Arz kustuğunda
İşte yine aynı sınav kağıdı hepimizin önünde. İşte yine aynı soru cevabını bekliyor. Eğer bu soruyu hakkıyla çözemezsek daha öncekilerin başına gelen felaket bizi de yakalayacak. Dünyayı tutan bulantı en sonunda kusmakla son bulacak.
- Okkalı bir örnek için bu yolculuğu yapmaya değer. İngiliz oyun yazarı J. B. Priestly’nin üç perdelik “An Inspector Calls” adlı oyununun 2015 yapımı sinema uyarlamasını seyrettiğimde, dedim ki, 1. Dünya Savaşı, 2. Dünya Savaşı gibi büyük semavi musibetlerin arka planında işte böyle bir zemin mevcut.
Oyun 1912 yılında, yani savaşın kıyısında bir nisan gecesinde İngiltere’de üst orta sınıf Birling Ailesi’nin evine, -onlar tam da müstakbel damatlarıyla birlikte kızları Sheila’nın nişanını kutlarken, Goole adında bir müfettişin o akşam intihar eden işçi sınıfından bir genç kıza dair -Eva Smith- çeşitli sorular sormak için gelmesiyle başlıyor. Aile efradı teker teker sorguya çekiliyor. Birling’ler, önceleri burunlarından kıl aldırmasalar da bir süre sonra ortaya çıkan gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. Süngüleri iyice düşüyorsa da içlerinde yumuşamayan direngen bir katılığın olduğunu her an hissediyoruz film boyunca.
Yine de buraya bir parantez açıp oğul Eric’i yine de ailenin bu kibirli vurdumduymaz tutumundan biraz ayrı tutmak gerek, o pek âlâ insanların nasıl bir varoluşsal pisliğe battıklarının farkında ve bu farkındalığı deli gibi içerek uyuşturmaya çalışıyor. Zaten içlerinden sadece bu genç ayyaş, insanlığı altüst edecek bir savaşın çıkacağını görecek kadar ayık; diğerleri kibir ve bencillikten sarhoş durumdalar. Ve genç adam film boyunca da gözlerinin üstüne düşen kaşlarının gölgesine gizlenerek bu farkındalığın acısını çekiyor.
Ne yazık ki, bizler de burnumuz havada ellerimiz cebimizde ıslık çalarak yürüyoruz önümüze bakmadan. Çekildiğimiz sınavın alaca gölgesi düşmüş üstümüze. Kanın kızılından, asker üniformalarının hakisinden, kasvetin karasından mürekkep bir gölge bu.