100 metronom için senfonik şiir
Jean Cocteau "Tarih uzun vadede yalana dönüşen hakikat, mit ise uzun vadede hakikate dönüşen yalandır" der. Modern bir birey olarak felaketimiz başlangıç ve bitişleri ayırt edemediğimiz, uzun bir bitişi yeni bir başlangıç ile karıştırdığımız anda başlıyor.
Bir metronomum vardı. Bir eşya olarak kitap haricinde hemen hemen hiçbir şeye üç aydan fazla sahip olamayan biri için uzun bir süre "bir metronoma" sahip olmak göründüğünden önemlidir. Piyano çalmıyorum, hayır. Fulya'da bir yokuşun dibinde tuttuğum küçük evin içinde benden önce orada yaşayanların, neden bilmem, bomboş salonunun tam ortasında bıraktıkları bu küçük aleti uzun süre sakladım. Metronomu başlatmak ve durana kadar düşünmeye dalmak küçük ve saçma bir zevkim hâline gelmişti.
- Çamaşır makinesi seyreden bir arkadaşım kendi davranışı ile benim metronom seyretmemi birbirine benzetince, bu otistik davranışa bir son vermeye karar verip, yeni bir eve taşınırken onu bulduğum salonun ortasında yeni sahibine devretmek üzere bıraktım.
G. Ligeti'nin 1962 tarihli 100 Metronom için Senfonik Şiir performansını izleyene kadar da üzerine pek bir şey düşünmedim.
Macar bestecinin 100 metronomu "birer izleyici" gibi sahneye dizip, kurması ile başlayan bu ritim ayinini ilk gördüğümde o boş salonda tek başına başlangıçları ve bitişleri elinde tutan o küçük aleti tekrar anımsadım. Ligeti'nin ritmi ritim ile öldüren, sessizliğe giden yolda yavaş yavaş sönen coşkuyu, arzuları, ihtirasları ve hayranlıkları robotik bir sesle, beynimize kazıdığı "şiiri" içimde bir metronomu yeniden kurdu. Jean Cocteau "Tarih uzun vadede yalana dönüşen hakikat, mit ise uzun vadede hakikate dönüşen yalandır" der. Modern bir birey olarak felaketimiz başlangıç ve bitişleri ayırt edemediğimiz, uzun bir bitişi yeni bir başlangıç ile karıştırdığımız anda başlıyor. Hakikatler yalana, yalanlar hakikate dönüşüyor. Metronomlar birbirini bozuyor. Yaşam ritmimizi bizi harekete geçiren motivasyonun alım gücüne bağladığımız için o uzun sessizliğe kaybolmuş bir melodi gibi giriyoruz.
Sanayi devriminin buharlı motorlarla değil mekanik saatlerle başladığını ve ilk tükettiğin, ilk saldırdığının çocuklar olduğunu hatırlayalım.
Modern mitlerin zaman sarkacımızdaki hareketleri kişiliğimizi asla tahmin edemeyeceğimiz kadar geniş bir döngünün içine sokuyor. Pol Pot 1975'iSıfır Yılı olarak açıklamıştı. Bush ise 11 Eylül'ü. Küresel bir metronom bir el hareketi ile sürekli bir noktadan tekrar başlıyor. Bugünlerde metronomu bir virüs başlattı. Zamanımızı ve ona bağlı olarak yaşantımızı bu virüsün ritmine göre idame etmek zorundayız. Mesele belki de Ligeti'nin de anlatmaya çalıştığı gibi en başından beri zamanı nasıl algıladığımızdı. Zamanı hızlandırmak ile ölümü çağırmanın birbirine ne kadar yakın olduğunu fark edemiyoruz. Sanayi devriminin buharlı motorlarla değil mekanik saatlerle başladığını ve ilk tükettiğin, ilk saldırdığının çocuklar olduğunu hatırlayalım. Çünkü sadece onlar zamanın ilahi doğasını anlarlar…