2019 Düzeni... Yeni siyaset, yeni elitler, yeni aidiyetler!

​2019 Düzeni...
​2019 Düzeni...

Erken dönem Osmanlı düşünürleri, devlet ricali Müslümanların tembelliğinde, miskinliğinde Batı insanının çalışkanlığında karar kıldı. Öyle bir karar ki bu Batı insanı “İslam’ı Müslümanlardan daha iyi anlamış, daha iyi yaşıyordu.” Olabilir mi; kompleks, beceriksizlik ve güçsüzlük suçu kendimizde aramaya itti. Normaldir, kişi sahip olmadığı meziyetler ve geri kalmışlığını, ezikliğini, önce kendisinde akabinde çevresinde arar.

Biz Müslümanların yükü her zaman çok ağırdır; dünya Tevhid üzerine kurulsa da “dünyada olmak” bu hakikatin hilafına gelişir. Dünya, Tevhid’i nakzetmek, İslam ise onu ikame etmek üzerine kuruludur. Bu yüzden Müslüman aynı zamanda kendisine bakıldığında Tevhid’in göründüğü kişidir; dünyadan el etek çekmek değil bilakis dünyayı dünyada aşan kişidir... Ağır oldu, ağır, hakikaten. Dünya öyle bir mekan ki mekanı da aşan bir anlayıştır.

Biz Müslümanlar bir yandan küfür düzenini adı modernite olan, kapitalizm denen bâtıl hayat algısını geçmek, aşmak, geriletmekle öte taraftan bizim küfür düzenine galip gelmemizi engelleyen İslam algımıza, İslam düşüncesine savaş açmakla mükellefiz. Belki de birincil ve hayati olan öncelikle kendi düşünce dünyamızı, itikadi yönlerimizi, taraf olduğumuz konuları, aynı mevziyi ve mevkiyi paylaştığımız kişileri sorgulamaktır.

Sorgulamak yani önce yüzleşmek sonra hesaplaşmak en nihayetinde yeni bir inşa faaliyeti için kapı aralamak...

Batı medeniyetinin İslam alemini etkilemesi, galip gelmesiyle birlikte sorgulama yaptık elbette... Tarihi manada İslam düşüncesinin niteliklerini sorguladık, suçu kendimizde aradık, tamamen hatalı olan bizdik.

Tarihi manada İslam düşüncesinin niteliklerini sorguladık, suçu kendimizde aradık, tamamen hatalı olan bizdik.
Tarihi manada İslam düşüncesinin niteliklerini sorguladık, suçu kendimizde aradık, tamamen hatalı olan bizdik.

Erken dönem Osmanlı düşünürleri, devlet ricali Müslümanların tembelliğinde, miskinliğinde Batı insanının çalışkanlığında karar kıldı. Öyle bir karar ki bu Batı insanı “İslam’ı Müslümanlardan daha iyi anlamış, daha iyi yaşıyordu.” Olabilir mi; kompleks, beceriksizlik ve güçsüzlük suçu kendimizde aramaya itti. Normaldir, kişi sahip olmadığı meziyetler ve geri kalmışlığını, ezikliğini, önce kendisinde akabinde çevresinde arar. Suçlama her zaman sorgulama, yüzleşme ve hesaplaşma demek değildir. Suçlama en kestirme yolla meseleyi halledip, üzerindeki yükü atmaktır.

Türk modernleşmesi suçu Müslümanların üzerine attı, hesabı tarihi birikimimize kesti.

Yüzleşme ve hesaplaşma güya yapıldığına göre, inşa faaliyetine geçilebilirdi... İnsanoğlunun kısa yoldan geliştirdiği temel felsefe pragmatizmdir; buna kişinin yaşayabilmesi için elinde, önünde bulduklarını kullanması, imkanları helalini haramını, meşruiyetini çok da gözetmeden değerlendirmesi diyebiliriz. Müslümanlar, kendilerine sunulanların meşruiyetlerini ucundan kıyısından soruşturduktan sonra elde etmeyi maharet, çağdaşlık, çağcıllık bildik. Terakki kavramına yüklenen anlam bununla ilgili. Modernleşmeye atfen yüklenen küfür imgesi kapitalizmden esirgendi.

Sorarsan hiçbir Müslüman kapitalist değildir, olamaz! Müslüman kapitalizmin düşmanıdır.

Modernleşmeye atfen yüklenen küfür imgesi kapitalizmden esirgendi.
Modernleşmeye atfen yüklenen küfür imgesi kapitalizmden esirgendi.

KAPİTALİZMLE DOSTLUK

Oysa kapitalist ilişki biçimlerinin, iktisadi anlayışının, kâr güdüsünün, biriktirme arzusunun Müslüman coğrafyada hassaten bizim gibi İslam ülkelerinin önderi olan, kapitalizm dışı bir nizamı kurup yaşatan coğrafyada çok aktif, tek geçerli anlayış olduğu görülecektir.

Fabrikalaşmak, sanayileşmek, kalkınmak, ilerlemek... Pozitivizmi yok edecek bilimi kurmak... modernite ve aydınlanmaya ruh veren özneyi ikame etmek, doğaya hükmetmek yerleşik Müslüman düşüncesine yön veriyor.

Bugün özellikle neoliberal iktisadi-siyasi düşüncenin Müslümanlara dünya sistemi içinde daha aktif görev ve rol vermesi, kapitalizmin İslamileştirilmesine karşı modernitenin dışta bırakılmasına dayanıyor... ez cümle modern kültüre savaş açarak, Batılı gündelik yaşamı sertçe eleştirerek sanayileşmek, burjuvalaşmak, teknoloji üretmek, ticaret yolları üzerinde hak, pay, egemenlik sahibi olmak istiyoruz. Müslümanın kafirden daha çok kazanması, daha zengin olması ve dünyanın nimetlerini daha iyi tatması cari İslam düşüncesinin yani bizlerin birinci önceliği.

Şuradan bakmayı denemeyelim diye üstün gayret gösteriyoruz; bugün Türkiye’de boşanmaların oranı yüzde 80’e çıkmış, çocukların ve gençliğin kötü alışkanlıklar skalasına teknolojik virüsler de girmiş, uyuşturucu mesela artık çocukluğa kadar düşmüş, en alt gelir seviyesine yayılmış.

Eski tip uyuşturucular pahalıdır, zenginler, kapitalistlerin, burjuvanın çocukları kullanır, ya da orta direkten sınırlı bir kesim. Sentetik uyuşturucular çiklet parasına alınabildiği için lümpen, en alt gelir seviyesinden, herhangi bir okulda okuyan mutlu-mutsuz, umutlu-umutsuz her gence ulaşabiliyor... refah tabana yayıldıkça uyuşturucular da tabana iniyor.

Refah tabanda genişledikçe modernite de, sürekli olarak ahlaksızlığı nedeniyle batacağını söylediğimiz Batının kültürü de Anadolu çocuklarına ulaşıyor. Medeniyet, uygarlık Anadolu insanına hızla erişiyor, Anadolu irfanı süratle üstün değerlere sahip medeniyetin imkanlarına kavuşuyor.

Türkiye’de kimse kalkınmadan, teknoloji üretmekten, sanayileşmekten mustarip değil, tam tersine paranın, metanın bizde olması için oy kullanıyoruz, kârımızda en ufak bir düşüş olursa iktidara ikaz salvoları atıyoruz, maaşlı burjuva talebimizi karşılayamadığı, gavurun milli gelirine ulaşamadığımız için isyanlar başlatıyoruz. Türkiye’de Müslümanlar, İslami hassasiyeti olanların, dindarların, muhafazakarların İslami dönüşüm talebi seküler kesimden neredeyse farksız. Uyuşturucu, olmayan aile hayatı, geleneksel ritüeller üzerinden silik, sinik, yasak savmacı eleştirilerin dışında dünya sisteminin kapitalist ilişki ağından bir adım geri kalmak istemiyoruz. Kapitalizmin tüm maddi medeniyetini elde ederken modernleşmenin “ahlaki zaafları” bize uğramasın diyoruz, sadece diyoruz ama bu konuda adım atmıyoruz!

Türkiye 2013 yılından itibaren çok sert kırılmaların olduğu bir döneme girdi. Bilhassa dindar-muhafazakar kesim hususen İslamcılar paradigma değiştirdi. İslamcılık tam da bu ortamda “1000 yıllık kökleriyle” buluşabilme imkanına kavuştu. Ama sadece imkan buldu, kavuşup kavuşmayacağı Türkiye’yi tarihi misyonuna ulaştırıp ulaştırmayacağı gelecekte belli olacak. Bu açıdan İslamcılık dar, tarihsel, tepkiye dayalı anlayıştan kapsamlı, ana akım olabilecek fikriyata geçebilir. Cumhuriyet döneminin sıkıntıları, açtığı yaralar da kapanabilir, İslam aleminin içinde bulunduğu meseleler de en aza indirilebilir.

Cumhuriyeti kuran iradenin hassasiyetleri geliştirilerek Cumhuriyeti elinde tutan ideolojinin yabancılaşmaları, sapmaları tersine çevrilebilir. 15 Temmuz darbe girişimi sadece tarikat ve cemaatleri, İslam düşüncemizi değil aynı zamanda devlet, millet, vatan algımızı, dünya sisteminin biz Türkler için kurup geliştirdiği hesapları yeniden düşünmeye neden oldu.

15 Temmuz darbe girişimi devlet, millet, vatan algımızı, dünya sisteminin biz Türkler için kurup geliştirdiği hesapları yeniden düşünmeye neden oldu.
15 Temmuz darbe girişimi devlet, millet, vatan algımızı, dünya sisteminin biz Türkler için kurup geliştirdiği hesapları yeniden düşünmeye neden oldu.

2019 Düzeni’ni Kim Kuracak?

16 Nisan öyle veya böyle yeni bir dönemin kapısının aralanabileceğini, sahiden inşa sürecinin önünün açılabileceğini gösterdi.

Bu kapıdan girerek biz Türkler İslam, Türk, ehli Sünnet, gaza köşelerinden oluşan temel omurgamızı ihya edebilir, güncelleyebilir, devlet ve milletin önüne imkan olarak sunabiliriz.

2019 düzeni ya böyle bir zihni inşanın ihtimallerini gündeme taşıyacak ya klasik Cumhuriyet reflekslerinin sıradan konservatizm ile tahkim edilmesine vesile olacak.

Bu kritik virajda İslamcıların çok daha bütünlüklü, birliktelik içinde davranması gerekir; neoliberalizmin açtığı yaraları tamir edebilecek, toplumdaki neoliberal siyasallığın yarıklarını kapatabilecek, sınıflar, toplumsal kesimlerin ihtiyaçlarını karşılayabilecek ama en önemlisi İslami açıdan, Türk kimliğinin 1000 yıllık omurgasını tahkim edecek dili, söylemi kurmaları gerekir.

Türkiye’de ideolojilerin, fikir hareketlerinin hatta siyasi akımların belirgin bir zaaf içinde, topluma, tarihe, zamana söyleyebilecekleri söz kalmadı, iddiaları berhava oldu, varlıkları birer fazlalığa dönüştü, bu ortamda İslami düşüncenin aktüelliği, geçerliliği mutlaka yeni bir dille toplumlarla buluşturulmalıdır.

İslamcılık hareketi, Osmanlı’dan bu yana ittifaklarla, sentezlerle bugüne kadar geldi, toplumla ilişkilerini sınırlı tuttu, çoğu zaman marjinal kaldı; halbuki İslamcılık tarihi dinamiklere, İslami olana, millet bağına en yakın harekettir. İttifaklar döneminin yavaş yavaş kapatılarak kendi olma azmini güçlendirmesi gerekir. Artık İslamcıların, dindar-muhafazakar kesimin klikler arası denge arayışında, çatışmaların icbar ettiği uzlaşmalarda teslim olmasına gerek yok.

Uzun iktidar deneyimi İslamcıların, aynen Türkiye gibi önemli tercihlerde bulunma, yolunu seçme ve yürüme aşamasında olduğunu gösteriyor. Bu aşamayı da yine konformizm içinde geçirilmesi aynı zamanda tükenişin bu sefer sahiden geleceğini gösterir. İslamcılığın ortak gelecek, ortak inşa vurgusu etrafında ülkeyi bütünleştirip, tarihi misyonu çerçevesinde faaliyet gösterme ihtimali var, bunu kullanmazsa belki de şimdiye kadarki en ciddi imkanı heba etmiş olacak.

Dünyada radikal duygular yükseliyor, radikal düşünceler tutku haline geliyor.
Dünyada radikal duygular yükseliyor, radikal düşünceler tutku haline geliyor.

Dünyada radikal duygular yükseliyor, radikal düşünceler tutku haline geliyor, bölgemizde ve dünyada sınırlar, devletler, sınıflar değişiyor. Savaş için gerekli yokluk ve yoksunluklara, paylaşıma dayalı homurtular yükseliyor. Türkiye’de Gezi’den sonra ciddi değişiklikler için şartlar oluşuyor, yeni elitler 2019 düzeni ile birlikte belirginleşecek.

Devlet organize olurken, üzerindeki kadro, söylem, siyaset yüklerini bırakır adımlarını daha hızlı atmaya hazırlanırken İslamcılık hareketi İslam düşüncesinin birikimini tüm yönleriyle entelektüel plana, siyasete, devletin ufkuna yerleştirmelidir. Bu açıdan geçmişteki paradigma ve metodolojiyi devreden yavaş yavaş çıkarmalı. Medeniyetin değerlerine karşı çıkarken kapitalizmin kurallarını içselleştirmek Türkiye için de İslam alemi için de felaket olur.

İslam ile küfür söz konusu olduğunda mutlak kabul ve mutlak reddin dışında başka ihtimal biz Müslümanlar için söz konusu olamaz!