Asıl konular ve kırmızı ringa balıkları arasında

Arşiv
Arşiv

İnsan epeyce bir zamandan beri, kendi hikayesindeki o kahramana karşı oldukça soğuk davranıyor.

Dünya epeyce bir zamandan beri, asıl konuya dönmenin acı duymakla eşdeğer olduğu bir yer. Ruhun fiyakası olan acı’dan değil, doğrudan içimizi çürüten şey’den bahsediyorum. Asıl konuya dönme arzusu daha ilk anda insanın varlığına acı vermeye başlıyor artık. Araya giren bütün kitaplar, filmler, filozoflar, ben’ler, şarkılar, ücretli üyelikler ve dahi kelimeler yalnızca bir mesafenin tanımını içeriyorlar sanki. Kimle kimin, neyle neyin arasındaki mesafe? İnsanın iradi olarak konumlandığı kaygı adlı bir kara parçasını idealleştirerek, orada inşa ettiği kalenin burçlarına kalbini asması mesela. Buradan çıkarak, uçucu bir hevese, mevsimlerin insana yaptığı fenalıklara ya da dünyanın büyüsünün bozulmasına doğru açılan o yol’a uğramak niyetinde değilim. Asıl konuya karşı mesafeyi korumakla yükümlüdür bazı cümleler. Cinayet masasına gelen bir dosyanın akıbeti hakkında, sözgelimi katili bulmaya heves etmiş yeni-yetme bir dedektifin dikkatiyle konuşabilmenin, asıl konuya dönmekle bir ilgisinin olabileceği kanaatindeyim. Kanıtımız yok bunu anlatmaya ama; dünya büyük bir özenle katili saklıyor bizden.

İnsan epeyce bir zamandan beri, kendi hikayesindeki o kahramana karşı oldukça soğuk-mesafeli davranıyor. Kişisel geliştirenlerden değil, inanmanın bizzat kendisinden bahsediyorum. İkna edildiği bir endişenin içinden baktığı akvaryumuna, yalnızca basit bir su değişimi yetecek belki de. Ama önünde yüzen ateş kırmızısı ringa balıklarının bütün parlaklıklarıyla gözlerini kamaştırmasına engel olamıyor insan. Kırmızı ringa (red herring), bir kurgu numarasının simgesidir nihayetinde. Gizemli bir hikâyenin içinde olması gereken ilk şartı anlatır. Polisiye öykülerde katili, hileli bir konuşmada esası, hayatın ortasında gerçeği saklar. Evet, özenle. Gözü yanıltır, esas olandan arındırır, sonuca doğru yürürken zihnin oyalanmasını sağlar. Bazen bilinçli bir eylemin, bazen de doğal akışın getirdiği şaşırtmacalarla, ‘’göz’’ görmesi gerekenden fazlasıyla uzağa düşer.

Kırmızı ringa balıkları, akvaryumdan taşarak dünya denizine doğru yüzüyorlar artık. (Evet 21. yy) Hikâyede karşılaştığımız, bizi kendisine çeken, ilgiyi üzerine toplayan, çok kafa yorduğumuz o kırmızı ringa balıklarının, katilin bulunmasında, düğümün çözülmesinde ve hakikatin ortaya çıkmasında hiçbir önemli rol’e sahip olmadıklarını anladığımızda filmin/hikâyenin finaline gelmişizdir aslında. Geriye dönüp, odağımızı değiştiren ringaları, yanıldığımız yerlere koyabiliriz sadece. Her şeyin sonunda olmanın da bir bedeli var mutlaka. Hayat da böyle.

Kırmızı ringa balığını odağına alanlar, parlaklığına kapılanlar ve ondan bir muradı olanlar, asıl konunun ne olduğunu unutabilir ve bir daha geri dönemeyebilirler. Üstelik bunu finalde öğrenmek gerçekten can sıkıcı. Akvaryumun suyunu değiştirmeyi düşünebilmek belki, kırmızı ringalara kapılmadan. Ama dünya epeyce bir zamandan beri, asıl konuya dönmenin acı duymakla eşdeğer olduğu bir yer.

Asıl konu neydi peki?