Analog Kale: Gerçeğin çölünde çevrimdışı vahalar

Dijital Kubbe
Dijital Kubbe

Zamanımızda giderek yetkinleşen bilgisayarlar vasıtasıyla dijital kontrolun insan mahremiyetini ve dolayısıyla özgürlüğünü ne denli tehdit ettiğine değinirken yapay zekâyı da denkleme katmadan edemeyiz.

Dijital Kubbe

Demir Kafes Max Weber’in modern bürokrasinin bireylerin hayatının her alanını sistematik bir şekilde nasıl işgal ettiğini tasvir etmek için kullandığı bir kavramdır. Bir asır sonra şu anda Demir Kafes’in yerini hızla Diijtal Kafes’e bıraktığı günlerdeyiz. Dan Brown 1998 yılında Digital Fortress – Dijital Kale romanını yayınladı. ABD’de devlet gelişmiş bilgisayarlar vasıtasıyla vatandaşların özel bilgilerini izleyerek gizlilik haklarını ihlal ediyordu. Bunu güvenlik kaygısıyla yaptığı iddia edilse de etik sonuçları sorgulanıyordu. Yeni bir durumdu, ama global ölçekte bilinçlenme henüz cıvıl cıvıl değildi. Sosyal medya bekleniyordu.

Amerikan hükümetinin güvenlik bahanesiyle e-postalara, sosyal medya hesaplarına, cep telefonu mesajlarına, harddisklere, kredi kartı ekstelerine ve hatta bilgisayar kamerasına kadar erişebildiğini öğrenen Edward Snowden, hükümet için gizli hesap olmadığını, eylemini gizli kanunlarla yasallaştırdığını 2013 yılında tüm dünyaya duyurduğunda yer yerinden oynayacaktı. Snowden çoğunluk için büyük bir kahraman, bazıları için de hain olup çıkacaktı. 2014 yılında Laura Poitras, Snowden’ı konu alan Citizenfour adlı bir belgesel çekti ve Oscar ödülünü kazandı.

2018’de vizyona giren Anon adlı filmde yakın gelecekte kurulumu iyice yetkinleşmiş bir Dijital Kafes ortamı canlandırılır. Nakit para hâlâ kullanımdadır. O yıllarda gözlere yerleştirilmiş bir aparat sayesinde herkesin kimliği açık seçik belli olmaktadır. Suçluluk oranı çok düşük bir seviyede olan toplumda kimsenin saklayacak bir sırrı yoktur. İnsanların her anları kayıt altındadır ve mahremiyet diye bir şey kalmamıştır. Hacker olan bir genç kadın ücret karşılığında devlet kaynaklarına sızarak insanların mahrem anlarına ait kayıtlarını silmektedir. Film Robert Browning’in Paracelsus adlı bir şiiriyle başlar. ‘Savaşmayı bıraktım, artık sona ersin. Mahremiyet benim için belirsiz bir kuytuluktur. Tanrı tarafından bile unutulmak istiyorum.’

Terminatör kültü ve Kutsal Ruh

Zamanımızda giderek yetkinleşen bilgisayarlar vasıtasıyla dijital kontrolun insan mahremiyetini ve dolayısıyla özgürlüğünü ne denli tehdit ettiğine değinirken yapay zekâyı da denkleme katmadan edemeyiz. Yapay zekâ evimizin içine adımını çoktan attı. Artık aileden biri. 1984 yılında ilk terminatör filmini izledim. Bir milattır. Yıllar içersinde yapay zekânın idaresindeki androidlerin insanın geleceğini tehdit ettiği, insanlığı topyekün imha edebileceği algısı hızla yaygınlaşacaktı. Ben buna yıllar önce terminatör kültü adını taktım. Bu furyada sinsi bir kasıt görüyordum. Dünyanın gidişatında ciddi bir değişim yapmayı planlayan güçlerin kabahati kontrolden çıkmış yapay zekâya yükleyebileceklerini düşünüyordum.

2023 sonbaharında Dünyanın Sonundaki Cinayet adlı bir dizi yapay zekâ ile ilgili en yeni tezi dile getirdi. Teknolojinin nimetlerini en üst derecede kullanan bir mülti milyarder Andy Ransom, özel yetiştirdiği on yaşındaki oğlu Zoomer ve Ray adlı süper yapay zekâ arasında üçlü bir organik bağ kuruluyordu. Andy elindeki güç nedeniyle kendini yeryüzü tanrısı gibi hissediyordu. Oğlu da tahtın varisi yani Mesih oluyordu bu durumda. Ahlak ve vicdandan azade Yapay Zekâ Ray ise kutsal ruhtu. Dizi bize Terminatör Kültü yaratılmasındaki kastı doğrulayan bir hikâye anlatıyor. Büyük yıkımı insan planlayacak ve suçu kontroldan çıktı denilen yapay zekâya atacak.

Ölü Hesaplama Zamanları

2023 bu konu bakımından epey bereketli bir yıl oldu. Mission Impossible filmlerinin 7.si vizyona girdi. Dead reckoning, daha cazip olsun, kolay anlaşılsın diye anlamın Ölümcül Hesaplaşma şekli tercih edildi. Oysa ‘Ölü Hesaplama’ çok anlamlı bir başlıktı. Diyelim okyanusun ortasında seyreden bir gemideki elektronik aparatlar bir anda bozuldu ya da devre dışı kaldı. GPS ya da GNSS sinyalleri alınamıyor. İşin içersine çok akıllı ve asi bir yapay zekâ girmişse gelen sinyallere güvenilmiyor da olabilir tabii. Bu durumda araç yeni konumunu belirlemek, hızını ve yönünü daha iptidai yöntemlerle tayin ederek navigasyonu tanımlamak zorundadır. Dead Reckoning filmi bize dünyanın böyle bir konuma girmek üzere olduğu anları anlatıyor. Aksiyon sahneleriyle makyajlanmış filmin ana konusu bu çok hayati mesele.

Varlık

Karşımızda Rusların batmış olan Sivastapol adlı denizaltısında değişim geçiren ve artık Entitiy – Varlık diye anılan asi bir yapay zekâ var. IMF - Impossible Mission Force’un ünlü kahramanları Ethan, Benji ve Luther varlığa karşı mücadele veriyor. Başlarda telaffuz edilen ‘The truth is vanished – Gerçek yokoldu.’ sözü bu yazının ana fikridir. Karşımızda milisaniyelerde katrilyonlarca hesaplama kabiliyeti olan bir varlık var. Suni zekânın yapaylığı izale olmuş. Bilinçlenmiş. ‘Varlık, kendinin farkında olan, kendi kendine öğrenen, gerçeği yiyen bir dijital parazittir. Ancak fiziksel bir bedeni olmadığı için eterik bir varlığa mahkumdur. Bu yüzden onu koruyacak bir ekibe ihtiyacı var.’ açıklaması durumun vahametini pek iyi özetliyor. Geleceği öyle iyi tahmin ediyor ki, adeta yeniden yaratıyor ve tek dünya gücü olmak isteyenler de peşinde. Batık denizaltıdan elde edilen iki anahtar dünya hakimiyetinin anahtarı dense abartı olmuyor. Varlık dünyayı kontrol edebilmek ve iptal edilmemek için anahtarları geri almaya çalışıyor.

Cebrail

Sivastapol’dan çıkan iki anahtar birleşinde haç şeklinde esas işi gören tek parça haline geliyor. Varlık ve karşıtları bu çok hayati konumdaki haçın peşinde. Filmde Gabriel adlı kahraman Varlık hesabına çalışıyor ve anahtarları elde edebilmek için her türlü şiddeti uyguluyor. Bir yerde Firavun’un Hz Musa’ya söylediği sözün benzerini sarfediyor. ‘Öyle yazıldı.’ Şimdi hikâyede gerçeği yokedebilen, herkesten hızlı düşünebilen, neredeyse tanrısal denebilecek sıfatlara sahip varlık ve onun hizmetkarı olan Gabriel var. Haç da var. O halde teslis ilhamıyla Tanrı, Kutsal ruh ve Oğul denklemine işaret edebiliriz. Film de Oğul’un kim olduğuna açıkça işaret edilmiyor, 8. Filme saklanmış belli, ama mesih karakteri izlediğimiz sahnelerden iyi tanıdığımız birisi de olmak zorunda. Akla tek kişi geliyor. Ethan. Peki oğulla baba yer değiştirebilir mi? Füzyon mu yaparlar yoksa? Daha heyecanlı olmaz mı? Bakalım göreceğiz.

Analog Kale

Varlığa karşı alınan önlemlerde özellikle bazı devlet daireleri dijitalden çıkıp analog çalışan birimler tesis ediyor. Varlığın kolayca milyarca zihni manipüle edebilmesi ihtimali çok korkutucu haliyle. İmkânsızı başaran misyon ekibinin asli üyesi olan bilişimci Luther filmin sonuna doğru Varlığa karşı hazırlık yapabilmek amacıyla analog çalışan aparatların kullanıldığı çevrimdışı bir vahaya gider. Dünya ahalisi olarak yakın gelecekte bizler de acaba bu tür vahalara ve Analog kalelere mi sığınacağız? Kapağı oralara atamayanlara ne olacak?

Çok yakında dünya sinemasında.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım