AVM’DE DOLAŞMANIN RUH HÂLİ

AVM’DE DOLAŞMANIN RUH HÂLİ
AVM’DE DOLAŞMANIN RUH HÂLİ

AVM’de hiç kimse kendisi değildir! Herkesin bir diğerini taklit ederek geliştirdiği suni bir duygusu vardır sadece: yalnız olmadığı duygusu. Fakat insanların birbirine bakması salt ortaklaşım üretmez; çoğu kez hasedi ve dolayısıyla koşulsuz taklidi de tetikler. Her birey, etrafını sarmalayan insan-yüzeylerinden kendi ruhuna akan iletilerle aynı anda binlerce insana dönüşür.

Modern kültürde tüketimciliğin kendisi bir ihtiyacın giderilmesinden ziyade gönüllü ayartmanın muhatabı olma iradesine –belki de zafiyetine dayanır. Zaten ihtiyaç dediğimiz şey, içine her şeyin sığdırılabileceği müphem bir boşluk değil midir? AVM’ye adım attığı anda insan oluşunu müşterilikle mübadele eden birey, vitrindeki nesnelerle sessiz bir diyalog yaşar. Burada güvenlik dahil her şey “görünümler”den ibarettir. Vitrinleri özneleştiren bu akışkanlıkta insan -başka insanlarla beraber nesneleşir. Öyle ki insanlar vitrine değil de; sanki vitrinler insanlara bakıyor gibidir!

  • Nietzsche’nin de dediği gibi, [modern] insan son tahlilde arzuladığı şeyi değil; ancak arzusunu sevmektedir.

Birey AVM’nin dış dünyayı belli süreliğine unutturan iyi aydınlatılmış -yani sürekli gündüzmüş gibi algılanan-, steril -yani daima kusursuzmuş gibi sezinlenen-, sentetik -yani dilediğince düşsel- köşelerinde yürürken -yoksa süzülürken veya itilirken mi demeli- bedenselden ziyade zihinsel bir devinime tabi olur. Öylesine ki, AVM’de gezen birey, bu mekânı yavaşça içine çeker; böylece benliğinde parıldayan ışıklar, ona olmak istediği kişiye bürünmenin hayalini aralar.

AVM’de hiç kimse kendisi değildir! Herkesin bir diğerini taklit ederek geliştirdiği suni bir duygusu vardır sadece: yalnız olmadığı duygusu. Fakat insanların birbirine bakması salt ortaklaşım üretmez; çoğu kez hasedi ve dolayısıyla koşulsuz taklidi de tetikler. Her birey, etrafını sarmalayan insan-yüzeylerinden kendi ruhuna akan iletilerle aynı anda binlerce insana dönüşür. Burada insanlar birbirleri için yüzeylere, ama hizaya getiren; kendi olandan çok olmayanı mimleyen yüzeylere evrilir. Her birey, gözünün değdiği bir başkasında kendi yoksunluğunu yakalar ve bundan hayıflanır. AVM, bu nedenle, nimete şükrü değil; zaten tetikte bekleyen kanaatsizlik hâlini harekete geçirir.

AVM salt tüketim mekânı da değildir. Burada bireyler arzuladıkları şeye kavuşmak yerine, tatmin nedir bilmeyen arzularını sayısız kere yinelemek için bulunurlar. Zira, Nietzsche’nin de dediği gibi, [modern] insan son tahlilde arzuladığı şeyi değil; ancak arzusunu sevmektedir. Bu vitrinlerden müteşekkil kapitalist mabette her türlü alışverişin -yeni bir tüketimi kışkırtmak dışında- kesin bir saadetle tamamlanamaması bundandır. Kaldı ki bu gerçekleşmeyen saadet, pazarın varlığını sürekli kılar. Tüketimci-birey her vitrinde yalnızca objeye bakmaz; daha ziyade obje ile bedeni arasındaki farklılığı işaretleyen vitrindeki yansımayla –açıkçası bu yansımanın sahici olmayan hüznüyle- kendisini uyuma zorlayan moda kültürüne gönül rızasıyla hatta keyifle boyun eğer.

  • AVM’lerde maneviyata yer yoktur. Yalnızca dünyeviliğin aşkınlığı söz konusudur.

AVM’lerin kısa bir süreliğine gezilip tüketilen ve sonra da hiçbir kalıcı hatıranın kalmaksızın son bulan deneyimi, modern kültürün hızlı öğrenme ve çabuk unutma tavrıyla örtüşür. Evet, bir tüketim mekânı olarak değil; unutma mekânı olarak AVM, mukimlerine teatral bir unutma terapisi sunar. Bu bakımdan modern kültürde her yer AVM; herkes farklı düzeylerde de olsa unutmaya müşteridir. Biraz da bu sebeple AVM’lerde maneviyata yer yoktur. Yalnızca dünyeviliğin aşkınlığı söz konusudur. İbadetlerinde hassas olanlar için bile AVM’de kulluk vecibeleri ve ahlakı ya hızla ikmal edilir ya da kolayca ihmal edilir. Burada yüceltilmeye değer olan yegâne şey nesnelerdir, ki bunlar da elde edilerek yok edilir. Yani insan AVM’den eli dolu çıksa da gönlü boş çıkar.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım