Mimarinin şeffaf dili: Cam kutular
Mimarlar ve tasarımcılar, üçgen ve kare gibi temel geometrik şekilleri büyük konseptler için yapı taşları olarak tarihin ilk zamanlarından beri kullanıyor. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte modern mimari ile formların ve malzemelerin kullanımı dikkat çekici bir şekilde değişim gösteriyor.
Zarif detaylardan oluşan cam cephe kabuğuna sahip projeler, hem kırsal hem de kentsel koşullara ayak uyduruyor. İnce yüzeyleriyle yansımayı ve şeffaflığı vurgulayan projeler, farklı ölçeklerde inşa ediliyor.
Sınırsız cepheler, çerçeveye duyulan ihtiyaç ile engellenmeyen görüş arzusunu dengeliyor. Cam kutular sarf formları, geometrik yapıları ile boşluk, sekans ve ışık etkisini değiştiriyor.
Mies van der Rohe’nin The Farnsworth House, cam kutu yapıların öncüsü olarak bilinir ve tarzın ünlenmesini sağlar. 1951 yılında bir yazlık konut olarak inşa edilen yapı, Mies'in ev ve doğa arasında güçlü bir ilişki konseptini gerçekleştiriyor.
Tek katlı ev, çatı ve zemin iskeletini oluşturan ve bu nedenle hem yapısal hem de etkileyici olan sekiz adet I-şekilli çelik kolondan oluşur. Bu sütunların arasında, tüm evi çevreleyen tavandan tabana pencereler, odaları etrafındaki ormana açıyor.
Philip Johnson'ın kendisi için tasarladığı Glass House, mükemmel oranları ve sadeliği ile modern mimarinin en parlak eserlerinin ilklerinden olarak kabul ediliyor. Mies van der Rohe'nin Farnsworth Evi'nden ilham alan Johnson’ın tasarımı Mies’inkinden önce, 1949yılında tamamlanmış.
Johnson’ın şahsi mülküne inşa ettiği 14 yapının ilki olan Glass House; siyah çelik kirişler ve camı yerine sabitleyen H-kirişler arasında 45 metre genişliğinde tavandan tabana cam levhalarla çevrelenmiş 8x14 m açık kat planına sahip. Berrak cam paneller, çevredeki ağaçların, evin içinde veya dışında yürüyen insanlar da dahil olmak üzere bir dizi canlı yansıma oluşturuyor. Etrafına atılan her adımda sürekli değişen görüntüler meydana getiriyor.
LM Guest House, alabalık havuzuna ve açık tarım arazisine bakan bir kayanın üzerinde yer alıyor. Desai Chia Architecture, düşünceli bir hafta sonu kaçamağı olarak tasarladığı yapı 2012 yılında tamamlanmış. Doğanın geniş manzarasının deneyimlenmesi için üç bölmeli bir cam cephe içeriyor. LM Guest House, gerek oranlarıyla gerekse yapı malzemeleri ve tasarımıyla Philip Johnson ve Mies van der Rohe’nin projelerini andırıyor.
2008 yılında tamamlanan Junya Ishigami + Associates'in "KAIT" stüdyosu/çalışma alanı, çevredeki sakura ağaçlarını cam cephesinde yansıtıyor ve tek bir açık plan, hacim içinde bir dizi farklı deneyim sunuyor. Tokyo'nun banliyölerindeki Kanagawa Teknoloji Kampüsü Enstitüsü'nde bulunan bina, kullanıcılarına esneklik hissi veren birden çok aktivite sunmak üzere tasarlanmış.
305 sütunun hiçbiri enine kesit ve açı bakımından aynı değil. Sütunların şeklindeki ince farklılıklar, yapısal amaçları ve oluşturdukları alanların rolü ile tanımlanıyor. Sütun grupları, bir dizi farklı alan oluşturmak için alanı belirsiz bir şekilde bölüyor ve kullanıcıların anlık olarak alan oluşturmalarına olanak sağlıyor. Ağaç gövdelerinin düzensiz doğasına atıfta bulunarak bilinmeyen bir ormanda gezinme hissi uyandırıyor.
James A. Michener Müzesi, 19. yüzyıldan kalma eski hapishanenin kalıntılarından inşa edilmiş. Bir zamanlar hapishaneye ait olan yapıda üç büyük taş duvarla çevrili bir açık hava heykel bahçesi ile arka bahçe bulunuyor. 2012 yılında genişleme projesinin parçası olarak yapıya Kieran Timberlake tarafından tasarlanan cam pavyon eklenmiş.
Kuzey Amerika'daki türünün en büyüğü olan 7 metrelik yalıtımlı cam üniteleriyle pavyon, tarihi taş duvarı bir iç unsur haline getiriyor. Yapı, cam vitrinin estetik çekiciliğini sunarken müzeyi canlandırıyor. Yeni ziyaretçiler çekerek ek gelir akışı oluşturma misyonunu yerine getiriyor. Alan neredeyse her gün enerji veren olaylara zemin oluşturuyor.
Junta de Castilla y Leon Ofisleri, katedralin karşısında yer alan eski manastırın arsasının ana hatlarını izleyen yüksek taş duvarların içinde yer alıyor. Cam kutu, sera gibi sadece camdan oluşuyor. Çift cephenin, dış yüzeyi camdan yapılmış ve tümü basit şekilde yalnızca yapısal silikonla birleştirilmiş. Kesintisiz cam cephe sayesinde yapı, adeta tamamen havadan yapılmış gibi görünüyor.
"archi5" tarafından tasarlanan Marsan Medya Kütüphanesi, kentsel sit alanı içinde kültürel bir sembol olarak yer alıyor. Yansıtıcı cam cephelere sahip, kapalı bir meydandan oluşan yapının etrafı yeşil alanlarla çevreleniyor. Cepheler çevredeki kışla yapılarına saygılı bir mimari üslupla tasarlanmış. Bunun bir sonucu olarak da bina, tüm bu yapıları bir ayna gibi yüzeyinde yansıtıyor. Binanın her tarafı baktığı yöne uyum sağlarken, iç işlevler açık bir zemin alanı boyunca düzenleniyor.
The Cubes 120 West 42nd Street, plazanın batı kenarını çevreleyen "mücevher kutusu" olarak tasarlanmış. Cam ve çelik yapı, plazayı perakende, restoran ve dinlenme alanları ile zemin altı dahil olmak üzere çevreleyerek aktif bir destinasyon oluyor. Bina, birbirine göre kaydırılmış birkaç farklı doğrusal hacminden oluşarak komşularının tekdüze kütlelerine tezat oluşturuyor.
Normandiya'da bulunan Louviers Müzik Okulu, 1600'lerden kalma bir Fransisken manastırının içinde yer alıyor. Tarihi yapıların müzik okulu olarak kullanılmak üzere yeniden tahsis edilmesi nihayetiyle yerel firma OPUS 5 Architecture tarafından modern bir ek tasarlanmış. Yenileme sadece tarihi hazine için yeni bir kimlik kazandırmakla kalmıyor, aynı zamanda modern olanaklar sağlıyor ve zengin kültürel tarihini sudaki manastır olarak yeniden canlandırıyor.
The White Block Gallery, Güney Kore'deki Heyri Sanat Vadisi'nin kalbinde sergi ve kültür alanı olarak işlev görüyor. Yapı, göl kıyısındaki alanın peyzajıyla bütünleşiyor. Sonuç, yoğun ve kontrollü sanat deneyimini sosyal ve peyzaj etkileşimleriyle yan yana getiriyor.
Patom için bir mağaza ve showroom olarak tasarlanan cam küp, Thonglor’un yerleşim bölgelerinden birinde yer alıyor. Sürdürülebilir yaşam, atölyeler ve çiftçi pazarı için ortak alan oluşturuyor. Küçük ahşap çerçeveli cam bina, mevcut meyve ağaçlarını koruyor ve otlarla kaplı hafif yükseltilmiş bir höyüğün üzerine oturuyor. Bu sayede yapının dikdörtgen ayak izi doğal olarak yumuşuyor.
Éric Babin ve Jean-François Renaud tarafından tasarlanan Les Quinconces Kültür Kompleksi, açılışından bu yana Le Mans'ın kültürel ve sosyal yaşamında önemli bir yere sahip. Bina, aşırı anıtsal veya gösterişli olmadan modernliğini ortaya koyuyor. Şehir merkezinin geometrisi ve mevcut boyutları ile birleştirilerek, keskin bir bıçak gibi yatay olarak tanımlanan tek bir çatı altında iyi tanımlanmış iki hacim sunuyor.
Glass Box çağdaş bir restoran yenileme projesi. Restoran, zifiri siyahtan ultra berraklığa değişebilen elektrokromik cam cephelere sahip. Cam kütle, tarihi Ulusal Postane Avlusu manzarasını korurken aynı zamanda yalın bir cephe de oluşturuyor.