Ortak kullanım alanlarındaki çeşitlilik mimarlığı nasıl etkiler?
Ortak kullanım alanlarının başarıyla sonuçlanması, toplumsal faaliyetlere katılım oranını yükseltmektedir. Açık alanlardaki paylaşım adını verebileceğimiz bu alanlar, insanların sosyal tecrübelerini zenginleştirerek sosyal izolasyonu minimalize eder.
Şehirlerde çeşitlik olgusu yeni doğmuş bir şey değil, zira her devirde yaşanmış, var olmuş bir olaydır. Büyük küçük tüm şehirlerde de bu durum geçerlidir. Buradaki kastımız sadece etnik çeşitlik değil, alt, orta ve yüksek tabaka olmak üzere sosyal çeşitlik de söz konusudur. Bu kültürel çeşitlenmede farklı insan grupları farklı kültürel arka planları da gösterebilirler, aynı etnik gruba mensup olsalar bile. İnsanların kadın erkek diye ayrılması, çocukluktan yaşlılığa kadar yaşam çeşitliği göstermesi, dini tercih vb. konularda farklı tutumlar takınması vb. nedenler bu çeşitlenmeyi pekiştirir.
- “Şehirden amaç birlik sağlamak değil, zira şehir çeşitliktir”
- Aristo
Jose Ramonde’e göre, şehrin kimliği belli başlı bir kimliğe bürünülmemesi sonucunda belirginleşir çünkü bir şehir kimliği çeşitliğine borçludur. Bunu derken Ramonde, şehrin bu gömülü kimliği uğruna tüm kimliklerin yok oluşundan bahsetmiyordu. Uygarlık karışımı, bir toplumu oluşturan elementleri uyumlu birlik ile tek kültür çatısı altında bir araya getirmek suretiyle birbiriyle uyuşmayan toplum bireylerinin kaynaşmasını amaçlayan “Tencere Teorisi” ile değil, farklı kültürlerin harmanlanmasını savunan Amerikan teorisinde olduğu gibi karma şekilde hareket ediyor olmalıdır. Örneğin; büyük şehirlere gittiğimiz zaman, şehrin farklı yerlerinde farklı özelliklerle görünümlerin olduğunu fark etmemiz yukarıdaki tartışmayı desteklemektedir.
“Ortak kullanım alanlarının başarıyla sunulması sonucunda, toplumsal faaliyetlere katılım oranı yükselecektir. Açık alanlardaki paylaşım adını verebileceğimiz bu alanlar -ister meydanlar, parklar, açık alan ve çarşılarda olsun ister doğal manzaralı mekânlarda olsun- insanların sosyal tecrübelerini zenginleştirir, sosyal izolasyonu da minimalize eder. Toplumun farklı kesimlerinden olan insanlar eğlenmek ve güzel vakit geçirmek için bu alanları tercih edebilirler. Burada ideolojiler bir kenara bırakılır, ortak kullanım alanlarında tutulan toplumun olumlu yargı değerleri baskın çıkar.
Birçok plancı, bu ortak kullanımlı alanların büyük ölçüde kamuya kültürel ve siyasal açılardan etki ettiğini düşünmektedir.
- “Care, Francise, Revelin, Stun’dan uyarlanarak nakledilmiştir – 1993”
Ortak kullanım alanlarının önemi, toplumun tüm kesimlerine hitap etmesi gerektiğinden kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla; bunu “ortak mekân” olarak ifade etmek daha kapsamlı ve doğru olacaktır. Zira ortak kullanımlı mekânlarda kültür, ırk, cinsiyet vb. sebeplerden dolayı hiç kimse bir diğerini dışlamamalıdır. Ayrımcılığın görüldüğü mekânlar içinse, kamuya ait ya da ortak mekân adı geçerli olmamalıdır.
Birçok plancı, bu ortak kullanımlı alanların büyük ölçüde kamuya kültürel ve siyasal açılardan etki ettiğini düşünmektedir. Daha önceki yazılarımda da bunun bariz bir şekilde Amerika’nın birçok şehrindeki tasarımlarda görülmediğini vurgulayarak irdelemiştim. Ki buralarda büyük meydanlar yapılmamıştır. Olmayışları da kimisine göre olabilecek halk hareketlenme ve ayaklanmalarının önüne geçmek içindir.
Her halükârda bu meydan, cadde, park ve ortak kullanımlı alanların genellikle toplumdaki bireylerin kültür yapısını oluşturma ve topluma göre sorumluluk hissini geliştirmede önemli bir rol oynamaktadır. Buna ek olarak, ülkenin üretim kapasitesi de kesin yükselecektir. Kamuya pozitif enerji kazandıracağı düşünülen bu mekânlar sayesinde, çalışanların işlerindeki performansı paralel olarak olumlu etkilenecektir.
Kimilerine göre bu tür alanlar refah kategorisine dahil edilir. Ama bu gerçektir ki ortak kullanım alanları da kimilerinin zannettiği gibi yeni bir trend değil, sadece devir değişince değişim gösteren bir olgudur. Milletler kendi tarihlerine dönüp baktıklarında her devirde toplumun tüm kesimlerini bir araya getiren toplu mekânların “ortak kullanımlı mekânlar” ile var oldukları görülmektedir. Yalnız günümüzdeki ortak kullanım alanlarından farklı bir biçimde bulunmuş olabilir bu mekânlar, zira her bir mekân kendi çağının şartlarına uygun bulunmak zorundadır.
Burada mimarları zorlayan husus, toplumun çeşitli kesimlerine hitap edecek ortak bir alan kurmaktır. Bence bu zorlukla başa çıkmanın ilk adımı, toplumu oluşturan farklı kesimler arasında ortak nokta bulup herkese göre tasarlanmış alanlar oluşturmaktan geçmektedir. Ortak kullanımlı alanlar oluşturulurken insaflı olmak da gerekir. Örneğin; yanlışlıkla ortak alan diye adlandırılan alışveriş merkezleri, sadece maddi durumu iyi olup da bu gibi mekânlarda oturabilecek kitleler için ayrılmış bulunmaktadır. Bu algının önüne geçilmelidir.