AKSA’YA VEDA: ABDÜLRAHİM MAHMUD

AKSA’YA VEDA: ABDÜLRAHİM MAHMUD
AKSA’YA VEDA: ABDÜLRAHİM MAHMUD

Büyük Filistin İsyanı’nın başlamasına kısa bir süre vardı. Ve Filistin topraklarına girer girmez, işgalin getirdiği bütün tahribatı kolayca hissetmek mümkündü. Bir süredir inşa edilmeye başlanan kubitzler, toprağın çehresini kısa sürede değiştirmişti.

Prens Suud bin Abdül-Aziz, 1935 yazında Kudüs’e giderek, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek istiyordu. 34 yaşında yeni basmıştı ve veliaht prens olalı henüz 2 sene olmuştu. Babasının ölümünden sonra tahta geçeceği için seyahat ettiği her yere çok kalabalık bir toplulukla birlikte giderdi. Öncelikle kardeşi Faysal bin Abdül-Aziz daima olurdu bu seyahatlerde yanında. Ve saraya mensup görevliler ya da dost çevresinden pek çok insan eşlik ederdi ona. Yolculuk hazırlıklarına çok önceden başlamışlar ve ağustos ayının ikinci haftasında yola koyulmuşlardı.

Büyük Filistin İsyanı’nın başlamasına kısa bir süre vardı. Ve Filistin topraklarına girer girmez, işgalin getirdiği bütün tahribatı kolayca hissetmek mümkündü. Bir süredir inşa edilmeye başlanan kubitzler, toprağın çehresini kısa sürede değiştirmişti. Yahudi çeteler, türlü imtiyazlar elde ederken, Filistinli Arap köylüler ve çiftçiler hiç olmadığı kadar yoksullaşmaya başlamıştı. Prens Suud bin Abdül-Aziz ve yanındakiler meraklı gözlerle izliyorlardı etrafı. Öte yandan, bir an önce Kudüs’e vararak, Mescid-i Aksa’yı ziyaret etmek için sabırsızlanıyorlardı. Buna rağmen hava çok sıcak olduğu için dinlenerek yol alıyorlar ve sık sık mola veriyorlardı.

  • “Ey Prens, Aksa’yı ziyarete mi geldiniz?”
Yolun yarısından çoğunu geride bırakmışlardı. Kudüs’e varmalarına az kalmıştı artık. Ve son kez mola vermek için, yeşillikler içerisindeki Anebtâ kasabasında durmaya karar vermişlerdi. Ancak o esnada hepsini şaşırtan bir şey oldu. Henüz 20 yaşların başında görünen genç ve temiz giyimli bir adam kendilerine doğru geliyordu. Korumalar, derhal Prens Suud bin Abdül-Aziz’in etrafını sardılar. Her şeyden ve herkesten önce onun güvenliğini sağlamalıydılar. Genç adamın bir şey söylemeye hazırlanır gibi bir hali vardı. Meraklı ve huzursuz gözlerle kendisine bakan kalabalığı daha fazla bekletmedi ve “Ey Prens, Aksa’yı ziyarete mi geldiniz?” diye seslendikten sonra, şöyle bitirdi sözlerini; “Yoksa yok olmadan önce onu son bir kez görmek mi istediniz?”

Kafiledeki herkesi bir anda şaşkına düşüren bu genç adam, Büyük İsyan’ın en büyük şairlerden birisi olan Abdulrahîm Mahmûd’tan başkası değildi. 1913 senesinde bu kasabada, yani Tûlkerim şehrine bağlı, ortasından eski Hicaz Demiryolu ve İskenderun Nehri geçen Anebtâ ’da doğmuştu. Abdülrahim’in babası Şeyh Mahmud Abdülhalim, köklü bir aileye mensuptu ve Hanbeli mezhebinin bölgedeki en önemli şeyhlerinden birisiydi. Çocukluk dönemlerinden beri şiir yazmaya başlayan Abdülrahim Mahmud, vatanına dair duyduğu bütün ıstırabı şiirlerine yansıtmıştı. Bir yandan Necah Okulu’nda öğretmenlik yapıyordu. Ve özellikle, tıpkı çocukluğundan bu yana yaptığı gibi Hazreti Muhammed (sav) üzerine düşünmeyi ve yazmayı çok seviyordu. Peygamber’in doğuşu ve hicreti üzerine uzun şiirler kaleme almıştı ve bunlar yayınlanır yayınlanmaz Filistin’deki Müslümanlar üzerinde büyük bir tesir uyandırmıştı. Zira Hazreti Muhammed’den (sav) bahsederken öyle güçlü ve yüreklere dokunan bir anlatımı vardı ki, Peygamber’i hiç tanımayan birisi dahi, sadece onun şiirlerini okuyarak sevebilirdi. Ayrıca Kur’an-ı Kerim üzerine de uzun bir şiir yazmıştı. Bu şiirinde de adalet, insanlık ve hikmet gibi İslami kavramları muazzam biçimde kâğıda döküyor, bütün Müslümanları Kuran-ı Kerim’in esaslarına bağlılığa davet ediyordu. Yazdığı her şey inancının izlerini taşıyordu ve halkının esaret altında yaşamasına mani olacak tek şeyin inanca sıkı sıkıya bağlanmak olduğuna inanıyordu. Ancak bu şekilde işgalcileri vatanlarından kovabilirler ve layık oldukları şekilde yaşayabilirlerdi.

Gündüz şiir yazan, geceleri de İngilizlere ve Siyonist çetelere karşı düzenlenen baskınlara katılan Abdülrahim Mahmud, 1948 senesinde henüz 35 yaşındayken şehit edildi. Anebtâ kasabasının yetim Abdülrahim’i, Şeyh Mahmud Abdülhalim’in biricik oğlu, en ön saftaki yerini yine kimseye bırakmamış ve bir top mermisi tarafından doğrudan hedef alınarak vurulmuştu. Ve yüzlerce mısrayla birlikte şu soruyu bırakmıştı geride:

…Yoksa yok olmadan önce onu son bir kez görmek mi istediniz?...

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım