Akdeniz'de doğup Nil'de batan güneş: Dağ prensesi Asmahan
Dünya yeni bir harbin arefesinde "kaynamaya" başlamışken, 1931 yılının Kahire'si, Asmahan adında bir yıldızın doğumunu müjdeliyordu. Annesi ve abisiyle birlikte küçük mekânlarda, yerel radyolarda ve düğünlerde şarkı söyleyerek elde ettiği sahne tecrübesi, onu nihayetinde prestijli büyük bir mekâna taşıyacaktı, sesiyle gökyüzündeki tüm yıldızların tozunu almış, genç yaşına rağmen oturmuş sesi ve yorumculuk kabiliyetiyle Kahire semalarında parlamıştı.
Kahire'nin kaostan başka bir düzene alışık olmayan meşhur trafiğinde, her tarafı dökülen bir taksinin içindeyim, güneş ağır ağır batıyor. Boğucu hava kalbimi zorlarken, sıcakla birlikte gelen yakıcı bir şarkı bu pek melankolik yolculuğuma eşlik ediyor. Eski, cızırtılı radyodan duyabildiğim kadarıyla bir kadın sesi kulağıma dolan. Birden dikkat kesilip; Ümmü Gülsüm mü diyorum, Feyruz mu yoksa? Taksici gülümsüyor, iç aynadan kafasını hayır şeklinde salladığını görüyorum. Asmahan diye fısıldıyor sanki, anlamadığımı görünce sesini yükseltiyor; Asmahan, Asmahan! Feyruz değil, Üm Arap kadın vokal mü Gülsüm de. Sesiyle başka bir dünyaya yolculuk yaptığımız o kadın; Asmahan (Esmahan). Radyoda çalan Layta lel barrak ile Kahire'de uzun bir akşamüstü. Ortadoğulu herhangi bir sanatçının hikâyesini 20. yüzyılın başlarından itibaren okumaya çalıştığınızda, karşınıza çıkacak ilk imge Devlet-i Âliyye olacaktır.
Bir çınarın dökülen yaprakları hakkında bazı malum meseleler. Asmahan'ı anlatırken de buralarda dolaşabiliriz. Şu cümleyle mesela; Türkiye'den Beyrut'a doğru giden Nil adlı gemide bir fırtınanın ortasındayken dünyaya gözlerini açtığında yıl 1917'ydi. Evet, bir Cihan İmparatorluğu'nun son günleri. Umutsuz ve travmatik günler. Denizin ortasında doğan bu denizkızına Amal (Emel) adını verdiler ilk önce. Emel el-Atraş. Emel o gemide doğdu çünkü Manisa'nın Demirci kazasında bir Osmanlı Kaymakamı olarak görev yapan babası Fahd el-Atraş'ın, hamile eşi ve oğluyla birlikte Lübnan'a kaçmasını gerektiren bazı şartlar (Atraşlar/Dürzî İsyanı) mevcuttu. İzmir limanından kalkan Beyrut gemisine binerek, yeni bir hayata yelken açmaya karar veren el-Atraş ailesinin ilk hediyesi de denizkızı Emel olmuştu. Asmahan'ın mensup olduğu Atraşlar, Arap coğrafyasında -bilhassa- Fransız tahakkümüne karşı etkili direnişleriyle tanınan ve Dürzîlere liderlik yapan nüfuzlu bir aile olarak tarih kayıtlarındaki yerini almıştı. Soyluluk unvanına sahiptiler.
Prens Fahd el-Atraş, Dürzî isyanları başlayınca çıkan anlaşmazlıklar sebebiyle Devlet-i Âliyye'deki kaymakamlık vazifesinden ayrılmıştı. Dağılmak üzere olan bir imparatorluk vilayetinden zorunlu göçle geldikleri memleketlerinde (Suriye-Lübnan Dürzî Dağı) geçen 6 yılın ardından baba Fahd el-Atraş'ın vefat etmesiyle birlikte, bu kez Fransızlara karşı yapılacak büyük bir Dürzî ayaklanması öncesinde Mısır'a göç etmeye karar vermişlerdi. Annenin kararıydı bu. Asmahan 6 yaşındayken, iki kardeşi ve annesiyle, hayatını değiştirecek şehre yani Kahire'ye ayak bastığında, sıkıntılı günler de peşi sıra gelmişti. Soyadlarını saklayarak yaşadıkları bu şehirde evin yükünü, dikiş dikme ve çamaşır yıkama gibi işlerde çalışan annesi sırtlanmıştı. Prenses Alia olmaktan vazgeçen bir anne ve yoksul Faggala mahallesindeki zorlu yıllar.
KAHİRE SEMALARINDA BİR YILDIZ
Kahire'yi -aynı Feyruz/Beyrut örneğinde olduğu gibi- Asmahan'ı doğuran müzikal bir anne olarak adlandırabiliriz. Bu şehirden sesini dünyaya duyurdu, bu şehirde yeniden doğdu ve bu şehirde sustu Asmahan. Aslında Atraş ailesinde başta anne olmak üzere herkesin sesi ortalamanın üstünde bir güzelliğe sahipti. Müziğe ilgileri bakımından Asmahan-Ferid ikilisi biraz daha öne çıkmışlardı sadece. Asmahan'ın abisi Farid Kahire yıllarında, yetenekleriyle dikkatleri üstüne toplamış, Arap Müzik Enstitüsü ile özel radyo istasyonları için çalışmaya başlamıştı bile. Asmahan'ın o yakıcı güzellikteki sesinin keşif hikâyesi de abisinin açtığı bu yoldaki doğal işaretlerden sayılır. Mısır'ın ünlü müzik otoritesi bestekâr Davud Hüsni'nin, Farid'i ziyaret etmek üzere bulunduğu evlerinde, Ferid'in kardeşi olarak dinlediği bu büyüleyici sese hayran olmasıyla, Asmahan'ın doğuşu aynı gündür. 14'ündeki Amal (Emel), Hosni'nin teklifiyle yeni sahne adıyla çağrılır. Asmahan'dır (Esmahan) artık o.
İlk plak şirketiyle anlaşmasını yapmadan önce; Zekeriya Ahmed, Şeyh Mahmud Sobh, Davud Hüsni, Ferid Ghosn ve Al Qasbaji'den oluşan yetkin bir jürinin önünde icra ettiği şarkıları, önce jüriyi, sonra tüm Arap dünyasını mest edecektir zaten. Hançeresindeki kor ateşin düştüğü yerlere adres sorulmaz artık. Dünya yeni bir harbin arefesinde "kaynamaya" başlamışken, 1931 yılının Kahire'si, Asmahan adında bir yıldızın doğumunu müjdeliyordu. Annesi ve abisiyle birlikte küçük mekânlarda, yerel radyolarda ve düğünlerde şarkı söyleyerek elde ettiği sahne tecrübesi, onu nihayetinde prestijli büyük bir mekâna taşıyacaktı. Imad Al-Din Caddesi'ndeki Marie Mansour Salonu'nda çimen gözlü, siyah elbiseli, ince, sıska bir kız olarak şarkı söylemeye başladığı gece, sesiyle gökyüzündeki tüm yıldızların tozunu almış, genç yaşına rağmen oturmuş sesi ve yorumculuk kabiliyetiyle Kahire semalarında parlamıştı.
Asmahan'ın sesiyle adını duyurmaya başladığı bu yıllar -aynı zamanda- Ümmü Gülsüm'ün büyük bir rekabet içinde olduğu Türk tarzında okuduğu şarkılarla da bilinen Münire'tül Mehdiye'den bayrağı devralarak, Arap kadın vokal tahtına oturduğu zamanlara tekabül etmekteydi. Hicaz'ın yeni divası belli olmuştu artık. Asmahan'ın icra kabiliyetiyle, o dönemde Ümmü Gülsüm'e eş gösterilecek kadar dikkat çeken bir ses olduğunu söyleyebiliriz. Asmahan, yıldızının parlamaya başladığı bu yıllarda, büyük abisi Fuad'ın ısrarlarıyla kuzeni Prens Hasan el-Atraş'la evlenip Şam'ın güneyindeki sarp bir alan olan Cebel el-Dürzî'ye taşınmasıyla, şarkı söylemeye uzun bir ara vermiş oldu. Bir dağ prensesiydi artık o. Şam'da (Dürzî Dağı) geçen bu yarı-sürgün 6 yılın ardından her şeyi göze alıp Mısır'a gelmesiyle, kendi şarkısına geri dönmüş oldu. ("Dağa geri dönmeyeceğim Ey Prens! Boynuma bir kılıç koyan Fuad'ın iradesiyle evlendim ve seni iyi bir hayat yaşamak için sevmeye çalıştım.
Ben hâlâ Kahire'nin kaostan başka bir düzene alışık olmayan meşhur trafiğinde, her tarafı dökülen bir taksinin içindeyim, güneş ağır ağır batıyor. O kederli bakışlarında gizlediğin nedir Asmahan?
Seninle yaşadım, seninle yoruldum ve seninle kaldım. Maalesef, neyi hatırladığıma emin değilim ama sanatımı unuttuğuma eminim.") Hikâyesini yarım bırakmayarak, bir bebeğin annesinin göğsünden mahrum kaldığı gibi ayrı düştüğü sesine kavuşmayı tercih etmişti Asmahan. Bu onun seçimiydi. Ölümüne kadar sürecek kısa bir vuslat olduğunu bilmeden fırtına gibi döndü sahnelere. Aynı zamanda sinemaya da adımını attı; önce 1941 yapımı Intissar El-Şebab (Gençlik Zaferi) ardından 1944 yapımı Gharam wa Intiqam (Aşk ve İntikam) filmlerinde başrol oynayarak, yüzünü, sesini ve şarkılarını ölümsüzleştirerek adını tüm Hicaz'a kazıdı.
KENDİ ÖMRÜNE SÜRGÜN BİR KELEBEK
14 Temmuz 1944 sabahı, "Aşk ve İntikam" filminin son sahnelerini çekmeden önce beraberindeki arkadaşı Mary Keltra'yla birlikte şoförünün kullandığı otomobiliyle Ras El Bar'a doğru giderken, nasıl olduğu anlaşılmaz bir şekilde otomobilinin Nil Nehri'ne uçmasıyla, kederli bir nihayete ulaşmıştır Asmahan'ın hayatı. Şoförün her nasılsa kurtulmayı başardığı bu kazadan arka koltuktaki Asmahan ve arkadaşı sağ çıkamayacaktı. Akdeniz'de başlayıp, Nil'de sonlanan bir hayat. İki şehir, iki deniz arasında, Asmahan. Doğum tarihi (1912-1917) tartışmalıydı belki ama ölüm tarihini kimse unutamadı. Bu yakıcı sesli genç kadının ölümünün Arap dünyasında uyandırdığı yankı, ölümüne sebep olan kazanın üstündeki sır perdesinin büyüklüğüyle ilgiliydi aslında. Asmahan'ı kim öldürmüştü? Dış istihbarat, iç siyaset, müzikal rakipleri, eski eşleri, kraliyet ailesi, kabilesinden birileri, politik faaliyetleri ya da bir kıskançlık krizi?
Bu seçenekler arasında ilk sırada yer alan Asmahan'ın casusluk faaliyetleriyle ilgili iddiaların, daha çok İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı yıllara ait -şarkıcının hayat hikâyesiyle uyumlu- savlara dayandığını söyleyebiliriz. Asmahan'ın Kahire'de yıldızlaştığı dönemde (1941) Mısır İngilizlerin, Suriye ve Lübnan ise Fransız Vichy Hükümeti'nin (Alman yanlısı Nazi Fransa'sı) kontrolü altındaydı. İngilizlerin planı doğal olarak Suriye ve Lübnan'a en kolay yoldan girerek, Almanları etkisiz hâle getirmekti. Bu sebeple Kahire'de yaşayıp, Suriye- Lübnan bölgesini oldukça iyi bilen, etki alanı güçlü, meşhur bir Dürzî prensesine yani Asmahan'a çengel atmaları gayet olası ve mantıklı bir hamle gibi görünüyor. Asmahan'a bu hikâyede düşen rol; İngilizlerin Suriye'ye geçişi sırasında bir direnişle karşılaşmadan ilerlemeleri konusunda Dürzî Dağı liderlerini ikna etmek olacaktı. Mihver'e karşı Müttefikler'i desteleyecekti yani. İngilizlerden, Suriye'deki Nazi yanlısı işgalin bertaraf edilmesi sonrasında özgürlük sözü almış olması da muhtemel.
Bu uğurda Şam, Amman ve Kudüs'e kadar gidecekti Asmahan. İngiliz istihbaratıyla çalışırken Alman ajanlarıyla görüşme teşebbüsünde bulunacak kadar da çılgındı üstelik. Uçurumlarda yalınayak dolaşıyor ve çok tehlikeli bir hayat yaşıyordu. Yazar Lamia Ziade'nin söylediği gibi Asmahan'ın en büyük düşmanı yine Asmahan'ın kendisiydi. Müzikal olarak kısacık kariyerinde, Zekeriya Ahmed, Muhammed Al-Qasbaji ve Riyad Al-Sunbati gibi dönemim büyük bestekârlarının çalışmak istediği bir isim olmayı başarmış, bugün artık klasik olarak anılan kıymetli eserlere imza atmıştı. Klasik Batı tekniğini kullanan ilk Arap şarkıcılardan biri olarak, Batı müziği altyapısı üzerine kurulmuş klasik Arap şarkılarıyla zengin bir repertuvar oluşturmuştu. Kristal sesli diyorlardı Asmahan için. Mezzo-sopranoydu. Kırılgan, dramatik, derin, güçlü ve melankolik bir yorumu vardı. Müthiş bir vokal aralığına sahipti. Sesini kontrol edebilen ve stiller arasında rahatlıkla geçiş yapabilen bir icracıydı.
Asmahan'ın Sırları: Kadın, Savaş ve Şarkı kitabında Şerife Zuhur'un onu yüzyılın yedi büyük şarkıcısından biri olarak tanımlamasını, Ümmü Gülsüm için eser üreten dev isimlerin bile Asmahan'ı tercih etmesiyle paralel bir şekilde okuyabiliriz. 2008 yılında Mısır'da Asmahan'ın hayatını konu alan -gazeteci Muhammed El Tabei'nin kitabından uyarlanmış- bir dizinin yayınlanmasının kopardığı fırtına, dağ prensesinin Hicaz bölgesindeki etkisinin hâlâ çok taze ve sıcak olduğuna dair küçük bir işaretti yalnızca. 2013 yılında Beyrut Sanat Fuarı'nda ünlü grafiti sanatçısı Halwani'nin tuvalinin merkezinde Asmahan vardı. 2018 yılında Kudüs-Al-Hakawy Tiyatrosu tarafından sahnelenen bir tiyatro oyununun kahramanı olarak karşımıza çıkan Asmahan, Lübnanlı Yasmine Hamdan gibi, birçok Arap kadın vokalin müzikal olarak ruhunda gezinmeye devam ediyor hâlâ.
Zuhur şöyle diyor mesela; "Yüceltildiğinde bile, ekran kişiliğinde trajik bir kahraman, bir femme fatale olarak hapsedildi Asmahan." 14 yaşında Kahire Opera Evi'nde sahneye çıkmasından, ilk şarkısı "Ya Nar Fouadi"yi (Ey Gönlümün Ateşi) söylediği güne, gençliğinin baharında ölen bir şarkıcının adını almasından, bir dağda kendi kalbine sürgün edilmesine, Mihver ile Müttefiklerin arasında kalmasından, otomobiliyle Nil'in sırlı sularına gömüldüğü zamana kadar, her şartta kültürel bir ikon olmaya giden yolun toplam bir fotoğrafına iliştirmiş kırılgan bir yüzdü Asmahan. Edgar Allan Poe, şüphesiz, güzel bir kadının ölümü dünyadaki en şiirsel konudur der ve en az sesi kadar yakıcı bakışlarından taşarak büyüyen Asmahan'ın bu hikâyedeki yerini tarif eder sanki bize. Evlilikleri, ilişkileri, bağlantıları, casusluk faaliyetleri, sesi, filmleri, şarkıları, kimliği, doğumu, hayatı, ailesi, gözleri, sürgünü ve ölümüyle, üstelik bunların hepsini sığdırdığı o kısacık kelebek ömrüyle ancak uzun bir şiirin konusu olabilirdi Asmahan.
Şimdi "Ahwa" ile başlayıp, eğer sağ kalırsanız; "Ya Habibi Taala Elhaani", "Elouyoun", "Yalli Hawak" ve "Viyana Geceleri" gibi ciğerdelen şarkılarıyla yolunuza devam edebilirsiniz. Ben hâlâ Kahire'nin kaostan başka bir düzene alışık olmayan meşhur trafiğinde, her tarafı dökülen bir taksinin içindeyim, güneş ağır ağır batıyor. O kederli bakışlarında gizlediğin nedir Asmahan?