Nail Çakırhan Evi: Geleneği Günümüzde Yaşatmak
1983 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık görülen Nail Çakırhan Evi, geleneksel mimari ve kültürünün çağına yansımasına bir örnek olarak karşımıza çıkıyor. Doğa ile temas halinde bir yaşamı mümkün kılan bu ahşap yapı, aynı zamanda çevreye saygı duyan bir mimari olması ile de biliniyor. Evin inşaatını takiben gelen yoğun proje teklifleri doğrultusunda ise Nail Çakırhan, günümüzde “Akyaka Evleri” olarak anılan tipolojinin oluşmasına öncü oluyor. Nail Çakırhan Evi günümüze hiçbir yenileme geçirmeden ulaşmış olmasıyla dönemin ruhunu ziyaretçilerine yaşatıyor.
Türkiye’de 1960'lı yılların sonları, ikinci ev fikrinin ve kullanımının orta sınıf tabakaları arasında yaygınlaşmaya başladığı bir dönem olarak karşımızı çıkıyor. Şair ve gazeteci Nail Çakırhan, memleketi Muğla'da, eşi ünlü arkeolog Halet Çambel ile emekli olduktan sonraki yıllarını geçirebilecekleri ikinci bir evde yaşamak istiyor. Sağlık sorunları olan Nail Çakırhan, doktorunun tavsiyesi üzerine eşi Halet Çambel ile doğal bir çevrede yaşamak üzere, Akyaka’ya gitmeye karar veriyor ve bunun üzerine dinlenebilecekleri ve huzurlu bir şekilde çalışabilecekleri bir eve ihtiyaç duyuyorlar. Nail ve Halet çifti bu ev için, Anadolu'nun güneybatısında, Gökova Körfezi'ndeki Akyaka köyü yakınlarında, dağlarla çevrili, çam ağaçlarıyla kaplı, hafif bir yamaçta konumlanan bir bölge seçiyor.
1969 yılında profesyonel bir mimar olmayan Nail Çakırhan, Akyaka’da Geleneksel Türk mimarisinin özelliklerini aktüel şartlar ile bir araya getiren, tasarımında geleneksel değerlerin devam ettiği, tek katlı mütevazi küçük bir ev tasarlamaya başlıyor. Havadar, ustalıkla işlenmiş, üç ana mekândan meydana gelen ev düz bir arazide, 2000 m2 arsa alanı üzerinde konumlanıyor. Nail Çakırhan, Türkiye’de mimar olmadığı halde Ağa Han ödülü kazanan ilk kişi olması ile öne çıkıyor. Ağa Han’ın büyük jüri değerlendirmesinde, Nail Çakırhan Evi için “Gelenek ve göreneklerin devamı ve yansıması sonucu ortaya çıkan tasarım ve süslemelerdeki yalınlık ve zarifliğinden ötürü ödüle değer bulundu.” açıklaması yer alıyor.
Nail Çakırhan,1983 yılında Ağa Han Mimarlık Ödülü’ne layık görülecek, kültürel duyarlılık temasına sahip, biri yaşam alanı, biri kendileri diğeri ise misafirleri için iki uyku alanı ile iki ayrı banyodan ayrıca yapının dışında konumlanan küçük bir mutfak ve iki tuvaletten meydana gelen bir ev tasarlıyor. Evin bahçesinde bir bekçi kulübesi de bulunuyor. Evin tasarımında doğadan kopmama kaygısı ve doğa ile bütünleşme çabası ilk bakışta görülen özelliklerden oluyor. Evin girişinde geleneksel Türk Evi’ndeki sofaya benzer ortak yaşam alanı, bu ortak hacmin iki yanında ise dikdörtgen formda iki adet oda yer alıyor. Evin girişini karşılayan orta hacimden bu odalara dağılım sağlanıyor. Çakırhan Evi’ndeki her odada şömine, sedir bulunması ve yerli mobilya tercihi dikkat çekiyor.
Evde, yapı için özel olarak tasarlanmış mobilyaların bulunması iç mekân tasarımında önemli özelliklerden diğer bir tanesi olarak karşımıza çıkıyor. Evdeki geleneksel öğreti ile uyum içinde, abartıdan uzak ve son derece özgün bezemeler, iç mekân atmosferini etkileyici kılıyor. Nail Çakırhan Evi’nin tüm odalarının duvarlarında, Ula evlerinde de sıklıkla rastlanan, boydan boya uzanan elmalık adı verilen raflar bulunuyor. Bu raflar üzerlerine süs eşyası, kışlık kuru meyveler gibi benzeri nesneler koymak amacıyla kullanılıyor.
Geleneksel Türk Evleri’nde olduğu gibi bu evde de yazın sıcak ve kurak iklime sahip bir coğrafyada konumlanmasının doğrultusunda, dış mekân kullanımına verilen hassasiyet görülüyor. Güneye, denize doğru bakan Çakırhan Evi, serin esintiden de yararlanıyor. Evin girişinde, merdivenler ile çıkılan, üstü kapalı, ağaçların arasından denizin görüldüğü bir manzaraya sahip, ayazlık, divanhane adı verilen bir veranda gelenleri karşılıyor. Korunaklı bu açık alan, sıcak iklimde ek yaşam alanı sağlıyor.
Evin tasarımında, Nail Çakırhan'ın çocukluğunun geçtiği Ula Evleri ile geleneksel Türk mimarisinin, çoğunlukla da Osmanlı’nın etkisi görülüyor. Tuvaletlerin dışarıda olması bu etkiye bir örnek teşkil ediyor. Nail Çakırhan Evi’nin tasarımı ve ölçeği yerel mimarinin bir parçası gibi görünse de aslında evin geleneksel Osmanlı ev kültürünün devamı arayışı içinde olduğu gözlemleniyor.
Nail Çakırhan Evi’nin inşaatı, Ulalı ustalar ve marangoz ustalarının yardımıyla üç aşamada tamamlanıyor. Moloz taş temeller, ahşap karkas, dolgu tuğla duvarlar ve kiremit çatı 45 günde, ağaç işleri ve ince işler 24 günde, yapıya entegre mobilyalar ise 15 günde tamamlanıyor. Zanaatkarlığı canlandırması ile öne çıkan evin tüm ahşap işlerinde el işçiliği karşımıza çıkıyor. Çakırhan’ın inşaat başlamadan eski ahşap işçiliğini bilen ustaları buluyor ve 1971 yılında ise kaide üzerine oturtulmuş ahşap karkastan evin inşaatı tamamlanıyor. Evin tasarım sürecinde yerel malzeme ve yerel işçilik kullanılıyor.
Çevre ve doğa ile adeta bütünleşen Nail Çakırhan Evi, geleneksel Ula mimarisinde sıklıkla görülen bahçe içinde tek katlı, etrafı duvarlarla çevrili evler ile büyük benzerlikler gösteriyor. Evin simetrik kanatları ve merkezi mekânının, çok amaçlı kullanım için düzenlendiği ve projede Ula mimarisinin geleneksel mekân isimleriyle adlandırıldığı görülüyor.
Vernaküler referanslara sahip, Nail Çakırhan Evi’nin Ula Evleri’ne benzemesiyle, Çakırhan’ın rejyonalist davranışı, tasarımı belirleyen esas kriter olarak karşımıza çıkıyor. Bu evden sonra Nail Çakırhan’ın dostlarının kendisinden evlerini tasarlamasını istemeleri üzerine Çakırhan, Akyaka’da 70’e yakın birbirine oldukça benzeyen ev tasarlıyor. Bu evlerden sonra Akyaka yerleşmesinin dokusu da git gide değişiyor ve Ula Evleri ile benzer vernaküler referanslara sahip, eski Ula evlerinin tasarımına öykünen, tarihselci eğilim Akyaka Evleri’nde hâkim oluyor. Akyaka’da artık neredeyse yapılan tüm yapılarda Nail Çakırhan’ın izleri görülüyor. Akyaka’ya yapısal kimlik kazandıran en önemli etken Nail Çakırhan’ın mimarisi oluyor. Bölgenin belediyesi de düzenlediği imar kuralları ile Nail Çakırhan mimarisinin yayılmasını destekliyor.
Doğa ile olağanüstü uyumu ve Türk Evleri’ne güçlü bir referansa sahip tasarımı ile öne çıkan bu yapı, inşa sürecinde zanaatkarlığı canlandırması ve tasarımında kültürel duyarlılığa sahip çıkması ile inşa edildiği günden beri mimarlık camiasında büyük ilgi uyandırıyor. Nail Çakırhan Evi’nin saflığı ve zarafeti taklitten değil, geleneğin devam etmesinden kaynaklanıyor.