Mecidiyeköy’de tarihi bir yapı!
Fransız asıllı mimar Robert Mallet-Stevens tarafından tasarlanan Mecidiyeköy Likör ve Konyak Fabrikası, diğer yazılarımıza konu olan İstanbul’da, Art Deco-Bauhaus sentezinin gözlemlendiği yapılardan bir diğerine örnek teşkil ediyor. Yapının inşası, Türkiye’nin sanayileşmeyi amaçladığı bir dönemde, 24 Nisan 1931 tarihinde tamamlanıyor.
Mallet-Stevens gibi yabancı mimarların, İstanbul’da, 1930’lu yılların başında tasarlamış oldukları modern yapılar, mimarlıktaki yeni modern anlayışın Türkiye’de ilerlemesine katkı sağlıyor. Taşıyıcı sistemi betonarme olan Mecidiyeköy Likör ve Konyak Fabrikası, dut ağaçlarıyla çevrili boş bir arazide, Art Deco çizgisinde üretim yapan bir mimar olan Fransız asıllı Robert Mallet-Stevens tarafından tasarlanıyor. Fransız mimarlık dergisi “L’Architecture d’Aujourd’hui”nin Ekim 1931 sayısında Mallet-Stevens tasarımı olarak yayınlanan fabrika hakkında verilen kısa bilgilerden inşaatın ve tüm detay çözümlerinin Türk müteahhit-mühendis Galip Bey tarafından yapıldığı anlaşılıyor.
Yapı, dönemin Türk Hükümeti’nce Fransız Hükümeti’ne anahtar teslim olarak ihale ediliyor ve Fransız Hükümeti bir konkurla yarışma açıyor. Dönemin ünlü mimarı Mallet-Stevens’in hazırladığı proje ise birinci oluyor. Tesis, bir ana üretim binası ve bir de giriş pavyonu olmak üzere iki kütle halinde tasarlanıp uygulanıyor.
Yapının mimarı Robert Mallet-Stevens 24 Mart 1886’da Paris’te doğuyor. Ecole Spéciale d’Architecture’ı 1910 yılında birincilikle bitiriyor. Özellikle disiplinler arası çalışmaya önem veren Mallet-Stevens mimarlık, iç mimarlık, mobilya ve ürün tasarımı alanlarında çalışıyor. Geç 1920’ler ve 1930’larda Fransa’da ünü neredeyse Le Corbusier ile yarışıyor. İki dünya savaşı arasındaki dönemin dünya genelinde en önemli mimarlarından biri olarak dikkat çekiyor. Ancak modernistlerin yalınlık yanlısı olmalarına karşın, Mallet-Stevens daha çok görsel zenginleşme ve bezeme amaçlayarak Art Deco çizgisinde bir mimar olarak nitelendiriliyor. Özellikle de varlıklı üst sınıflar için faaliyet gösteriyor. Türkiye’de geç fark edilmiş olsa da Fransa’da özellikle 1970’li yıllarda Mallet-Stevens yeniden keşfediliyor ve tasarladığı yapılar özenle koruma altına alınıyor.
Mecidiyeköy Likör Fabrikası, cumhuriyetin ilk yıllarında devlet eliyle kurulan pek çok tesis gibi kısıtlı imkanlarla ve tümüyle yerli kaynaklarla inşa ediliyor. Bu durum özellikle yapı malzemesi konusunda belirgin oluyor. Fabrikanın bodrum kat duvarları kuzey İstanbul’dan çıkan siyaha çalan moloz taşlarla yapılıyor, giriş ve üst kat duvarlarında yerli harman tuğlası kullanılıyor. Yapının bitiş malzemelerinde de özellikle merkezdeki büyük salonda ve odalarda kullanılmış olan el presi ile dökülmüş bezemeli karo mozaikler dikkat çekiyor. Malzeme seçim aşamalarında tasarımcısının değil, uygulamacıların etkin rol oynadığı biliniyor. Yapının tasarım ve inşa sürecinde Mallet-Stevens’ın İstanbul’a geldiğine dair bir bilgiye ulaşılamıyor. Mecidiyeköy Likör ve Konyak Fabrikası, Mallet-Stevens’ın tasarladığı ender sanayi yapılarından biri olmasının yanı sıra mimarın ülkesi dışında tasarladığı tek yapı olarak da dikkat çekiyor. Yapının ihale edildikten sonra ekipmanlarıyla birlikte bir yıla yakın bir sürede, dolayısıyla dönemi için çok hızlı tamamlandığı anlaşılıyor. 24 Nisan 1931’de fabrikanın açılış haberi Cumhuriyet Gazetesi’nde “Türk Likörleri – Yeni Likör Fabrikası Faaliyete Başladı” başlığıyla ana sayfadan duyuruluyor. Yapılan araştırmalar sonucunda fabrikanın ilk müdürünün Hikmet Barlan olduğu ortaya çıkıyor. Mecidiyeköy Likör ve Konyak Fabrikası’nın ilk tesisi, bir ana üretim binası ve bir de giriş pavyonu olmak üzere iki kütle halinde tasarlanıp inşa ediliyor. 1930’lu yıllarda fabrikanın 48.000 m2’lik bir alana sahip olduğu biliniyor. Fabrikanın toplam kapalı alanı 1.970 m2, tesisin ana üretim yapısı, 1.850 m2, yönetim yapısı ise 120 m2 alan kaplıyor.
Yapının tasarımı Art Deco üslup ile pürist öğretiyi bir arada barındırıyor. Yapının, biçimsel olarak değerlendirilmesinin doğrultusunda “École de Paris” eğiliminde olduğunu söylemek kaçınılmaz oluyor. Fabrika yapısının tasarımı, dikey ve yatay elemanlar ile zenginleştiriliyor. Bu yapısında da olduğu gibi Mallet-Stevens tasarımlarında, kübist düşüncelerin ve Le Corbusier’nin biçim dilinin varlığı hissediliyor. Mallet-Stevens’ın Paris’te kendi adıyla anılan sokakta tasarlamış olduğu konut kompleksi tasarımında da kübist düşüncelerin doğrultusunda Le Corbusier’nin biçim dilinin etkileri görülüyor.
Fabrika yapısının planlamasında, donatılmasında ve işletilmesinde Fransızların bilgi ve deneyiminin önemli katkısı olduğu söyleniyor. Yapı açıldıktan 1939 yılına kadar üretim aşamasında Fransız likör üretim uzmanlarının yer aldığı ve yeni kuşakları yetiştirdikleri biliniyor. Yapı, üretimin başladığı 1931 yılından üretimin durduğu 2000’li yıllara büyük değişikliklere uğramadan ulaşıyor. 2000’li yılların sonlarına doğru ise yapının özgün tasarımını bozacak şekilde yapılan değişikler sonucunda fabrika tahrip ediliyor.
Dönemin modernist eğilimlerini sergileyen yapı, yatay, güçlü ve etkileyici kütlesiyle uzun yıllar kentin belleğinde yer ediyor. Yıllar içinde, çeşitli dönemlerde maruz kaldığı yeni kullanımlar ve duyarsız müdahaleler nedeniyle asli niteliklerini giderek tamamen yitiriyor. İstanbul’un ilk sanayi yapılarından biri olan Mecidiyeköy Likör ve Konyak Fabrikası, 2012 yılında tamamen sökülüyor, 2018 yılında ise EAA tarafından, Mallet-Stevens’ın özgün tasarımına uygun olarak yeniden inşa edilerek Pilevneli Galeri Mecidiyeköy adıyla yeniden açılıyor. EAA’nın projesi, binanın eşsiz mimari kimliğini restore etmeyi hem dış hem de iç mekanlarda yapısal dili vurgulamayı ve korumayı, tüm bu nitelikleri sürdürmeyi ve yeni kullanımına uyum sağlamayı amaçlıyor. İstanbul, görsel ve sahne sanatları etrafında dönen sosyal ve kültürel bir deneyim yaratacak bir çağdaş sanat galerisi kazanıyor.