Richard Meier’in Bodrum Evleri
Richard Meier tarafından, New York Beşlisi tarzında 2012 yılında tasarlanan, Türkiye'nin Bodrum Yarımadası'ndaki konut projesi, Yalıkavak Köyü'ne bakan dik bir yamaçta konumlanıyor. Meier’in mimari faaliyetlerinde kullandığı, yapıya tanınabilirlik katan tasarım dili eğilimi, Bodrum’daki söz konusu konut tasarımında da dikkat çekiyor. Evlerin tasarımı rasyonalist ilkelerden çok uzak görünmese de tasarımda yapıyı tanınabilir ve özgün kılan bazı detaylarla yer alıyor.
Projede, her biri yaklaşık 330 metrekare artı 40 metrekarelik bir misafirhane olmak üzere beş prototip ev bulunuyor. Günümüzde ise bu prototiplerden yalnızca ikisinin inşası tamamlanıyor.
Bodrum Evleri’nin tasarımcısı, 1934 New Jersey doğumlu, Geç Modernizmin temellerini atan mimari projeleriyle öne çıkan, Pritzker Ödülü ve AIA Altın Madalya sahibi mimar Richard Meier, 1957 yılında Cornell Üniversitesi'nden mimarlık lisans derecesini alıyor. Mezuniyetinden kısa bir süre sonra Skidmore Owings & Merrill ve Marcel Breuer ile çalışmaya başlıyor. Meier, Bernini ve Borromini'nin yanı sıra Le Corbusier ve Louis Kahn'dan da etkilendiğini belirtiyor. Meier’in fonksiyonel mekanlar yaratmak görüşü, Le Corbusier’nin mimari tasarımlarından etkilenmesi sonucu ortaya çıkıyor. New York’taki Le Corbusier sergisinden etkilenen Meier’ın sergi ardından New York sokaklarında trans halde gezdiği biliniyor. Bu sergi sonrasında Le Corbusier’den çok etkilenen Meier, mimar olmaya nihai kararını veriyor. Meier, yapının beyaz olması gibi, Le Corbusier’in birçok belirgin prensibini benimsiyor. 1963 yılına gelindiğinde ise Meier, New York'ta kendi özel ofisini açıyor.
New York Beşlisi, 1920-30'larda Le Corbusier'nin çalışmalarını anımsatan modern mimariyi ve geometrik form dünyasına dayalı tasarımları paylaşan, beş New Yorklu mimardan (Richard Meier (1934), Peter Eisenman (1932), John Heiduk (1929-2000), Michael Graves (1934) ve Charles Gwathmey (1938-2009) oluşan bir grup olarak karşımıza çıkıyor. Mimari faaliyetlerinde sade renklere olan eğilimlerine bir gönderme olarak genellikle "Beyazlar" olarak da adlandırılıyorlar. Beyazlar, sık sık New York’ta sergi yaptıkları için New York Beşlisi olarak da tanınıyorlar.
Meier’ın dışında, akımın prensiplerini kaybetmeyen kimse kalmamasından dolayı, günümüzde her iki isim de geçerliliğini kaybediyor. Graves ve Gwathmey ileriki yıllarda akımın prensiplerinden kopmadan beyaz renk kullanımını terk ediyorlar. Pembe-mavi-gri şeklinde tanımlanabilecek rengi benimsiyorlar.
Beyazlar, bir kesim tarafından Post-Modernizm’in içinde değerlendiriliyor olsalar da bu yazıda, mimari faaliyetlerdeki tutumlarının modern öğretiyi reddetmiyor olması dolayısıyla geç rasyonalizm içinde inceleniyorlar. Bu grubun Rasyonalist mimari faaliyetlerinde tek defaya özgü ve tanınabilir olan yaklaşımları da bulunuyor.
Rasyonalizm, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, 1950-1960 yılları arasında, 10 yıl mimari tasarım ve eşya tasarımında zafer kazanıyor. İlk olarak rasyonalizm, Adolf Loos tarafından 1908 yılında söylenen “Ornament is Crime” (Süsleme Cinayettir) sloganı ile formüle ediliyor. Rasyonalizmin gelişimi ve mutlak evrensellik, De Stijl ile devam ediyor ve Bauhaus Okulu ile tüm dünyaya yayılıyor. Loos’un manifesto niteliği taşıyan sloganı De Stijl grubu tarafından daha radikal bir tutuma dönüştürülüyor. 20.yüzyılın başlarından ortalarına kadar Rasyonalizm neredeyse tüm dünyada gerçekleşen mimari faaliyetlerde tek hâkim anlayış oluyor. 1950’li yıllar ve sonrasında ise Rasyonalizm’in katı ilkeleri giderek yumuşamaya başlıyor.
New York Beşlisi’nin mimarisini anlamak için Manyerizm kavramına başvurmak gerekiyor. Geç RönesansDönemi’nin Maniyerizm terimi, Giorgio Vasari tarafından ortaya atılıyor. Maniyerizm dönemi sanatçıları tasarımlarında doğanın doğrudan tasvirini terk ederek dikkatlerini Raphael, Leonardo da Vinci gibi usta sanatçılara çevirerek kendilerini ayrı tutturuyorlar. Bu grubun tarzı, Rasyonalizmi reddetmeyerek tasarımda tanınabilirliği savunan bir üslup sergilediği için manyerist modernist şeklinde de tanımlanıyor. 1960’lı yıllarda, Avrupa avangardına her zamankinden daha fazla bağlanan New York'ta, Beyazlar gibi bazı mimarların, tasarımlarında, Modern Hareketin büyük ustalarına, özellikle de Le Corbusier'in 1920'lerdeki pürist dönemine yeniden başvurdukları görülüyor.
Beyazlar, Kahn gibi, yazarlığa ve tarihe dönüşü öneriyor ancak onlar için tarih, Kahn'ın atalarınınki değil, avangardınki oluyor. Beyazların mimarisini anlamak için kilit bir figür, Eisenman'ın öğretmeni olan Colin Rowe dikkat çekiyor. 1950'lerin başında Rowe, avangardı tarihselleştirme çalışmalarına başlıyor.
New York Beşlisi, 1969 yılında New York'taki Modern Sanat Müzesi'nde düzenlenen bir toplantıda eleştirmen Kenneth Frampton'ın söz konusu beş mimarın çalışmalarını sunarak benzerliklere dikkat çekmesiyle doğuyor. Aralarından Meier’in, 1984 yılına gelindiğinde Pritzker Ödülü'nü kazanmasıyla ve dünyanın en büyük müzelerinden biri olan Los Angeles'taki Getty Center'ı inşa etmesiyle (1984-1997) adı daha fazla duyulmaya başlıyor. Peter Eisenman, Michael Graves, Charles Gwathmey, John Hejduk ve Richard Meier’den oluşan grup, Colin Rowe tarafından 1975'te yayınlanan Beş Mimar kitabında da "New York Beşlisi" olarak anılıyor. Peter Eisenman akıma, teorik alanda ivme kazandırıyor. Beş isim arasından Meier, Corbusian formunun modernist estetiğine daha yakın olmasıyla öne çıkıyor. Richard Meier, mimari faaliyetlerinde tutarlı bir şekilde gelişen tanınabilir bir tasarım dili kullanıyor.
Richard Meier’in Türkiye’de de tamamlanmış, geometrik form dünyasına dayalı tasarımı ve beyaz renk kullanımı ile öne çıkan Bodrum Evleri (Bodrum Houses) adlı bir projesi bulunuyor. Türkiye'nin Bodrum Yarımadası'ndaki Yalıkavak köyünün hemen dışında yer alan bu proje, Yalıkavak Körfezi manzaralı dik bir yamaçta konumlanıyor. İnşaat alanının topografyası, her bir dönümlük parseli benzersiz kılıyor olmasının yanında komşu parsellerden de mahremiyet sağlıyor. Tasarımda, evlerin manzara üzerinde tek bir nesne olarak okunması amaçlanıyor ve onlara kübik bir görünüm kazandırılıyor. Bu evler Meier tarafından, kendisinin de içinde yer aldığı, New York Beşlisi’nin tarzında tasarlanıyor. Evlerin tasarımı Rasyonalist ilkelerden çok uzak görünmese de tasarımda yapıyı tanınabilir ve özgün kılan bazı detaylar da yer alıyor. Yapıyı tanınabilir, özgün kılan bu detaylar, geometrik form dünyasının içinde kalarak, 90 derecelik açılarla tasarlanıyor. Meier, doğayı ve özellikle de güneşi olabildiğince içeri alabilen mimariyi seviyor olduğunu dile getiriyor. Bu tasarım eğilimi de Bodrum Evleri’nde görülüyor. Evlerde geniş açıklıklar yer alıyor.
Projede, her biri yaklaşık 330 metrekare artı 40 metrekarelik bir misafirhane olmak üzere beş prototip ev bulunuyor. Günümüzde ise bu prototiplerden ikisinin inşası tamamlanıyor. Her prototip için müstakil bir garaj, havuz ve cabana, evlerin genel hacimlerinin kompakt kalması için bir podyum üzerinde tasarlanıyor. Her bir prototipin planı arazideki konumundan bağımsız olarak sabit kalırken, podyumların organizasyonu münferit parsellerin yerleşimine bağlı olarak değişiyor. Tüm evler, manzarayı en üst düzeye çıkaracak ve parsellerin konumundan bağımsız olarak manzaradan daha fazla yararlanan bir giriş sırası oluşturacak şekilde konumlandırılıyor. Yapıların her birinde şömine bacası, merkezi tasarım unsuru olarak yer alıyor. Her evin zemin katında oturma odası, yemek odası, mutfak ve tuvalet; üst katında üç yatak odası, bodrum katında ise medya odası, çamaşır odası ve üç adet personel yatak odası bulunuyor. İnşaatta basit bir yaklaşım benimseniyor. Evlerin iç mekân tasarımlarının, taş ve parke döşeme dahil olmak üzere daha rafine bir malzeme paletine sahip olması dikkat çekiyor.
Meier tarafından Douglas Evi’nde bacaları belirgin olan şömineye benzer şekilde tasarlanan şömine, bu yapıda da görülüyor. Tanınabilirlik getirmek adına şöminedeki abartılı fonksiyon dikkat çekiyor. Özellikle bacalar bu tutuma örnek teşkil ediyor.
Meier, erken modernizmden olduğu kadar antik dünyadan da ilham alıyor. Bodrum Evleri’nin dış zemininde traverten kullanımı görülüyor. Traverten sadece rengi ve dokusu için değil geçmişi temsil etme nedeniyle de seçiliyor. İtalya, Roma’da konumlanan, Roma döneminden kalmış önemli anıtı koruma amacı taşıyan yapı, Ara Pacis Müzesi, Meier tarafından tasarlanıyor. Bu yapının zemininde traverten kullanımı dikkat çekiyor. Müzedeki tarihi anıt, hafif sararmış mermer görünümüne sahip olduğu için bu renk ile zemindeki travertenin rengi uyum sağlıyor. Bodrum Evleri’nde teras zemininde kullanılan travertenlerin, Ara Pacis Müzesi’ndekilere göre daha sarı renge sahip olduğu dikkat çekiyor.