İnsanın doğaya ve özüne dönme yolu: Biyofilik Tasarım
Biyofilik Tasarım, modern yaşam döngüsünde, doğadan uzaklaşmış şehir insanının doğaya ve özüne dönmesinin bir yolu olarak da tarif edilebiliyor. Adını ise köken olarak "Yaşama ve yaşayan sistemlere karşı duyulan sevgi" anlamına gelen "Biyofili" teriminden alıyor. Doğa ile temasın artırılmasını öneren mimari tasarımlar ile doğayı iç mekana davet ederken, insanların fiziksel ve zihinsel olarak konforlu olabileceği yaşam alanlarının üretimini amaçlıyor.
Biyofili terimi ilk olarak Amerikalı psikanalist Erich Fromm tarafından 1973 yılında kullanılıyor. Fromm ‘un "Yaşama ve yaşayan sistemlere karşı duyulan sevgi" şeklinde bir tanım ile kullandığı bu terimin literatüre girişi ise, 1984 yılında Amerikalı biyolog Edward O. Wilson tarafından "Biophilia" kitabında da yine aynı anlam ile kullanılmasıyla oluyor.
1. Villa Mandra
Biyofilik Tasarım her ne kadar yeni bir terim gibi duyulsa da aslında bağları insanlığın temeline dayanıyor. İnsanın asıl habitatı olan doğa ile ilişkisi yıllar geçtikçe şekil değiştirmiş olsa da, kentleşmenin başlangıcından bu güne, şehirlerde geçen zaman, insanlığın başından beri sadece % 0.01 veya daha azını kapsıyor.
Şehirleşme ile kaybolan yeşil alanlar, şehirlerde yaşayan insanların doğa ile bağının kopmasını ve dolayısı ile doğaya ihtiyaç ve özlem duymasını beraberinde getiriyor.
Modern dünya koşullarında yaşamlarının % 90'ını kapalı alanda geçiren bizlerin, doğa ile tekrar bağ kurabileceği mekanlar oluşturmak, sürdürülebilir ve yaşanabilir alanlar sağlamak için adeta bir çözüm olarak ortaya çıkıyor.
2. Rebirth of Twelve Homesteads
Biyofilik Tasarımın "tasarım elemanları" gruplandırıldığında ise, ilhamını doğadan alan renk, şekil ve formlar, bitkiler, su, ateş, hayvanlar, doğal aydınlatma, havalandırma ve yerel malzeme kullanımı şeklinde bir sınıflandırma yapılabiliyor. Bu tasarım elemanlarının iç mekanlarla uyum içinde kullanıldığı; kullanıcısının ihtiyaçlarına, ölçeğine uygun; iyi olma haline olumlu etki sağlayacak, doğaya ve konumuna saygılı mekanların üretilmesi hem olması gereken mimari bir yaklaşım şeklinde düşünülebilirken, hem de biyofilik olarak kabul ediliyor.
Biyofili kavramı direk olarak ekoloji, sürdürülebilirlik gibi kavramlar ile bağlantılı olması sebebiyle biyofilik mekanlar, sadece doğal unsurların yapılı mekan içine girmesi şeklinde oluşan alanlar olarak tanımlanmıyor. Bunun ötesinde yerel ve konumundan ilhamını alan, sürdürülebilir felsefeye sahip, ekolojik parametreleri de içine katan yaşam alanları oluşturmayı hedefliyor.
Biyofilik tasarım, tasarlanan mekanlarda bitkiler ile teması artırmak, güneşin ısısını, dışarıdan gelen temiz havanın akışını, doğal malzemelerin dokusunu, kokusunu hissetmeye olanak sağlamak, manzaraya dönük bir pencereden dışarıya bakmayı olağan kılmak gibi tasarımsal çözümler sunuyor. Bunun yanı sıra yaşam konforunu arttırdığı gibi, konsantrasyon, çalışma verimi, iyileşme sürecini hızlandırma, zihinsel ve fiziksel sağlığa pozitif etki sağlama gibi pek çok farklı şekilde de hayat kalitesini artırmaya imkan tanıyor.
3. Teitipac Cabin
Biyofilik tasarım örnekleri, günümüzde konut yapılarından ofislere, otellere, okullara, spor salonlarına, hava alanlarına ve hastanelere kadar uzanan geniş bir yapı profilinde görülüyor.
4. Green School Bali
Şehir hayatı dendiğinde belki de akla ilk gelen mekanlardan biri ofisler oluyor ve ofis çalışanları günde ortalama 8-9 saatlerini çalışma mekanlarında geçiriyorlar. Bir de bu ofis ortamları güneş almayan, doğal bir havalandırmaya sahip olmayan, doğa ile teması bulunmayan alanlar olduğunda; uzun çalışma saatleri boyunca bu özelliklere sahip bir ortamda vakit geçirmek, birçok olumsuz zihinsel ve fiziksel etkiyi de beraberinde getiriyor.
5. Google Dublin Kampüsü
Doğa ile temas halinde, gün ışığı ve temiz hava alan bitkiler ve doğal malzemeler ile tasarlanmış ofislerin çalışma veriminde ise önemli miktarda artış görülüyor. Günümüzde Google, Etsy gibi iş verimliliğini ve yaratıcılığı artırmayı amaçlayan, çalışanların sağlığı ve konforunu da önemseyen birçok bilindik şirket, ofis tasarımlarında biyofilik tasarımı ön planda tutuyor.
Doğa ile insan arasındaki bağı yeniden kuran Biyofilik Tasarımın motivasyon, yaratıcılığı geliştirme, problem çözme yeteneğini artırma gibi zihinsel rahatlamayı getiren özelliklerinin yanı sıra, insanların stres seviyelerinin düşmesini sağlayarak hastalıklara karşı daha dayanıklı olmalarına da yardımcı olduğu gözleniyor.
6. Sedat Gürel Evi
Günümüzde dünyanın pek çok farklı bölgesinde bu anlayışta tasarlanmış yapı örnekleri görülürken, Türkiye’de de pek çok "Biyofilik" olarak tabir edebileceğimiz, konumundan ilham alan, yapının bağlamına saygı duyan, yerel yapı tekniklerini kullanan, insan ölçeğine uygun, doğal malzemeleri ön planda tutarak malzemelerin karbon salınım değerlerine özen gösteren, fonksiyona hizmet eden ve doğanın mekan ile ilişkisini ön planda tutan, çok değerli mimarların yapı örneklerine rastlıyoruz. Sedat Gürel tarafından tasarlanan "Sedat Gürel Evi", Mimarlar ve Han Tümertekin tarafından tasarlanan "B2 Evi" ve "2F Evi" Biyofilik Tasarım ile ilişkilendirilebilecek yapılara örnek temsil ediyor.
Örneğin, "Sedat Gürel Evi", mimarlığı, peyzaj ve doğal çevreye saygılı olma amacı ile ele alan bir küçük tatil evleri topluluğu. Doğa ile uyum içinde tasarlanmış, kendisi ve eşi için yazlık ev olarak kullanılmak üzere tasarlanan yapı grubu, Türkiye’de bulunan Biyofilik mimariye örnek teşkil ediyor. Alana, konumundan, manzarasından, rüzgarından, topografyasından, bitki dokusundan ilham alarak oturan ve arazide bulunan ağaçların konumuna göre şekillenen tasarım ile yapı grubu, bir nevi doğaya teslim oluyor.
7. B2 Evi
Mimarlar ve Han Tumertekin tarafından tasarlanan, Çanakkale’nin Büyükhüsün köyünde konumlanan, B2 Evi ise, bir açıdan bağlamından, geleneksel yapı tekniklerinden ve malzeme kullanımından ilhamını alırken bir diğer yandan modern tasarım çizgisi ile bölgedeki geleneksel köy evlerinden farklılaşıyor. Yapının Biyofilik Tasarım ile ilişkilendirildiği en öne çıkan unsuru ise kullanıcısının da doğanın bir parçası olmasını sağlayacak şekilde bir mekan oluşturmayı amaç edinmiş olması olarak belirtilebiliyor.
8. 2F Evi
19. yüzyıl apartmanının yeniden işlevlendirilmesi projesi şeklinde tasarlanan "2F Evi" ise İstanbul’un Galata bölgesinde konumlanıyor. Şehrin içinde, ön cephesi Galata Kulesi’ne bakan apartman yapısında, iç mekana doğal ışık sağlayabilmek ve doğa ile teması arttırmak için arka alanda bir açıklık oluşturuluyor. Arka cephedeki duvar ise dikey bahçe olarak tasarlanarak hem mekana kimlik kazandırıyor hem de mekanın doğa ile kurduğu teması güçlendiriyor.
Doğayı hayatımıza dahil ettiğimizde kendimizi daha iyi hissetmemiz, bizlerin de doğanın bir parçası oluşumuzdan kaynaklanıyor. Yaşam alanlarımızda sağlığımızı koruyabilmemiz için doğal malzemelere dönmemiz hangi malzemeyi soluduğumuza dikkat etmemiz, iyi havalandırılan ve güneş alan mekanlarda vakit geçirmemiz gerekiyor. Biyofilik Tasarım ise bu çözümlerle, çareyi doğada aramayı önererek geleceğin mimarisinin yönünü belirleyen akımlardan biri olarak hayatımızdaki yerini alıyor.