Dünyadan örnekleriyle kubbenin tarihsel süreci
Kubbe kelimesi "yarımküre biçiminde olan ve yapıyı örten dam" manasına gelir. Bu kavram, herhangi bir şeyi simgelemediği gibi, tarihte geniş açıklıkları geçmek için kullanılan strüktürel bir eleman olarak ortaya çıkar. Tarihi MÖ 6000’lere dayanan ve yapısal bir eleman olan kubbenin, günümüze kadar ulaşan birçok örneği bulunuyor.
Yapılan arkeolojik kazılarda ulaşılan kalıntılardan, kubbenin Mezopotamya'da MÖ 6000 yılına ait olduğu düşünülüyor ancak kubbenin, bilinen büyük boyuttaki ilk kullanımı Roma Dönemi'ne dayanır. Ahşap, tuğla ve taş gibi yapı elemanları kullanılarak farklı boyutlarda kubbeler denenir. İlk kubbeler, duvarların en üst kısmından başlanarak, yukarı doğru çıkıldıkça üst üste bindirilen taşlarla daralan halkalar şeklinde yapılır.
Roma Dönemi'ne ait olan Pantheon Tapınağı, kubbe kullanımının dönüm noktası sayılır. Daire şeklindeki planın üzerine yerleştirilen kubbe tasarımıyla; 43,40 metre çapındaki iç mekanı, destek kullanmadan örtebilmek amaçlanır. Gelen yüklerin oluşturduğu basınç, kubbe aracılığı ile alttaki taşıyıcı elemanlara aktarılır.
Panteon tapınağının kubbesi, Mikelanj’ın Vatikan San Pietro Kilisesi inşa edilene kadar, yapılmış en büyük kubbe olma özelliğini korur. Daha sonra kare plan üzerine oturtulan kubbe teknikleri geliştirilir.
Doğu mimarisinde kubbe; Türk çadırlarıyla, stupa ve ateşgedelerden (ateşe tapanların ibadet ettiği tapınak) yola çıkılarak geliştirilir. Budist anıtı olan ve kubbeye benzerlik gösteren stupalar, çadırdan kubbeye geçiş aşaması olarak görülür. Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu mimarilerinde büyük gelişim gösteren kubbe; Doğu Asya stupasının ve İran ateşgesindeki bazı unsurların birleşiminden meydana gelir.
Kur’an-ı Kerim'de veya hadislerde, namaz kılınacak mescitler belirli özelliklerle tanımlanmasa bile; mimari bir unsur olan kubbe, zamanla cami mimarisinin sembolü haline gelir.
Camilerdeki tek kubbenin, tevhid inancını sembolize ettiği düşünülür. Gazneliler Dönemi'ne ait Leşker-i Bazar Ulucami'deki mihrap önü kubbesi; İslam kubbe mimarisinin ilk önemli örneklerden biri olarak kabul edilir.
Bu camiden sonra kubbe, Anadolu Selçukluları ile birlikte ilerleme kaydeder.
Daha sonra Siirt ve Bitlis ulu camilerinde olduğu gibi, birçok camide mihrap önü kubbeleri kullanılır. | Bitlis Ulucamii. |
Selçuklu medreselerinde ise orta mekanın üstünü kapatan büyük kubbeler kullanılmaya başlanır. Konya Karatay Medresesi'nde bulunan 12 metre çapındaki kubbe, yapıda örtü görevi görür.
Manisa Ulucamii ile kubbe, yeni bir boyut kazanır. 10,80 metre çapındaki kubbe, mihrap duvarı ile altı adet serbest pâyeye oturur ve üç neflik bir alanı örter. Edirne’deki Üç Şerefeli Camii’de altıgen şemaya oturan 24 metre çapındaki kubbe; yanlarına daha küçük dört kubbe eklenmesi ile kubbe mimarisinin bütün unsurlarını büyük ölçüde tamamlar.
Türk mimarisi, dış payanda sistemi ile kubbe ağırlığını toprağa kadar götüren kademeli bir sistem geliştirir. Osmanlı mimarisinde zirveye ulaşan kubbe mimarisi, günümüze ulaşan şeklini de bu dönemde alır. | Saruhan Beyliği tarafından 1366'da yapılan Manisa Ulucamii. |
Geleneksel mimaride kubbe ve kubbeli örtü sistemlerinde Horasan harcı kullanılır. Selçuklu ve Osmanlı yapılarında da çoğunlukla Horasan harcının kullanıldığı görülür. Osmanlı Dönemi'nde daha büyük kubbe arayışları başlar ve Mimar Sinan ile birlikte kubbe, altın çağını yaşar.
İslam dünyasındaki kubbelerde, bazı türbe yapıları dışında, mekanın tamamının üstünü örtecek boyutta bir kullanıma rastlanmaz. Osmanlılarda ise kubbe; cami ile özdeşleşen, büyük boyutlarda da kullanılan bir mimari öge halini alır. Camilerde kullanılan kubbe tekniği; darüşşifa, hamam, kervansaray, imarethane gibi diğer yapı türlerinde de kullanılır. Cami merkezli bu yapıların birlikteliğiyle oluşan külliyelerde en görkemli kubbe kullanımı, kompleks içinde bulunan camilerde görülür.
Mimar Sinan, kubbenin kullanım amacına sadık kalarak hem mekan örtüsü hem de taşıyıcı eleman olan kubbeleri kullanmaya devam eder. Kare planlı yapının üzerinde, büyük tek kubbe tasarlar. Mimar Sinan ile Osmanlı’da zirveye ulaşan bu kullanım, arkadan gelen diğer mimarlar tarafından da devam ettirilir. Mimar Sinan, yapının ağırlık merkezini kubbeye verir ve diğer strüktür elemanlar da merkezi kubbeyi destekler. İlk büyük kubbe deneyimini Şehzade Camii'nde dener ve bunu Süleymaniye ile Selimiye camileri takip eder.
Ana kubbe etrafında yarım küre şeklinde küçük kubbeler, kademeli bir şekilde sıralanır. Ayrıca bu küçük kubbeler; bedesten, han, medrese gibi yapılarda da kullanılmaya devam eder.
Mimar Sinan tasarımlarında, cami mimarisindeki kalıplara uymak yerine; bu yapılara kendi yorumunu katmayı tercih eder. | Mimar Sinan’ın ustalık eseri Selimiye Camii. |
Sanayi Devri ile gelen demir-çelik kullanımıyla, kubbe mimarisinin yapı malzemeleri çeşitlenmeye başlar. Osmanlı Dönemi'nde kubbe, camilerin temel ögesi olarak kullanılsa da birbirine benzeyen camilerin yapılmadığı, her camide yeniliklerin denendiği görülür.
Günümüzde ise kubbe, cami tasarımının bir ögesi olarak görülüp, Osmanlı camileri taklit edilerek ilerlenen bir anlayış süregelir.
Kubbet-üs Sahra, İslam dünyasının ilk kubbeli eseri olarak Kudüs'te karşımıza çıkar. Yapı, Kudüslü Yezid bin Salam ve Baysanlı Raja bin Hayve tarafından tasarlanır. Hacer-i Muallak diye bilinen ve kutsal kabul edilen kaya üzerine yapılmış olan bina, sekizgen bir plan üzerine oturtulmuş bir kubbeden oluşur. Günümüz teknolojisiyle geniş açıklıkları geçmek için kubbe mimarisine gerek kalmadığı ve her türlü farklı geniş açıklık ile tasarımlara imkan sunan malzemelerin var olduğu göz önünde bulundurulmalı.
Kubbe, tahta iskelelerle 20 metre çapında ve 35 metre yüksekliğinde inşa edilir. Önceleri üstü kurşunla kaplı olan kubbe, Kanuni Sultan Süleyman Dönemi'nde altın ile kaplanır. | Kubbe-üs Sahra kesiti. |
Kubbe kasnağı çinilerle kaplı olup, üzerinde İsra suresinden ayetler bulunur. Cephelerde bulunan 40 pencere ile birlikte kubbe kasnağında bulunan 16 pencere ise mekanın aydınlanmasını sağlar. | Kubbenin içten görünümü. |
Ayasofya’da, bazilika planı ile merkezi plan birleştirilerek kubbeli bazilika planı ortaya çıkar. Miletli İsidoros ve Trallesli Anthemius tarafından 532 yılında tasarlanır. İlk yapıldığında basık ve yayvan bir forma sahip kubbenin, meydana gelen depremler sonucunda, 558 yılında doğu kısmı çöker. Zarar gören kubbe, Miletli İsidoros'un yeğeni Genç İsidorus tarafından onarılır. Genç İsidoros, kubbenin dairesel formda yapılmadığını fark eder ve bu durumun yıkılmasına sebep olduğunu tespit eder.
İsidoros, kubbeye elips bir form verir ve dışarıdan payandalarla destekleyip alçak bir kasnak ekler. Kırk kaburgayla güçlendirip kırk pencere ile hafiflettikten sonra, kubbenin yüksekliğini 7 metre artırır. Böylece kubbe, hafifletilip küçültülerek yenilenir. | Kemer, tonoz, yarım kubbe, kubbe kullanımı. |
1453 yılında Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethetmesiyle Osmanlı’nın eline geçen Ayasofya; Kanuni Dönemi'nde Mimar Sinan tarafından onarılır ve camiye dönüştürülmesi için bazı eklemeler yapılır. | Kubbe kasnağına eklenen pencereler. |
Kubbenin iç kısmına Nur suresinden ayetler yazılır. Elips şeklindeki kubbe; kuzey ve güney aksından 8 payandayla desteklenerek, elipsin uçlarından sıkıştırılır ve dairesel bir form elde edilir. | Kubbenin iç görüntüsü. |
Sultan Abdülmecid Dönemi’nde ise İsviçreli Fossati kardeşler tarafından gerçekleştirilen kapsamlı bir onarımla günümüze kadar ulaşır. | Ayasofya’nın eski bir fotoğrafı. |
Arnolfo di Cambio tarafından Gotik bir katedral olarak tasarlanan Santa Maria Del Fiore Katedrali; 1296’da inşa edilmeye başlanır. O dönemde gerçekleşen savaşlar ve ekonomik sıkıntılar dolayısıyla kubbenin inşaatı yarım kalır. 1418'de kubbenin tamamlanması için bir yarışma düzenlenir ve aslen kuyumcu olan Filippo Brunelleschi'nin tasarımı kabul edilir. Filippo'nun tasarımı iç içe geçen iki kubbeden oluşur.
Kubbenin iç kabuğu; balıksırtı deseni ve yatay bir taş zinciri olan tuğladan oluşur. Filippo'nun eklediği ahşap ile taş malzemeler, zincir sayesinde birbirine sabitlenir. Aynı zamanda zincir, ağırlığı eşit bir şekilde yayarak ve basıncı azaltarak kubbenin desteksiz bir şekilde ayakta kalmasını sağlar. Yapıda, kubbe mimarisinde kullanılan küresel formların aksine sivri bir form tercih edilir.
Filippo Brunelleschi, projenin tasarımından sonra, malzemelerin kubbeye taşınması için bir kaldıraç sistemi geliştirir. | Kubbe inşası için yapılan kaldıraç sistemi. |
Kubbesinin freskleri; ressam ve mimar Giorgio Vasari tarafından hazırlanır ve öğrencisi Frederico Zuccari tarafından boyanır. 114 metre yüksekliğe ve 55 metre çapa sahip olan kubbe, dünyanın en geniş ve en yüksek kubbesi haline gelir.