Pandemi ve Kent: Bursa

Pandemi ve Kent: Bursa.
Pandemi ve Kent: Bursa.

Bursa’da doğup büyüyen Çağla Kaplan’ın pandemi sonrası değişen ‘kent düzeni’ ve ‘alışkanlıklarına’ ilişkin yorumları şehre farkındalıklı bir pencereden bakmamızı sağlıyor. Sokağa çıkma yasağı ile günlük rutinlerimizde ve sokaklarda gerçekleşen değişimlere değinen Kaplan’ın Bursa izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle…

Annem, babam ve bendenizden oluşan çekirdek ailem Bursa’nın denize kıyısı olan beldesi Mudanya’da yaşıyor. Yüksek lisans ve iş hayatım dolayısıyla ağırlıklı olarak İstanbul’da bulunsam da pandeminin başladığı ve kısıtlamaların en yoğun olduğu ilk 4 ayı ailemle birlikte doğduğum yer olan Bursa’da geçirdim. Burada evimize beş dakika mesafede yer alan bir sahilimiz var. Giritlilerden kalma müstakil cumbalı evlerin sıralandığı bir kıyı şeridi düşünün. Sıralanmış her iki müstakil evin arası denize açılır, dolayısıyla sokakları da..

Hemen her kapının önünde sandalyesini, sekisini koyup oturan ev sahiplerinin tebessüm dolu selamları, denizin meltemiyle burnunuza çalınan yosun kokusu karşılar sizi. Her köşe başındaki kaldırımda; kitap, takı, el işi satan seyyarlar, sokak aralarında balık tutan amcalar, evlerin tarihi merdivenlerinde elinde gitarıyla oturup şarkı mırıldanan gençler illa ki görürsünüz normalde. Adı üzerinde normalde…Yeni normal ile cıvıl cıvıl olan tüm bu sokaklar yerini sessizliğe bıraktı. Bu sessizlikten geriye kalan en büyük renk ise; evlerin güzel cumbalarından süzülen pembe begonviller, çiçekler ve sarmaşıklar oldu.

Geçen gün bir haberde pandemi sürecinde en yoğun alışverişlerin bahçe malzemeleri ve peyzaj üzerine yapıldığını okudum. Doğrusunu söylemem gerekirse hiç şaşırmadım. Sokaklara çıkamadık ancak sokaktaki güzellikleri olabildiğince evlerimize taşımaya çalıştık. Pandemiyle birlikte gökyüzünü kucaklayabileceğimiz her metrekarenin kıymetini daha çok anladık.

Bahçeleri ve tatlı cumbaları olanlar, apartmanda yaşayanlara göre çok daha şanslıydı belki ama özlemini çektiğimiz rengarenk çiçekleri balkonlarımıza dizmekten de geri kalmadık. Kimimiz hasret kaldığımız taş fırınlarının mis kokan ekmeklerini taşımaya çalıştı mutfağına, kimimiz balkonlarına bahçelerine küçük seralar kurdu, dalından kopartıp yiyebilmenin hazzına vardı tekrardan. Çoğumuz bir ağacın altında hürce oturamadık belki ama yeşili ulaşabildiğimiz her yere serpiştirdik, varlığına şükrettik.

Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 2.
Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 2.

Pandemi psikolojik yıpranmalara sebebiyet vermenin yanı sıra manevi duygularımıza da tesir etti. Her gün vahametle beklediğimiz tabloya biraz daha umutla bakabilmemiz adına, yaşlı teyzelerimiz amcalarımız daha keskin kısıtlamalara maruz kaldı. Onların eli ayağı olan genç-çocuk kesim de kısıtlamalardan aynı düzeyde etkilenince evlerinden çıkamayan yaşlılarımıza genç-orta kesim kol kanat germeye başladı. Jandarmalar, sivil toplum örgütleri dayanışmalar oluşturdu.

Bir telefonla ihtiyaç sahiplerinin yardımına koşulup pazarından manavına kadar her ihtiyacına ses verilebilecek bir ağ kuruldu. En azından Bursa’da durum bizzati bu idi. Her ekmek alışımızda apartmandaki komşularımızın zilini çalmak, istedikleri bir şey olup olmadığını, hallerini hatırlarını sormak hoş bir rutin haline geldi. Yaşlılarımıza sorduğumuz hatır, evdeki küçüklere kapıdan uzattığımız çikolatalar ve yüzlerindeki tebessümü görmek belki de bu dönemde bize en iyi gelen şeylerden biri oldu. Benliğimizdeki yardımlaşma ve paylaşma duygusu var gücüyle gün yüzüne çıktı.

Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 3.
Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 3.

Bursa, ‘Yeşil Bursa’ olarak bilinmesinin yanı sıra Osmanlı’nın ilk yerleşim yerlerinden biri olması dolayısıyla köklü tarihi, hanları, hamamları ve ibadethaneleri ile de meşhurdur. Şehrin en ünlü yerlerinden biri olup keyifle çayınızı yudumlarken aynı zamanda tüm Bursa’yı da seyredebileceğiniz Tophane Hisar Surları’ndan aşağı doğru süzüldüğünüzde, tarih kokan bir meydana ulaşırsınız. İlk önce revaklı avlularıyla haşmetli Ulu Camii karşılar sizi. Ardından çarşılara, hanlara, avlulara açılan kocaman Kapalıçarşı.

Ne zaman gitseniz doludur o meydan, hem bir toplanma alanı hem de her noktaya dağılmanın bir tür izahıdır. Ellerinde kocaman çantalarıyla çeyiz alışverişi telaşında olanlar, öğle arasında yemek yemeye gelenler, camiden çıkıp oturanlar, alışveriş yorgunluğunu atmak isteyenler…Devasa çınarların, gölgeleriyle sizi sarıp sarmalaması, esintiyle dalgalanan dalların hışırtısı, hemen önünüzdeki havuzdan akan suyun sesi bir anda bütün yorgunluğunuzu alır götürür.

Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 4.
Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 4.

Pandeminin sancılı seyrinden sonra bu meydan tüm uzuvlarıyla birlikte akışını durdurdu. 700 yılı aşkın süredir işleyen Hanlar Bölgesi ve Kapalıçarşı esnafı kepenklerini kapatmak durumunda kaldı. Şehirde ticaretin kalbi olarak gösterilen bu yerin, uzun süreli olarak kapanması belki de tarihinde yaşadığı bir ilkti.

Hemen yanı başındaki huzur dolu Ulu Cami'nin de ibadete kapatılmasıyla meydan; maalesef mutlak bir durgunluğa bürünerek, boynu bükük bir hal almıştı.

Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 5.
Pandemi ve Kent: Bursa, görsel 5.

Tüm bunların yanı sıra yazımı bu dönemin bizden aldığı, hayatımda eksikliğini oldukça hissettiğim bir eyleme değinerek noktalamak istiyorum müsaadenizle. Sarılma eylemi, kalplerimizin çaprazda kavuştuğu evrensel bir şefkat dili. Dünyaya, doğaya, dosta, anne kucağına sarılmak ne de kıymetli şey. Bunun farkındalığını hissetmemin yanı sıra gerçekliğinin yüzüme çarptığı en buruk an, arkadaşımla yaptığımız bir konuşmaya ait. Şöyle dedi bir gün: “Çağla, ben anneanneme sarılamıyorum, çok üzülüyorum. Gel diyor, gidemiyorum. Bu yüzden bana çok kızıyor.” Bu durumun onu çok üzmesinin ve anneannesinin bu denli kızmasının bir sebebi vardı. Anneannesi alzheimer hastasıydı ve sadece onu hatırlıyordu.


Zorlukların içindeki farkındalıklara uzanmak, güzellikleri görmek ve umutları yeşertip bunları yarınlarımıza dahil etmek bizim elimizde… El birlik aşacağımız bu zorlu günlerin ardından umarım her birimiz şunu diyebileceğiz:

Sarılalım, sarıldım, bir daha sarılalım..

Ve üstat Edip Cansever’in okuduğumuzda; yüzümüzde tebessüm bırakarak içerisinde bulunduğumuz hâletiruhiyeyi yansıtan şu mısralarını paylaşmam yerinde olacaktır sanıyorum:

Adam yaşama sevinci içinde

Masaya anahtarlarını koydu

Bakır kâseye çiçekleri koydu

Sütünü yumurtasını koydu

Pencereden gelen ışığı koydu

Bisiklet sesini çıkrık sesini

Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu

.

.

Masa da masaymış ha

Bana mısın demedi bu kadar yüke

Bir iki sallandı durdu