Çizgi ve rengin gücünü yansıtan akım: Art Nouveau
18. yüzyılın sonlarında Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sanatçılar, entelektüeller ve tüccarlar, sanatın sürekli değişen modern dünyaya ayak uydurabilmesi için çaba harcadılar. Bu çabaların sonucunda ise zarif ve dekoratif süslemelerin ön plana çıktığı, kıvrımların ve bitkisel desenlerin sıklıkla kullanıldığı sanat akımı olan "Art Nouveau" ortaya çıktı.
Art Nouveau, zamanla klasisizmi reddetmiş. Bu toplumsal değişimi de yansıtan bir durumdur. Darwin sonrası bir toplumda, ilahi gücün ancak sorgulanabildiği bir zamanda, insan ruhunun karanlık yanları ortaya çıkmaya başlamıştı. Fin de siècle yani "yüzyılın sonu" sanatçıları ve yazarları sis ve loşluğu, parlak gün ışığına yeğlerlerdi. Paris gece hayatından, dansçılar ve hayat kadınlarından ilham alan grafik çalışmalar bunu kanıtlar nitelikte.
Türkçe’de "Yeni Sanat" anlamına gelen ve Japon, Çin, ve İslam sanatı, 18.yüzyıl Rokoko mobilyaları, Art and Crafts (Sanat ve El Sanatları) hareketi, sembolizm gibi pek çok farklı kaynaktan ilham alan Art Noveau akımı, 1890’ların başından I. Dünya Savaşı’nın öncesine kadar popüler olmuş.
Demirin yapı malzemesi olarak kullanılması mimari için önemli bir devrim hareketi olmuş. Demir; metro girişlerinde, yapıların değişik bölümlerinde, günlük yaşam araç ve objelerinde hem fonksiyonel hem de süs olarak değerlendirilmiş.
Demirin kullanımının yanı sıra Art Nouveau’nun karakteristiklerinden birisi de camın yoğun kullanımı, bunun bir sonucu olarak ışık ve aydınlatma çözümleri oldu. Aydınlatmanın önem kazanmasıyla cam pencerelerle aydınlatılan merdiven ya da hollerin merkez olarak yerleştirildiği yeni bir plan düzenine gidildi.
Peki Art Nouveau’nun sanat tarihindeki önemi nedir? Pioneer of the Modern Art’da yazan Nicholas Pevsner bu soruyu şöyle cevaplıyor:
Art Nouveau, mimaride zaman zaman öne çıkan, ancak esas olarak el sanatlarına dayanan ve sanat için sanatı savunan bir dekorasyon stilidir."
Pevsner aynı zamanda Art Nouveau hareketini "… kısa süren ama önemli bir dekorasyon modası" olarak tanımlıyor.
1800’lü yıllarda endüstriyel ve toplumsal devrimlerle; bireylerin, aile gruplarının ve tüm ulusların süregelen sosyal, kültürel, politik ve dini yaşamlarında bir kırılma meydana geldi. Batı dünyasında yaşanan bir devrim nedeniyle sanat da parlaşanmış ve yapılandırılmamış bir hale geldi.
Sanat ve endüstri resmi ilk kez 1863’de Paris’te Beaux Arts Appliqus a l'Industrie’nin kurulmasıyla karşı karşıya geldi. Daha sonra 1884 yılında Brüksel'de Avrupa'nın önde gelen ve saygın sanatçılarından bazılarının katıldığı bir kongre düzenlendi ve William Morris'in Arts and Crafts Hareketi'nin ilkeleriyle örtüşen bazı sanat ilkelerini savunan bir manifesto ürettiler. Diğer sanatçı, tasarımcı ve eleştirmen grupları da modern çağa yeni bir estetik anlayışını sentezlemek için benzer organizasyonlar düzenlediler.
İngiltere’de William Morris’in başlattığı sanat ve zanaatın birleştirilmesi ile Art Nouveau, birçok sanatçı tarafından benimsenir ve el sanatlarına dayalı bir sanat anlayışı oluşur. Endüstriyel üretime şiddetle karşı çıkan Morris, endüstrileşmenin kirlilik, düşük kalite gibi olumsuz sonuçları olacağını söylemiş. Tarihselciliği reddeden, el işçiliğine dönen, tasarım pratiği içinde sanata ağırlık veren, doğadaki basit, organik formlara yönelen Arts and Crafts hareketi, 19.yüzyıl’ın sonlarında dekoratif ve uygulamalı sanatlarda Art Nouveau taraftarlarının temel inancı olmuş.
Paris, Nancy, Brüksel, Barselona, Glasgow, Viyana, Münih, Torino, New York ve Chicago gibi bir dizi şehirde bu yeni sanat akımı için çalışan atölyeler olarak ortaya çıkmış ve Art Nouveau İskoç mimar Charles Rennie Mackintosh, Avusturyalı ressam Gustav Klimt, Fransız mimar Hector Guimard, Çek illüstratör Alphonse Mucha, Belçikalı mimar ve iç mimar Victor Horta, İspanyol mimar Antoni Gaudí ve Almanya doğumlu bayi Siegfried Bing gibi önemli isimlerle daha çok tanınmış. Ülkeden ülkeye ismi değişen bu sanat akımı Viyana'da Secession, Almanya'da Jugendstil, İtalya'da Stile Liberty, Barselona'da Modernismo ve en ünlüsü Fransa'da ise Art Nouveau olarak anılıyordu.
Bu akımın sanatçıları popüler oldukları süre içerisinde mimarlar, takı tasarımcıları, mobilya üreticileri gibi çeşitli disiplinlerle beraber çalıştılar. Uyumlu olmayı kendilerine bir ideal olarak belirleyen bu sanatçılar, böylelikle bir mekan içerisinde mobilya, duvar kağıtları, tablolar gibi farklı bölümlerin aynı bağlamda olmasını sağlamayı amaçladı. Ancak, akımı günümüze kadar taşıyan asıl unsur mimari alanda etkili olması.
İlk olarak 1881 yılında bir terim olarak ortaya çıkan Art Nouveau, Paris’de mobilya tedarikçisi olan Siegfried Bing’in 1985’te Salon de L'Art Nouveau'yu açmasıyla popüler hale geldi. Bing’in açtığı bu mekan yeni bir sanat akımının ilk kez halkla buluşacak olması sebebiyle sanat tarihinde önemli bir yer edindi. Bing'in galasında sergilenenler arasında hepsi Louis Comfort Tiffany tarafından üretilen Ranson, Bonnard, Toulouse Lautrec, Vallotton ve Vuillard tarafından tasarlanan vitray pencereler; Beardsley, Besnard, Carriere, Ibels, Pissaro, Toulouse Lautrec, Mary Cassatt, Walter Crane ve James McNeill Whistler tarafından yapılmış tablo ve grafikler. Tiffany ve Gale imzalı Glass, Lalique'den mücevherler ve Rodin'in heykelleri; mobilya, aydınlatma, seramik, tekstil ve posterler gibi birçok eser vardı.
Siegfired Bing daha sonra bu sergiyle ilgili şunları yazdı;
"Bu sergide gelişimini istikrarlı bir şekilde sürdüren resim gibi bazı sanat dallarında yeniden canlandırma amaçlanmadı, sadece sanatın dekoratif olarak ve süslemenin her biçimiyle mobilyalara uygulanmasıyla ilgiliydi…"
Art Nouveau’nun mimari alanda en büyük eserlerlerinden olan Belçikali Mimar Victor Horta’nın Brüksel’deki Tassel Oteli. 200 yılında UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne giren bu yapıda Japon sanatının etkisiyle simetriye önem verilmemiş. Böylece demir, cam ve vitrayların süs olarak yoğun olarak kullanıldığı, ışığın önem kazanmasıyla pencere, merdiven ve hollerin ön plana çıktığı yeni bir mimari anlayış doğmuş.
Art Nouveau akımının Fransa’daki en önde gelen ismi ise mimar ve tasarımcı Hector Guimard oldu. Meslek hayatı boyunca tasarladığı 141 metro girişinin günümüzde 86 tanesi hala ayakta kalmış. Öte yandan 1898 yılında henüz 31 yaşındayken tasarladığı büyük bir apartman olan Castel Beranger herhangi bir Art Nouveau meraklısının rotasının mutlak bir durağı olarak halen önemini koruyor.
Guimard, Castel Beranger'ın o yıl tasarlanan en iyi cephe seçilmesiyle Paris şehrinden bir ödül kazanmasıyla büyük ilgi gördü. Kendini sürekli geliştiren biri olarak binada bir daire kiraladı ve tesislerde rehberli turlar düzenledi ve "Guimard Stili" adını verdiği şeyin reklamını yapan 24 kartpostal bile yayınladı.
O dönemde açılan yeni metro sisteminin girişleri için düzenlenen 1900 Sergisi’nde çoğu mimar tren istasyonlarına benzeyen küçük taş binalar önerdi ancak Guimard'ın sayısız modüler kombinasyondaki dökme demir kapılar ve ızgaralar tasarımı, modern bir motif arayan yetkililerin beğenisini kazandı. Art Nouveau'nun gözden düşmesinden uzun süre sonra Guimard'ı öven İspanyol Sürrealist Salvador Dalí, "bu ilahi girişlerin" kişinin "bilinçaltı bölgesine inmesine" neden olduğunu söylüyor.
Cam sanatının öncülüğünü üstlenen ve bu sanata yeni bir anlayış getiren Fransız sanatçı Emile Galle, Art Nouveau akımının dekoratif sanatlar alanındaki en büyük temsilcisi olmuş. Baba mesleği cam üretimini, botanik tutkusu ve kimya alanındaki araştırmaları ile birleştirerek, tasarladığı cam nesneleri, sanat alanında zirveye taşımış. Gallé imzasını taşıyan eşyalar, vazo, sürahi, masa lambaları, şekerlik, çiçeklik, bardak, parfüm şişesi, likör takımı, plafuniér şeklinde avize, aplik, çeşitli mobilyalar olarak sıralanabilir.
Doğadan aldığı çiçek sapı, gonca, asma filizi ve saydam böcek kanatları gibi doğal biçimleri inceltip uzatarak stilize edip ve asimetrik bir düzen içinde kullanan Art Nouveau romantik, bireyci ve estetik değerleri ön planda tutar.
Çek sanatçı Alphonse Maria Mucha da Paris’te bulunan bir diğer önemli Art Nouveau sanatçılarından biriydi. Pariste bir matbaa dükkanında çalışırken, 1894’te büyük aktris Sarah Bernhardt, Gismonda oyunu için kendisini tanıtan bir poster sipariş ettiğinde dükkanda bulunan tek illüstratördü, bu şansını iyi değerlendiren Maria, daha sonra uzun yıllar Bernhardt için birçok iş yaptı.
Art Nouveau akımının amacı dekoratif sanatları güzel sanatlar seviyesine çıkarmaktı. Alphonse Mucha,başarılı afişleri ve kendine özgü tarzıyla bu akımın amacına uygun hedeflere ulaşıp afiş sanatının değer kazanmasını sağladı. Art Nouveau akımının dinamikleriyle kendi üslubunu harmanlayarak yeni bir tarz ortaya koyan Mucha, herkes tarafından ulaşılabilen ve anlaşılabilen afişler yapmayı amaçladı.
Art Nouveau akımı zamanla tüm Avrupa'ya yayıldı ve sanatçılar ve zanaatkarlar seyahatler, uluslararası sergiler ve artan sayıda sanat dergileri aracılığıyla fikir ve teknik alışverişinde bulunurken bu yayılım Atlantik’e kadar devam etti. Dahası, geçmişten kopma, yeni hissetme, modern hissetme dürtüsü, Helsinki'den Chicago'ya kadar her yerden sanatçıları etkiledi.
Bu yeni akım, farklı şehirlerde farklı şekillere büründü. Barselona'da Antoni Gaudí'nin binaları o kadar süslü ve kıvrımlıydı ki yanından geçen birinin dikkatini çekmemesi imkansızdı. Ancak Glasgow'da Charles Rennie Mackintosh'un Art Nouveau'su çok daha detaylıydı, harika binaları ve mobilyaları eğri, renk ve asimetrinin yumuşak dokunuşlarıyla heyecan verici hale geldi.
Bazı örneklere baktığımızda ise Art Nouveau’nun aynı şehirde bile farklı biçimlerde kullanıldığını görüyoruz. Viyana’da Art Nouveau ressamlarının en dekoratifi olan Gustav Klimt, altın ve parlak renklerden posterler oluşturulurken, Klimt ile beraber çalışan tasarımcı Josef Hoffman tasarımlarında gümüş kullandığı ürünleri öyle işlevsel ve geometrik olarak tasarladı ki dekorasyon ikinci planda kaldı.
Art Nouvea’nun ABD’de yaygınlaşması ise İngiltere ve Fransa’da eğitim gören sanatçıların buraya göç etmesi ile başladı. Böylece Amerikan dekoratif sanatlarını da etkisi altına alan Art Nouveau özellikle cam objelerde ve vitraylarda kullanılan ağaç gövdesi, lale ve gonca biçimleriyle dikkat çekti.
Chicagolu mimarlar, Louis Sullivan ve Frank Lloyd Wright da bu akımdan etkilenmiş olsa bile, ABD’deki en önemli Art Nouveau şahsiyeti New York'daki ünlü Tiffany & Co.'yu kuran kuyumcu Charles Lewis Tiffany'nin oğlu Louis Comfort Tiffany idi. Aslında bir ressam olan Louis, babasının bağlantılarından ve Amerika’daki yeni, zengin endüstritel elitlerinin sanat ve zanaat alanındaki moda iştahından yararlanan bir dekoratör ve tasarımcı oldu. Vitray sanatına farklı bir boyut getiren Louis bu tarzda lambalar ve camdan süsler üreten önemli bir sanatçı.
Art Nouveau Viyana’ya ulaştığında ise çiçekli, kıvrımlı hatların yerini artık düzleşmiş, daha geometrik formlar aldı. Akım buradaki olgunlaşma dönemini her nesnenin tam anlamıyla akımın ideal anlayışına göre tasarlanması gerektiği fikrini savunan Gustav Klimt, Josef Koloman Moser, Mimar Otto Wagner ve Joseph M. Obrich gibi isimlerle geçirmiş. Mimar Otto Wagner’in Viyana Metrosu için tasarladığı Karlsplatz İstasyonu ve Joseph Maria Olbrich’in Viyana Secession Binası, Art Nouveau akımının Avusturya’daki en tipik mimari eserlerinden birkaçı.
Viyana’nın günümüzdeki kent strüktürüne, yapı tasarımları ve üretimleriyle en çok katkı yapmış mimarlardan olan Otto Wagner, Avusturya’da Viyana modern mimarlığının babası, bütün neslin öğretmeni olarak kabul edilir.
Akımın İspanya’da ki en önemli temsilcisi ise tasarımlarında genellikle düz çizgi yerine, organik formlar kullanan, bazen sürrealist, bazen gotik sayılan, Arap etkisindeki dönemlerinden sonra ise kendi dışavurumcu stilini oluşturduğu söylenen Katalan mimar Antoni Gaudí olarak kabul edilir. Bitki, hayvan ya da doğadan esinlendiği formları tasarımlarına yansıtan Gaudi, simetrinin tek düze olduğunu düşünüp, yapılarında asimetriye yer vermiş. Mimarın Art Nouveau etkisinde yaptığı tasarımlardan biri de üzerinde 2 yıl çalıştığı Barselona’da ki Casa Batlló binası. Binanın dış cephesinde, yakında bulunan bir cam mağazasına ait çöplükten toplanan kırık seramik karolar kullanılmış. Mimarın Art Nouveau ile bağdaştırılabilecek yapılarından bir diğeri de Casa Mila.
Art Nouveau, Sultan II. Abdulhamid tarafından İstanbul’a davet edilen Raimondo D’Aranco ile beraber Osmanlı topraklarına da ulaşmıştır. Özellikle dönemin saraylarında etkisini gösteren akım, aynı zamanda saray aksesuarları ve süs eşyalarında da görülüyor. Yalnızca saray çevresinde değil İstanbul’un farklı yerlerinde karşımıza çıkan Art Nouveau etkisi özellikle Beyoğlu bölgesinde diğer semtlere göre daha yoğun şekilde hissediliyor.
Art Nouveau akımının izlerini taşıyan yapıların yoğunlaştığı asıl nokta Galatasaray-Şishane hattı. Ancak Beşiktaş’taki Şeyh Zafir Türbesi, Tarabya’daki İtalya’nın yazlık elçilik binası, Bebek’teki Mısır Konsolosluğu, Eminönü’ndeki Vlora Han, Taksim’deki Botter Apartmanı, Galata’daki Doğan Apartmanı, Çubuklu’daki Hidiv Kasrı örneklerine bakacak olursa akımın örneklerine farklı semtlerde de rastlamak mümkün.
Art Nouveau popüleritesinin zirvesinde olduğu zamanlarda bile birçok önemli isim tarafından eleştirildi. Sanatçı Walter Crane bu akımı "garip bir dekoratif hastalık" olarak nitelendirirken, İngiliz heykeltıraş Alfred Gilbert bu akımın "mutlak bir hastalık" olduğunu söylemiş. Öte yandan Pablo Picasso, Henri Matisse ve modern sanatın tanınan isimleri Art Nouveau’yu 20.yüzyıl boyunca küçümsemişler.
20. yüzyılın ilk on yılından sonra Art Nouveau destek kaybetmeye başladı. Sergi Kuratörü Greenhalgh "Çöküş hızı inanılmaz" diyordu. Süsleme tutkusu ve yüksek fiyat etkisi nedeniyle sonunu hazırlayan Art Nouveau, 19.yüzyılın taklitçiliğe dayalı üsluplarına karşı, günlük yaşama damgasını vuracak yeni bir üslup oluşturma amacını gütse de, yine amacını tam olarak gerçekleştiremedi. Bir dönem doğuda Rusya kuzeyde İskandinav ülkeleri ve güneyde İtalya’ya kadar yayılmış olmanın getirdiği popülerlik de akımın hızlıca tükenmesinin sebeplerinden biri olarak görülüyor.
Dönemin önemli mimarlarından olan Adolf Loos, Art Nouveau ile ilgili şunları söyledi; "İçsel bir dürtüyü tatmin etmek için duvarları süslemelerle kaplamaktan günümüz sanatçıları suçlu."
İkinci hatta üçüncü el el kopyalar, akımın saygınlığına gölge düşürürken, bu sırada zevkler değişir ve yeni çağın modernliğini yansıtabilecek yeni bir akıma (Art Deco) ihtiyaç duyulur. Modern estetik değerlerin biçimlenmesinde de rol oynayan Art Nouveau I. Dünya Savaşı’nın da başlamasıyla hiçbir yerde varlığını devam ettirememiş. Biçim, çizgi ve rengin ifade gücünü temel ilke kabul eden bu akım, 1925’te ortaya çıkan Art Deco’ya da esin kaynağı olmuş.
Günümüzde, Art Nouveau grafik ve görsel bir stil olarak asla kaybolmadı ve popüler kalan formlara yeniden hayat verip evrimleşerek etkisini fark edenler için büyüleyici bir şekilde sanat dünyasında yerini almaya devam ediyor.