığınız vardır. Ne yapacaksınız? Ölseniz sizi gökyüzünün mavisine mi gömecekler? Bir yasak bulut durumu.
Aylaklık demiştim. Aylaklığa izin veren hatta bu aylaklığı genişleten bazı meslekler olduğu söylenebilir. Toprak sahipliği, askerlik, öğretmenlik bunlar arasında sayılabilir. Meslek olarak seçtiğiniz askerlik ya da öğretmenlik branşınız içinde kalıp, cahilleşmenizi ve kalın kafalılığınızı artırabilir. Öyle kararlar alıp öyle eserler verirsiniz ki kalın kafalılığınızı deha sanıp alkışlayanları çoğaltabilir. Alkışların şiddeti size zaman ve sabrı unutturursa harbi yitirirsiniz. Sanatta ısrar iyidir. İlk atılan okun hedefi bulması, ilk yüz metreyi şahane koşmanız, hayatın kısa, sanatın uzun olduğunu hatırdan çıkarmanıza neden olabilir.
Kim bilir belki de aylaklık insanların içinde taşıdıkları uğultuyu başkalarının duymasına engel olan bir sığınaktır. İçinizde bir arı kovanı uğulduyor, bir kraliçe arı bütün bir kovanın muhteşem kaotik işleyişini düzenliyor ve siz eserlerinizle gülümsüyorsunuzdur. Asabiyetiniz ve yeteneğinizdir kraliçeniz. Aşkınız, özleminiz, kavganız söylediğiniz ve söylemediğiniz her şeyiniz. Kraliçe arı ölürse kovan bozulur, çürür ve yanar.
Aylaklık sonucu elde edilen cennet. Yaptıklarınız ve yapmadıklarınızla ulaştığınız cennet. Zaten oradaydınız. İnsan doğaya ait bir canlı değil. Cennetten dünyaya iliştirilmiş bir canlı. Nefes alıp veren. Büzüşen ve genişleyen. İçinde evliyalıklar ve eşkıyalıklar saklı. Belki bir gün yazarım.