Hız ve Kent: Venedik / Suyun Üstündeki Sakin Yaşam
Yaşamını İstanbul’da sürdüren Songül Aygördü’nün mimarlık stajı sırasında yaşadığı ve deneyimlemeye fırsat bulduğu Venedik özelinde yaptığı değerlendirmeler, modern zamandaki hızlı hayatlarımızda sakin ve yavaş kalabilen şehir yaşamına farklı bir pencereden bakmamıza yardımcı oluyor. "Citta Slow" hareketinin hala sürdürülebildiği Venedik’ten örnekle, "Peki yavaşlamak için ne yapmalı?" diye düşündürerek kendi yaşamlarımızı da sorgulamamıza davet ediyor. Aygördü’nün Venedik izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle...
- "Hız arttıkça özgürlük azalır." Virgilio
Modern hayatın sunduğu fırsat ve olanaklar bizim bir taraftan hızlanmamızı sağlarken; diğer taraftan da bizi bu hızın içinde programlanmış bir şekilde yaşamaya zorluyor. İstanbul’daki zaman-mekân sıkışmasındaki hayatıma mola verip Venedik’te yaşadığım süreçte, burada alışık olmadığım sakin ve yavaş şehir yaşamı üzerine düşünüp, biraz da kurcaladıktan sonra "Cittaslow"kavramıyla karşılaştım.
"Citta" İtalyanca şehir, "Slow" ise İngilizce yavaş anlamına geliyor. Cittaslow da bu birleşimden oluşan yavaş/sakin şehir olarak dile getiriliyor. Cittaslow, doksanlı yılların sonunda İtalya’nın Toskana bölgesinin eski belediye başkanının düşüncesiyle, kentlerin yaşam kalitesini yükseltmek için yeni bir kalkınma hareketi ortaya koymaları gerektiği fikrinden ortaya çıkmış. Tabii, bu noktada sahneye sürdürülebilirlik, doğaya saygı, yeşil alan, sıcak ve samimi insan ilişkileri, el emeği ve geleneksellik gibi önemli değerler giriyor. Özetle; hızlı yaşamın egemen olduğu modern dünyada, günlük yaşamın hızı düşürülerek, keyifli ve kaliteli yaşamayı öneren bir düşünceyi ifade ediyor. Yavaşlama hareketi insanların birbirleriyle sosyalleşebilecekleri, kültürle iç içe olabilecekleri ve kent yaşamıyla anlamlı bir şekilde bağ kurabilecekleri bir ortam hazırlamayı hedefliyor.
Bu bağlamda Venedik, belirli dönemlerdeki turist yoğunluğuna rağmen yerel dünyasında o dönemlerden gelmiş bu anlayışı hala koruyabilmeyi başarabilmiş. Bir diğer ayrıcalığı ise şehrin tamamen sular üzerine yapılmış olması sanırım. Suyunüstünde ne kadar hızlı bir yaşam düşünülebilir? Araç trafiğine kapalı, dolayısıyla trafik gürültüsü, endişesi ve kirliliğinden uzak, yol tariflerinin geçeceğiniz daracık köprü ve küçük meydan isimleri ile anlatıldığı, 11.yy‘dan kalan sarayları, köprüleri, Doğu Roma İmparatorluğu’nun ve İstanbul’un izlerini taşıyan mimarisi ile benzersiz bir şehir. Yani kentin hızı, insanların hızıyla doğru orantılı gibi…
Venedik’te meydan kültürü çok iyi kurgulanmış. Sadece San Marco Meydanı ile sınırlı bir kurgu değil, kentin her yerine yayılmış mahalle aralarında bile şehir, küçük meydanlara sahip. Venedik halkı, bu meydanlardaki kafelerde mesai bitişleri değerlendiriyor. Hatta kafelere sığamayanlar kanalların kenarına yayılıp vakit geçiriyor. Venedik’te sanılanın aksine romantizm gondola binince değil, ara sokaklarda kaybolup şehri bağlayan yüzlerce minik köprüden geçerken ve turist grupları gelip, şehrin bitmek bilmeyen dar sokaklarını hıncahınç doldurmadığı sabahın erken saatlerinde, onun sesini dinlerken yaşanıyor. Akşamları ufak kanalların yanındaki restoranlarda akşam yemeği yemek ve ara sokaklardaki turistik yönüyle biraz bunaltan restoranlardan olabildiğince uzak durmak, romantik bir Venedik için şart.
Herhangi bir yere yetişme kaygısı olmayan zaman, sakinliği koruyabiliyor. Bununla birlikte bulunan birçok kültür yapısı, halkın sosyokültürel olarak gelişimine katkıda bulunuyor. Venediklilerin yaş ortalaması 45’in üzerinde. Sanat, edebiyat ve müzik, hayatlarının vazgeçilmez bir parçası. Yapılı çevrenin korunması ve hızlı tüketimin olmaması da, Venedikliye sakin bir yaşam fırsatı sunuyor. Fakat Venedik’te yaşamak zor. Fiziksel olarak sürekli zinde olmanızı talep eden bir şehir. Çünkü ömrünüzün çoğu yürümekle geçiyor.Sular yükseldiği zaman da ona göre davranmanız gerekiyor. Ne var ki şehir karşılığında size bir şey veriyor. Bir hazinenin ortasında olduğunuzu, bunun bir ayrıcalık olduğunu hissediyorsunuz.