Kültürlerin buluşma noktası: Fas
Tarih içinde İspanyol, Fransız, Arap gibi farklı milletlerin hakimiyetinde olan Fas, bu kültür kompleksini yapılarına da yansıtıyor. Her ulusun kültürel dokunuşlarıyla ortaya çıkan eserler, kendi içinde bir ahenk oluşturuyor. Fas’ın bu zengin mimari yapısı, tarihsel süreç içinde üzerine eklenerek gelecek nesillere aktarılıyor.
Afrika kıtasının kuzey batısında bulunan Fas, İslam coğrafyasında önemli bir yere sahip. Fas, Cezayir, Moritanya, Tunus ve Libya'yı içine alan, Mağrip diye bilinen bölgenin en önemli ülkelerinden biri olan Fas, El-Mağrip yani "batıdaki yer" olarak anılıyor. Ülke, krallığın hüküm sürdüğü monarşi sistemiyle yönetiliyor.
Atlantik Okyanusu ile Akdeniz’e kıyısı olması ve Sahra Çölü'nü içinde barındırmasının verdiği çeşitlilik, beraberinde kültürel bir zenginlik de getiriyor. Orta Çağ döneminden günümüze kadar ulaşan İslam mimarisi, ülkenin birçok şehrinde korunmaya devam ediyor. İslamiyet’in de etkisiyle, kültürlerine yerleşen mahremiyet kavramı, mimaride de kendini gösteriyor. Böylece yapıların merkezine bahçeli iç avlular inşa ediliyor.
Bir dönem İspanya'nın ve Fransa'nın himayesi altında olan ülke; Afrika ve Arap kültürünün yanı sıra Avrupa kültüründe de izler taşır. Yaşanan kültür alışverişlerinin bir sonucu olarak Fas’ta eklektik mimari bir dil ortaya çıkar.
Bir yanda kraliyet ailesinin yaşadığı ihtişamlı yapılar bir yanda halkın mütevazı evleri, Fas'ın bir diğer yüzünü oluşturuyor. Varlıkla yokluğun harmanlandığı, karmaşanın kendi içinde ritim oluşturduğu, kafiyesiz şiir gibi bir şehir...
Kazablanka Katedrali, Fas'ta Fransız hakimiyetinin olduğu 1930’da, Fransız mimar Paul Tournon tarafından tasarlanıyor. Neo-Gotik tarzda inşa edilen yapı, zamanla işlevini yitirerek sergilere, defilelere ve müzik festivallerine hizmet vermeye başlıyor.
Katedral’deki Fransız etkileri oldukça net görülse de yapının ikiz kuleli minareleri, cephelerdeki küçük açıklıkları, cami pencerelerini andırıyor. Eğrisel form yerine keskin dik açılara sahip dış payandalar, çatı boyunca devam ediyor.
Kemerli ana girişin iki yanındaki kulelere, beton ve tuğladan yapılan merdivenlerle ulaşılıyor.
Bahia Sarayı, Marakeş'in ünlü Jmaa El Fna Meydanı’nın güneyinde bulunuyor. Kuzey bölümü sarayın en eski bölümü olup Sultan Moulay Hassan tarafından, 1866-1867 yıllarında ev olarak inşa ettiriliyor. 1894'te ev genişletiliyor ve sonraki yıllarda da Faslı mimar Muhammed el Mekki el Masfiui tarafından yapılan eklemelerle saraya dönüştürülüyor. Fransa hakimiyetinin olduğu dönemde yapı, 1912'den 1955'e kadar, Fransızlara ev sahipliği yapıyor. İslam ve Fas mimarisinin en önemli eserlerinden biri olan saray, bahçeli iç avluların etrafında dizilmiş 150 oda ve salondan oluşuyor.
Tek kat plan üzerine inşa edilen yapının bazı bölümlerine, ilerleyen yıllarda birer kat daha ilave ediliyor. Farklı zamanlarda yapılan eklemelerden dolayı, kompleks bir plana sahip olan sarayın bölümlerinden biri, belli bir dönem mahkeme olarak kullanılıyor.
Duvarlarda kullanılan mozaik kaplamalar, tavan işlemeleri ile uyum sağlıyor. Kolon yüzeylerinden lentolara kadar bütün detaylarda desenler görülüyor. Ahşap tavanlara sahip odalar, oyma desenli sıvalarla süsleniyor; salonlara ise vitray pencereler eşlik ediyor.
Bahçenin doğusunda ve batısında bulunan Arapça yazıtlar, iç dekorasyondaki geometrik desenler, mukarnaslar ve çiçek desenli tavanlar sarayın dikkat çeken ögeleri olarak gösteriliyor. Sarayın merkezinde büyük bir çeşme bulunuyor. Büyük Avlu'daki oymalı ahşap galerilerin arasındaki döşemeler, İtalyan Carrara mermeri ile kaplı.
Modern bir katolik kilise olan yapı, 1954 yılında Kazablanka'da inşa ediliyor. Mimar Achille Dangleterre ve mühendis Gaston Zimmer tarafından tasarlanan kilisenin cam işçiliği, ünlü vitray sanatçısı Gabriel Loire tarafından yapılıyor.
Binanın en çok ilgi gören unsurları olan vitray pencereler, iç mekanın her iki tarafında da bulunuyor. Uzun ve etkileyici betonarme girişin üzerine bir haç yerleştiriliyor. Yapıldığı dönemde büyük ilgi gören kilisenin bir odası, Fas'ın ilk sinemalarından biri olarak işlev görüyor. Beyaz ve sade beton cephe, vitray pencerelerin daha çok öne çıkmasını sağlıyor.
Ben Haddou Kalesi, Sahra ile Marakeş arasındaki eski kervan güzergâhı üzerindeki bir köyde yer alıyor. UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne alınan yapı, 17. yüzyılda inşa ediliyor. Eskiden ticaret kervanlarının konakladığı kasbahlar olarak kullanılan kalenin içinde birçok yapı bulunuyor.
Düzenli bir plana sahip olmayan yapının duvarlarında, çamur ve saman kullanılıyor.
Medrese, 15.yüzyılın ortalarında Fas hükümdarlarından Ali bin Yusuf adına; 16. yüzyılda hükümdarlık yapan Sa'di Sultan Sidi Abdallah el-Ghalib tarafından inşa ediliyor. Marakeş'te bulunan yapı, bir kenarı 42 metrelik kare plan üzerine tasarlanıyor. Batı cephesinin kuzey ucunda bulunan kemerli kapı, yapının tek girişini oluşturuyor. Yapıya girdikten sonra dar bir koridora ulaşılıyor. Bu koridor, 15 metre genişliğinde ve 20 metre uzunluğundaki avluya kadar eşlik ediyor.
Avlunun ortasında alışıldık abdest çeşmesinin yerini 3 m genişliğinde ve 7 m uzunluğunda bir havuz alıyor. İbadet salonuna ise avludaki büyük kemerli kapıdan ulaşılıyor. Avluyu, medrese öğrencileri için yapılan 100 hücre çevreliyor. Medrese avlusu çini seramik ve ince sıva oymalarla süsleniyor.
Her duvarda, ışığın filtrelenerek içeri girmesini sağlayan oymalı alçı perdelere sahip küçük kemerli pencereler bulunuyor. Medresenin çatısı, geleneksel Fas mimarisinde kullanılan yeşil çini kiremitle kaplanıyor. 15. yüzyıl Fas medrese mimarisiyle inşa edilen yapıda, oldukça zengin, ayrıntılı süslemeler kullanılıyor. Geçirdiği birçok tadilattan sonra bina, 1982’de halka açılıyor.
Marakeş'te bulunan yapı 1578 ve 1594 yılları arasında inşa ediliyor. 130 metre genişliğinde ve 245 metre uzunluğundaki saray, 350'den fazla oda, bahçe, havuz ve avluya sahip. Geniş avlunun çevresinde; köşkler, köşe kuleleri gibi yapılar yer alıyor.
Avludaki yollar, ince geometrik desenlere sahip pişmiş toprak karolarla döşeli. Avludaki 25 metre genişliğinde ve 95 metre uzunluğunda bir havuzun iki yanında bahçeler bulunuyor. Bahçelerin sulaması, merkezi havuzdan sağlanıyor. Havuz ve bahçelerin kot seviyesi tuğla kemerlerle yükseltiliyor.
Endülüs dekoratif geleneklerin etkisiyle yapılan saray, süslemeleri ve plan düzeni açısından bir örnek teşkil ediyor. Fakat sonraki dönemde başa gelen hükümdar, pahalı malzemeleri başkentte inşa edeceği yeni sarayda kullanmak üzere çıkartıyor ve günümüze sarayın sade hali ulaşıyor.
Fes ve Rabat arasında bulunan Moritanya krallığının idari merkezi olan antik kent, 1997 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne alındı. M.Ö. 3. yüzyılda inşa edilen kent Fenikelilere, Kartacalılara ve Romalılara ev sahipliği yapıyor. 18. yüzyılda Lizbon depremiyle yapılar zarar görüyor. Fas, Fransız hakimiyetindeyken yapılan kazılarda; mozaik zeminler, tapınaklar, bazilika, su kemeri, banyolar ve kapılar ortaya çıkıyor.
Caracalla kemerinin üzerindeki yazıda, inşa edildiği dönemin önemli devlet adamlarından biri olan Caracalla'nın ve annesinin isimleri yer alıyor.
Kent tam anlamıyla ortaya çıkarılmasa da kazıların gün yüzüne çıkardığı kalıntılar, zamanla Fas'ın, en ilgi çeken tarihi yerlerinden biri haline geliyor.
Kasbah, Almohad halifesi Abd al-Mu'min tarafından,12. yüzyılda Rabat'ta inşa ediliyor. Zamanla, hakimiyet kuran kişiler tarafından birçok ekleme yapılıyor. Kasbah, 2006'da UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne, 2012'de de Dünya Mirası Listesi’ne alındı. Çiçek desenleriyle süslenmiş dışarıdaki ana kapıdan girdikten sonra, iki kare planlı oda ve bir de beşik tonozla örtülü üçüncü oda bulunuyor. Üçüncü oda, her zaman açık olmayıp bazen ziyaretçilere açılıyor ve bu üç odaya kısa bir merdivenle ulaşım sağlanıyor.
Aynı zamanda Kasbah’ta bir cami ve bir sarayın yanında, müze ile Endülüs Bahçeleri de yer alıyor. Kasbah, Bou Regret Nehri ve Atlantik Okyanusu manzaralarıyla ilgi çeken turistik bir mekan olma özelliğini koruyor.
Fransız mimar Michel Pinseau tarafından tasarlan yapı, II. Hasan tarafından Kazablanka'da inşa ediliyor. Cami Atlantik Okyanusu'nun kıyısında bir alanın doldurulmasıyla inşa ediliyor. Camide 10.000 sanatçı ve zanaatkârın dekoratif çalışmaları yer alıyor. 1993 yılında tamamlanan ve dünyanın en büyük minaresine sahip olan yapı; aynı zamanda dünyanın en büyük 7. camisi olma özelliğini de taşıyor. 210 metre yüksekliğinde inşa edilen minare, Atlantik Okyanusu üzerinde yükseliyor.
20.000 m² alana sahip ibadet salonu, aynı anda 25.000 kişiyi ağırlayabiliyor. Çatıda 6 m çapında ve 10 m yüksekliğinde 14 kubbe bulunuyor. Dökme alüminyum ile inşa edilen çatı kaplaması, geleneksel malzemelere kıyasla hafiflik sağlıyor.
Açılabilir tavan ve ısıtmalı sistemin tercih edildiği camide, modern yöntemler kullanılıyor. Caminin tasarımında, ülkenin dört bir yanından getirilen mermer, sedir ve granitler kullanılıyor.
Fes şehrinde bulunan Karaviyyin Üniversitesi, 859 yılında Fatma el-Fihri tarafından, medrese olarak inşa ettiriliyor. Dünyanın en eski üniversitesi olan yapının kütüphanesinde 9. yüzyıldan kalma Kur'an ve daha önceki dönemlerden kalma hadisler koleksiyonunun da içinde bulunduğu 4000'in üzerinde el yazması yer alıyor. Yapının içinde bulunan cami, 22.000 kişi kapasite ile bölgenin en büyük camilerinden biri olmanın yanında; dönemsel dokunuşlarla kompleks mimari özelliklerini de barındırıyor.
Endülüs Müslümanlarının gelişiyle yapıya, geometrik çiçek desenleri, hat sanatları, süslü alçılar, ışıltılı mermerler gibi birçok ekleme yapılıyor.
1963'te eğitim vermeye devam eden üniversitenin Marakeş, Titvan ve Agadir şehirlerinde de yerleşkeleri bulunuyor. Üniversitede, İslami eğitimlerin yanında pozitif bilimler de öğretiliyor.
Mavi ve beyaz binalardan oluşan şehir, Akdeniz ve Atlas Okyanusu’nun birleştiği noktada yer alıyor.
İspanya'dan gelen Yahudilerle başlayan, binaların maviye boyama geleneği daha sonra da devam ediyor. Duvarlar, kapılar, pencereler gibi tüm detaylar maviye boyanıyor ve bölge, "mavi şehir" olarak anılmaya başlıyor.
Bölge inancına göre mavi renk, insanları kötülüklerden uzak tutuyor. Aynı zamanda cennetin rengi olduğuna da inanılıyor. Şehrin maviye boyalı dar sokakları ve kapı önlerinde bulunan çiçekleri, gelen ziyaretçileri görsel açıdan oldukça tatmin ediyor.
Rif Dağı eteklerindeki şehir, eğimli bir arazi üzerine kuruluyor. Tarihi 15. yüzyıla kadar uzanan şehirde, o dönemden kalma bazı yapılar ayakta kalmayı başarıyor.