90+3: Cemil Meriç

90+3: Cemil Meriç.
90+3: Cemil Meriç.

Byung-Chul Han henüz yazmadı ve muhtemel ki Türkçe bilmediği için bunu hiçbir zaman yazamayacak… Türk toplumunun, tarihinin, düşüncesinin herkesten gizlenmiş, sanki Allah’ın emrinde olan ve bir lütufla etkinleşen bir özelliği var: 90+3’te atılan gol ile, yazılan bir kitap ile, sahneye çıkan bir adam ile gelen o büyük hatırlatma yahut kurtuluş.

Ülkelerin, dillerin kendilerine has olan orijinal özellikleri zikredilirken, Türklere verilmiş olan o büyük lütuf da her zaman bir umudun olmasıdır. Türkiye’yi, Türkçeyi canı pahasına seven ve müdafaa eden bir gönlün her zaman var olması ve bu gönlün, büyük milleti harp sahasında yahut entelektüel sahada ipten almasını Tanrı dışında bir şeyle açıklayamayız.

Kameralarımızı Balkan mezaliminden, Hatay’a göçmek etmek zorunda kalan bir aileye çeviriyoruz şimdi. Arkada yüzlerce yıllık anılarla bezenmiş topraklar, besmele çekilerek sulanmış bir ağaç, çocukların ilk yürüyüşleri… Sonrasında ise büyük bir mezalim. Türkler katledildi. Dünyanın gıkı çıkmadı. Ama şükür ki Türkler dünyaya zaten inanmıyordu. Allah’tı merhamet eden, müntakim olan. İntikam kâh silahla gelir kâh bir kitapla. Ama muhakkak sevgiyledir. Cemil Meriç işte o kitaplarla alacaktır intikamını, o kitaplarla gösterecektir sevgisini. Ailesi, Balkanlardan Hatay’a göç etmek zorunda kalacaktı. Hatay Reyhanlı’da, henüz o dönem Fransızların işgali altında olan topraklarda doğacaktı…

Kader bu ya, Fransızların eğitim kurumlarının tedrisatından geçti. Daha lise yıllarında Türk milliyetçiliği yapıyor diye cezalar aldı. Öğretmenlik yaptığı dönemde ise yine doğduğu topraklarda idam cezası bile alacaktır. Fakat Kadir Tanrı Hira’yı korur, Hira’yı sevenleri de korur. Cemil Meriç iki çocuğu ve eşiyle; Hatay, Elazığ, İstanbul gibi şehirlerde hayat mücadelesi verdi. Gözlerini genç sayılabilecek yaşlarda kaybetti. Zor bir hayatı vardı. İstanbul Üniversitesi’nde okutmanlık yapmaya başlamasıyla İstanbul serüveni başladı. Türkiye’nin 90+3’ü idi o. Onun golüyle Türkiye kendini, kendi dilini, kültürünü, dinini, sevme imkânıyla entelektüel bir seviyede yeniden tanışıyordu.

Cemil Meriç, Bu Ülke’yi kime karşı müdafaa ediyordu? Bu kişiler yahut ülkeler kimdi? Hangi sisteme karşı savaşıyordu? Bunları öğrenmek için o dönemin hangi kitaplarını okumalıyız gibi sorular sorduğunuzu duyuyor gibiyim. Türkler olarak bu konuda çok şanslıyız. Türkiye’ye saldıranların hikâyesi hiç değişmiyor. Sosyal medyayı açtığınızda, Türkiye’yi kültürler, kitapla, cinsiyetle, inançla, ekonomiyle tehdit eden, bizi sevmeyen kimlerse onlara karşı mücadele ediyordu. Düşmanlarımızın sadece yöntemi değişiyordu. 1970 yılında bizlere kitapla saldıranlar şimdi bir tweet ile sözde “insan haklarıyla” yahut “özgürlüklerle” saldırıyor. Hepsinin kökeninde ise tek bir mesele var: İslam, yani Türkiye, yani Türkçe.

Hâlâ İslam ile ilgili bir mevzubahis olduğunda, “Din toplumların afyonudur.” sözünü twitter akışında görüyoruz. Düşmanlarımız cahil olduğu kadar klişeler de. Cemil Meriç bu tweetlere yanıtını kale gibi bir kitap yazarak, Bu Ülke adlı eseriyle elli yıl önce vermişti. Ne diyordu Cemil Meriç: “Din, Avrupa için bir afyondur, bütün ideolojiler gibi. Avrupa’nın tarihi, bir sınıf kavgası tarihidir. Osmanlı için şuurdur din, tesanüttür. Sevgidir. Osmanlı toplumu insan haysiyetine ve inanç birliğine dayanır.” Düşmanlarımız cevap verdiğimiz meseleleri tekrar tekrar gündeme getiriyorlar. Hakikat gelmesine rağmen, hakikate inanmasına rağmen, kabul etmeyen Ebu Cehil gibi.

Cemil Meriç; çözümü Türkiye’yi, Türkçeyi, İslam’ı ve tarihimizi reddetmekle mümkün gören birtakım aydınına hiç çekinmeden gereken cevapları verdi. Hatta o aydınlar, aydın bile değildi. Bunu o da biliyordu. Bu yüzden asıl hedefi olan Batı’ya karşı yaptı hamlesini. Bunu yaparken aksülamelle yalnızca muhalefet etmedi. Önce Türkiye’yi anladı. Sonra Batı’ya karşı bir kavram ordusuyla yaptı hurucunu. “Umrandan Uygarlığa” dedi, “Umran” kavramını önerdi bizlere. Batılılaşmayı, çağdaşlaşma altında pazarlamaya çalışan dünya sistemine bir cevap vermesi gerekiyordu: “Batı kanunlarının temeli Hıristiyanlıktır. Türk kalınız. Avrupa’nın temel kanunları Doğu’nun örf ve adetlerine taban tabana zıttır. İthal malı ıslahattan kaçının. Bu gibi ıslahat, Müslüman memleketleri ancak felakete sürükler.”

İbn-i Battuta dünyayı gezer dolaşır. Ama yalnızca Türkiye için şu cümleyi kurar: “Allah her memlekete bir güzellik vermiş, ama buraya bütün güzelliklerden bir parça vermiş.” der. Şikâyet etmeyi bırakıp, kendimizi anlamaya başladığımızda hem Türkiye hem de Türkçe bize kapılarını açmaya başlıyor. Yeter ki sevelim, yeter ki hatırlayalım. “Bu Ülke”nin Cemil Meriç’i var. Seni hiçbir yerde yalnız bırakmayacak düşünce ve kitaplarıyla, yalnızca ona hürmet göster ve onu hatırla. İnsanın felaketi unutmaktır. İnsan iyilik söz konusu olunca unutmaya meyyal, kötülük söz konusu olunca ise normalleştirmeye meyyaldir. Unutma senin Türkçen var. Senin Cemil Meriç’in var, senin ülken ve tarihin var, senin Allah’ın var. Unutma… “Bir umudum sende anlıyor musun?”

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım