Yangın sonrası merak edilenleri uzmanına sorduk!

Dünya genelinde yangınların % 90’ı insan kaynaklıdır.
Dünya genelinde yangınların % 90’ı insan kaynaklıdır.

İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi'nde Öğretim Üyesi olan Prof. Dr. Doğanay Tolunay Arkitekt için yangın sonrasında merak edilen soruları yanıtladı. Toprak İlmi, Ekoloji ve İklim Değişikliği konularında çalışan uzman ismin yangınlar hakkındaki yorum ve bilgilendirmeleri sizlerle…

Neden dünyanın her yerinde çok büyük yangınlar çıkıyor?

Öncelikle insan-orman etkileşimi arttı. Dünyanın her yerinde insanlar bilerek ya da bilmeyerek orman yangınlarının çıkmasına neden olmaktalar. Brezilya gibi bazı ülkelerde tarım arazisi ve çiftlikler yapmak için kasıtlı olarak ormanlar yakılmakta. Ancak çoğu yerde insanların ihmali ya da kaza olarak adlandırabileceğimiz yangınlar çıkıyor. Dünya genelinde yangınların % 90’ı insan kaynaklı. Ancak iklim krizi de yangın çıkma riskini yükseltmektedir. Aşırı sıcak hava dalgaları, uzun süren kuraklıklar, otsu türler ve çalıları kurutmakta, ağaçların zamanından önce yaprak dökmesine yol açmakta ve ağaçlardan dökülmüş kuru yapraklardan oluşan ölü örtü olarak adlandırılan tabaka oldukça fazla kurumaktadır. Böylece kuru materyalin tutuşma sıcaklığı düşmekte, ufacık bir kıvılcım ile yangın çıkmaktadır. Hatta canlı bitkilerin dahi su içeriği azaldığı için tutuşma süresi ve sıcaklığı düşmektedir. Sonrasında ise yangınlar ilk müdahale yapılana kadar hızla büyümekte, hatta korların rüzgarla taşınmasıyla yeni yangınlar çıkmasına yol açmaktadır.

Yangın şiddetlendikçe etki derinliği artmaktadır.
Yangın şiddetlendikçe etki derinliği artmaktadır.

Yangın sonrasında toprak nasıl rehabilite edilmelidir?

Orman yangınlarının toprak üzerindeki etkileri biraz karmaşıktır. Etkinin büyüklüğü yangının şiddeti, toprak özellikleri ve bitki örtüsüne göre değişebilmektedir. Düşük şiddetteki orman yangınları toprağın en fazla birkaç cm derinliğine kadar etkili olabilmektedir. Yangın şiddetlendikçe etki derinliği artmaktadır. Topraklar killi ise şiddetli yangınlarda kil olumsuz etkilendiği için geçirgenlik azalabilmekte hatta hidrofobik hale gelebilmektedir. Toprak içinde yüzeye yakın mikro ve meso fauna ile flora da zarar görebilmektedir. Buna karşılık kuru ve canlı organik maddenin yanmasıyla bu organik maddelerdeki azot, kükürt ve fosfor haricindeki besin maddeleri külde kalmakta ve bitkiler tarafından alınması kolaylaşmaktadır. Yangına uyum sağlamış bitki türleri kalsiyum, potasyum, sodyum, magnezyum gibi besinlerce zengin külün içinde çimlenmekte, ağaçlardan dökülen ve kalın bir tabaka oluşturan kuru yaprak tabakası yandığı için çimlendikten sonra köklerini toprakta geliştirebilmekte ve besince zengin ortamda daha hızlı gelişmektedir.

Azot, kükürt ve fosforun kaybedilmesinin nedeni bu elementlerin yanma sırasında gaz formunda havaya karışmasıdır. Yapılan araştırmalar yangından sonraki birkaç yılda bitki örtüsünün yeniden gelmesiyle yangınlardan sonra düşen organik madde, azot, kükürt ve fosfor içeriklerinin yeniden yükseldiğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle yanmış orman alanlarında topraklara kompost ya da başka bir organik madde ilavesine gerek bulunmamaktadır. Ancak özellikle bitki örtüsü yok olduğu ve toprakların geçirgenliği azaldığı için erozyon, hatta şiddetli yağışlarda kaya, taş, çakıl gibi daha iri parçaların dere yataklarından taşınarak sel oluşturması riski bulunmaktadır. Hatta kül de su kaynaklarına taşınarak buraların kirlenmesine yol açabilir.

Erozyon, sel ve kül taşınması olmaması için toprak üzerine yandıktan sonra kesilmesi gereken ağaçların kozalaklı dalları serilerek yağmurun darbe etkisi azaltılabilir. Bu işlem aynı zamanda kızılçam tohumlarının sahaya yayılmasına da katkı sağlayacaktır.
Erozyon, sel ve kül taşınması olmaması için toprak üzerine yandıktan sonra kesilmesi gereken ağaçların kozalaklı dalları serilerek yağmurun darbe etkisi azaltılabilir. Bu işlem aynı zamanda kızılçam tohumlarının sahaya yayılmasına da katkı sağlayacaktır.

Eğimli alanlarda ise yanmış bitkilerin gövde ve dallarıyla teraslar oluşturulması, dere yataklarında ahşap çit, kuru taş duvar, betonarme sel kapanları gibi uygulamalarla kaya, taş, çakıl ve toprağın yerleşim alanlarına ulaşmadan tutulması sağlanabilir. Terasların oluşturulmasında ekskavatör gibi küçük araçlar da kullanılabilir. Ancak büyük iş makinelerinin kullanılması toprakların sıkışmasına neden olabileceği için kullanılmaması önerilir. Oluşturulan teraslara yöreden toplanmış kızılçam tohumları ekilebilir ya da yine yöreden toplanmış tohumlardan üretilmiş kızılçam fidanları dikilebilir.

Yoğun bir ağaçlandırma ve fidan dikimi politikası doğru mudur?

Ülkemizde yanan orman alanlarının imara açılacağı endişesiyle yangın sonrasında hemen ağaçlandırılması istenmektedir. Ancak bu çok doğru değildir. Nitekim 1994 yılında yanan Gelibolu Milli Parkının manevi duygularla hemen ağaçlandırılması yönünde baskılar olmuş ve bir yıl içinde Türkiye’nin dört bir yanından gelen değişik türlerden fidanlar dikilmişti. Sadece birkaç yıl sonra dikilen fidanların hatta kızılçamların dahi yangından sonra çimlenen tohumlardan gelen kızılçam fidanlarının arasında kaybolduğu gözlenmişti. Yanan alanlardaki bitki örtüsünün kızılçam ormanları ve makilikler olduğu ve bu türlerin orman yangınlarına uyum sağladığı dikkate alındığında yoğun bir ağaçlandırma yerine önceliğin doğal yollarla gençliğin ve diğer bitki örtüsünün geri gelmesinin sağlanması olmalıdır. Çünkü aynı türle bile ağaçlandırma yapılacaksa fidanların yangın bölgesinden benzer yükselti ve ekolojik özellikteki alanlardan toplanan tohumlarla üretilmiş olması gerekmektedir.

Yanan alanlardaki bitki örtüsünün kızılçam ormanları ve makilikler olduğu ve bu türlerin orman yangınlarına uyum sağladığı dikkate alındığında yoğun bir ağaçlandırma yerine önceliğin doğal yollarla gençliğin ve diğer bitki örtüsünün geri gelmesinin sağlanması olmalıdır.
Yanan alanlardaki bitki örtüsünün kızılçam ormanları ve makilikler olduğu ve bu türlerin orman yangınlarına uyum sağladığı dikkate alındığında yoğun bir ağaçlandırma yerine önceliğin doğal yollarla gençliğin ve diğer bitki örtüsünün geri gelmesinin sağlanması olmalıdır.

Örneğin Manavgat’a İzmir’den kızılçam getirilip dikilmesi genetik çeşitlilik açısından sorunlar oluşturabilmektedir. Benzer şekilde Antalya’dan yüksek dağlık alanlardan toplanan tohumlar ya da bunlardan yetiştirilen fidanların dahi deniz seviyesine yakın alanlarda kullanılmaması gerekmektedir. Aksi halde ilerleyen yıllarda bu ağaçlandırmaların kuruması olasılığı oldukça yüksektir. Bunun için yanan alanlarda öncelikle yanmış ağaçların ilerleyen zamanlarda böcek istilasına yol açacağı için kesilmesi, yanan alanların korumaya alınması ağaçların genç olması seyrek olması gibi nedenlerle yeterince tohum olmayan alanlara kızılçam tohumu atılması ve bir sonraki baharın beklenmesi yerinde olacaktır.

Bu işlem aynı zamanda gövdesi yanan ama kökleri yanmayan maki bitki örtüsü ve geniş yapraklı türlerin yeniden sürmesine, toprak içindeki tohum, yumru ve soğanları olan türlerin yeniden çimlenmesi de sağlayacaktır. Böylece birkaç yıl içinde yanan alanlar yeşillenmeye başlayacak, 5 yıl içinde birkaç m boya ulaşmış kızılçam ve maki bitki örtüsü görülecektir. Ağaçlandırma ancak önümüzdeki yıl bitki örtüsünün gelmediği alanlarda düşünülmelidir. Hızlı bir şekilde ağaçlandırma yapıldığında daha önce değinildiği üzere elinizde yöreye uygun fidanlar olmayacağı ve ne bulunursa dikileceği için sorunlar oluşturabilecektir. Aynı zamanda yoğun bir toprak işleme yanmış ağaçların köklerinin sökülmesi ve bu arada maki bitkilerinin de yok edilmesi, bunların yanan alandan uzaklaştırılması sırasında otsu türlerin hatta endemik ve tehdit altındaki türlerin tohum, soğan ve yumrularının da kaybedilmesine yol açabilecektir. Yanan alanlardaki kızılçam ormanları ve diğer bitki örtüsünün yeniden sahaya getirilmesi diğer fauna elemanlarının da zamanla yanan alanlara yerleşmesiyle sonuçlanacak ve biyolojik çeşitlilik de korunmuş olacaktır.

Bireysel olarak doğadaki karbon ayak izimizi küçültmeliyiz.
Bireysel olarak doğadaki karbon ayak izimizi küçültmeliyiz.

Küresel ısınmayla gelecekte de orman yangını riski oldukça yüksek olacaktır. Orman yangınlarına karşın bundan sonrası için bireysel olarak üzerimize düşen görevler nelerdir?

Küresel ısınma ve iklim değişikliği sadece orman yangınlarının değil diğer aşırı hava olaylarının (sel, kuraklık, fırtına, dolu, sıcak hava dalgaları vb.) da artmasına yol açmaktadır. Bu nedenle öncelikli olarak kişisel karbon ayak izimizi küçültmeli ve karar vericilere iklim değişikliği konusunda adım atmaları konusunda destek olmalıyız. Diğer yandan sıklığı, şiddeti ve süresi değişen aşırı hava olaylarına karşı neler yapabileceğimizi öğrenmeliyiz. Örneğin sel ya da orman yangını anında nasıl davranılır, bunlardan nasıl korunur gibi konularda bilinçlenmeliyiz. Bu konu da kamu kurumları, belediyeler ya da STK’lardan eğitimler düzenlenmesi de istenebilir. Orman yangınları özelinde ise ormanlarda yangın çıkmasına yol açacak örneğin ormanda ateşli piknik yapmak, sönmemiş izmariti otomobil camından dışarı atmak gibi aktivitelerden uzak durmamız gerekmektedir. Hatta bakımsız bir otomobil bile yangınlara yol açabilmektedir.