Stefan Bleekrode’nin Masasından: Kalemin Ucundaki Kentler
Venedik, Milano, Paris ve Roma. Hepsi kendine özgü kentsel tarihleriyle birer ortak kültürel miras değerinde. Bu kentlerin kalem ve kağıt ile kusursuza yakın olarak nasıl resmedildiğini Hollandalı sanatçı Stefan Bleekrode çalışmalarında birlikte inceleyeceğiz.
On yaşında binalara dair perspektif çizimlerle başladığı çizim serüvenini devasa kent tabloları ile sürdüren Bleekrode, dijital bir destek olmadan şehirlerin silüetlerini kusursuza yakın bir nitelikte resmediyor. Hayranlık hissi uyandıran bu kent manzaralarını resmetmeye başlamadan önce yıllar boyunca otoyol, apartman ve tekil bina çizimleri yaptığını belirten sanatçı kendini geliştirdikçe kentin bütününe dair bakış açısının da geliştiğini aktarıyor. Kent manzaralarıma başlamadan önce, yıllarca sık sık çizim yapıyordum. Otoyolların, apartmanların, anıtların ve parkların büyüleyici bütününe kafayı takmış olarak, şehre olan ilgimi, on yaşlarında küçük kuşbakışı perspektif karakalem çizimlerle geliştirmeye başladım.
Anıtların, parkların, sokakların, kiliselerin ve diğer kentsel donatıların kentli ile bir araya geldiğinde oluşturduğu dinamizme saplantılı halde çizimler oluşturmaktan keyif duyan Bleekrode, el çizimini geliştirmesinde de bu saplantının pozitif etkidiğinden bahsediyor. Perspektife sağlam bir biçimde bağlı ve kentin tüm aksiyonlarını yansıtan çizimlere imza atan sanatçı Edward Hooper’ın tablolarını keşfetmesinin bugünkü noktaya gelmesinde oldukça etkili olduğunu düşünmekte. Hooper’ın tablolarında tüm kenti çizmek için ihtiyacı olan ilhamı bulan Bleekrode, görüş açısında olan tüm elemanlarla kentleri resmetmeye devam ediyor.
İlham aldığı sanat eserlerinde ışık, mekan ve mimari bağlamında incelemeler yapan Bleekrode, bu etkenleri tek bir tabloda toplamayı amaç edinirken hiçbir akademik eğitim almadığını da not düşmekte. Yalnızca bir sanat akademisinde kısa bir süre teorik ders takibi yaptığını aktaran sanatçı bu sayede popüler akımlardan ve trendlerden uzakta kendini geliştirme fırsatı bulabildiğini söylüyor.
Yurt dışına yaptığı gezilerden beslenen çizimlerin tamamı tren ve uçak yolculuklarından etkilenerek gelişiyor. Avrupa ve Kuzey Amerika seyahatlerinde deneyimlediği kentleri kağıda döken Bleekrode, kendini bu ayrıntılı işleri yapmaya zorlayan şeyin belirli bir fikre ve tasarıma duyduğu hayranlık olduğunu aktarıyor.
Çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere Dünya’nın farklı kentlerini resmeden Bleekrode, çalışmalarında tarihi kent dokularını odağına almakta. Özellikle Venedik, Milano, Paris ve Roma kentlerinden beslenmekten keyif aldığını belirten sanatçı, tekiniğine tarihi dokuları daha uygun bulduğunu bu yüzden modern kent merkezlerini beğeniyle izlese de çizmeyi düşünmediğini söylüyor.
Hollandalı sanatçının portfolyosunda bulunan çizimler incelendiğinde tarihi yapıların tablolarda ana özne olduğu gözlenmektedir. Yaya akışına özellikle dikkat ettiğini belirttiği çizimlerinde yaşayan bir kent dinamiği yansıtmayı amaçlamaktadır. Bu bağlamda başarılı olduğunu söyleyebileceğimiz resimlere imza atan Bleekrode, çizimlerinde yeşil alanları da etkili bir biçimde kullanmaktadır.
Bleekrode gece ve gündüz yaşantısının kent izlenimlerinde neden olduğu değişimleri; ışık, yoğunluk ve gölge farklılıkları ile kağıda aktarmaktadır. Renkli çalışmaları da bulunan sanatçı renk kullandığı resimlerde sulu boyayı siyah beyaz çalışmalarında ise rapido türü kalemler kullandığını belirtmekte. Her tablonun ruhuna uygun tekniğin seçiminin en az resim tekniği kadar önemli olduğu düşünüldüğünde bu tip tercihlerde verilen kararların çalışmanın başarısını da etkilediği söylenebilir.
Kaynaklar:
behance.net/stefanbleekrode