Tezhip ve ruganî üstadı: Ali Üsküdarî
İsminden de anlaşılacağı gibi Üsküdarlı olan Ali Üsküdârî, Türk Bezeme sanatları tarihimizde oldukça önemli bir yere sahip. Hayatı hakkında çok az mâlumat olmakla beraber kendisi, eserlerine imza ve tarih atan nadir san’atkârlarımızdan biri.
1718-1763 yılları arasında olduğunu bildiğimiz 46 senelik sanat hayatı, eserlerine koyduğu imza ve tarihlerden anlaşılır. Ali Üsküdarî ismiyle meşhur olmuşsa da Aliyyül’ Üsküdarî, Üsküdarî Ali Efendi, Üsküdarî Çelebi, Rüganî Çelebi, Rüganî Üsküdarî, Ruganî Ali, Üsküdarî Rugani Çelebi, Ruganî Üsküdarî Ali Çelebi gibi isimlerle de anılır.
Müstakimzâde, onun Hacı Yûsuf-i Mısrî’nin öğrencisi olduğunu ve 18. yüzyılın tanınmış hattatlarından Yedikuleli Seyyid Abdullah’ın yazdığı mushafların tezhibini yaptığını belirterek onu çokça över, hatta Ali Üsküdari'yi İkinci Şah Kulu olarak tanıtmaktan kendini alamaz.
Topkapı Sarayı Arşivi’nde muhafaza edilen ehl-i hiref defterlerindeki 1731-1732 yıllarına ait masraf kayıtlarından sanatçının saray için çalıştığı anlaşılır. Kendisi 3.Ahmet, 1.Mahmut, 3.Osman ve 3.Mustafa zamanlarında en başarılı eserlerini icra eder.
16. yüzyılın ilk yarısında ressam, saray nakkaşhânesinde çalışarak hem Şahkulu’nun Osmanlı süsleme sanatına kazandırdığı motifleri titizlikle işler hem de hocası Yûsuf-i Mısrî’nin sanat üslubunun takipçisi olur.
Aynı zamanda Avrupa sanatının yaygınlaştığı özellikle Fransız Rokokosunun etkisiyle Türk Rokokosu adı verilen yerli üslubun ortaya çıktığı dönemin gelişmelerini takip eder. Böylece Üsküdârî, klâsik üslûbun yanı sıra tezyînî san’atlarımıza giren Avrupa bezeme unsurlarının da karakteristik yapılarını bozmadan ve birbirlerine karıştırmadan, beraber kullanarak kendine has üslubunu bulur ve eserlerini oluşturur.
Üsküdârî'nin müzehhipliğinin yanı sıra en belirgin özelliği bir Şükufe ustası oluşudur. Yani Üsküdarî Ali Efendi, bir çiçek ressamı olarak bilinir. Yaptığı çiçek türlerinde tabiata bir botanik uzmanı gözüyle bakıp âdeta çiçeklerin portrelerini çizer. Geleneksel süsleme metotlarıyla yaptığı çiçek resimlerinin yanında batılı formda çiçek resimleri de yapan sanatkâr, eserlerini padişahlara sunar.
Sanatçı, devrinin en üstün hattatlarından öğrenerek Türk tâ’lik yazısında da ustalaşır. İnce bir marangoz olup kubur kalemdan, kitap kabı, yazı altlığı, yazı çekmecesi, murakkaa, levha, yay gibi rugani tekniğinde de birçok eser verir.
Ali Üsküdari her şeyden önce bir İstanbullu, Üsküdarlıdır. İstanbul gibi bir sanat şehrinin hoş havasını soluyarak yetişir ve kendinden önce gelen sanatkarları, hocalarını derinlemesine inceler. Zekasının pırıltısı ve elinin maharetiyle kendi üslubunu oluşturan usta sanatçı, kendi ekolünü tek bir ekolün yolundan gitmeyip tecrübesi ile yeni olanı kaynaştırarak elde eder ve ardında eşsiz eserler bırakır.
Şu anda eserleri Topkapı Sarayı Müzesi, Türk ve İslâm Eserleri Müzesi, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi ile yurt içinde ve dışında çeşitli koleksiyonlarda koruma altında tutuluyor.