Cephe düzenlemesiyle ardından gelen yapılara öncü olan tasarım: İsa Bey Camii
1375'te Aydınoğlu beyliği tarafından inşa edilen Selçuk İsaBey Camii, eğimli bir araziye oturan heybetli cephe düzenlemesiyledikkat çekiyor. Caminin avlusunu çevreleyen yüksek duvarlarda üçgiriş açıklığı yer alıyor. Özellikle batıda yer alan gösterişli taç kapı, enine genişleyen bir mekan düzenine sahip olan harim bölümüne açılıyor.
İzmir Selçuk İsa Bey Camii, Aydınoğlu İsa Bey tarafından 1375 (776) yılında Ayasuluk tepesinin eteklerine inşa edildi. Eğimli bir arazi üzerine yerleştirilen caminin; doğusunda St. Jean Kilisesi, güneyinde Artemis tapınağı yer alıyor.
Aydınoğulları Beyliği'nin en heybetli yapılarından olan İsa Bey Camii, yapıldığı dönemde Müslümanlara hizmet eden değerli bir eser oldu. Ancak 17. yüzyılda camiyi ziyaret eden Evliya Çelebi, cemaatsiz ve viran bir halde olduğunu belirtiyor. Tahribata uğrayan caminin uzun yıllar bu şekilde kalmış olması da oldukça üzücüydü. Caminin onarımı ise ancak 1895 yılında ilk defa gerçekleştirildi.
Caminin plan şemasının Şam Emevi Camii ile benzerlik göstermesi, caminin mimarı Ali El Dımışki’nin Şamlı olmasıyla da açıklanabilir.
Mihraba dik iki kubbeli sahın, enine uzanan iki sahın tarafından kesiliyor. Çapraz sahınlı harim, inşa edildiği dönem içerisinde değerlendirdiğimizde önemli bir düzenleme niteliği taşıyor.
İsa Bey Camii cephelerinde çoğunlukla kesme taş kullanılırken bazı duvarlarda mermer kaplamalar yer alıyor. Aynı zamanda yakın çevrede bulunan Artemis Tapınağı’ndan devşirme malzemeye de yer verildiği düşünülüyor.
İsa Bey Camii, Selçuklu döneminden Osmanlıya geçiş süreci içerisinde inşa edildiğinden batı taç kapısı Selçuklu camileri gibi oldukça heybetli.
Taç kapıda kullanılan renkli taşlar ve mukarnaslı kavsara ile hareketlilik sağlanıyor. Ayrıca batı cephede yer alan pencere çevreleri ve alınlığında, diğer cephelerin aksine daha detaylı işçilik gerektiren taş süslemeler dikkat çekiyor. Oktay Aslanapa, İsa Bey Camii için “Bursa, Edirne ve İstanbul’daki ilk büyük Osmanlı camilerindeki cephe mimarisine öncülüğü durumu vardır.” diye belirtiyor.
Caminin avlu duvarları kale duvarına benzer biçimde bir hayli yüksek inşa ediliyor. Avluyu üç yönden çevreleyen revakın ise bugün sadece sütun ve sütun başlıkları günümüze ulaşabildi. Yapıldığı dönemde avlunun ortasında yer alan sekiz köşeli şadırvandan ise geriye sadece temel taşları kaldı.
Harime girildiğinde yatay olarak geniş, dikey olarak ise nispeten daha dar bir mekan düzeni dikkat çekiyor. Harim çapraz sahınlı olup mihraba dik iki kubbe yer alıyor. Aynı zamanda harimde sahınları ayıran geniş sütunlar bulunuyor. Mihraba dik iki sahının kemerlerinde ve kubbe kasnaklarında tuğla malzeme kullanılıyor. Yatay sahınların üzerinde ise ahşap çatının kullanılmasıyla farklı malzemelerin bir arada uygulandığı görülüyor.
Giriş kapısıyla aynı hizada yer alan mihrap, caminin bir dönem kervansaray olarak kullanılmasıyla tahrip edilerek kapı açıklığı olarak da kullanıldı. Bu sebeple geçmeli formlara sahip mihrap orijinal olmayıp gravürlerden hareketle tekrar yapılıyor. Bu yüzden mihrabın sadece kitabesinin bir bölümü günümüze ulaşabildi. Mihrap kitabesinde yazan ayet şu şekildedir; “Allah ve melekler peygambere salat ediyorlar; ey iman edenler, siz de ona salat ve selam okuyun.” (Ahzab/56)
Mihrap önündeki kubbeye geçişte yer alan mukarnas dolgu, firuze ve kahverengi çini süslemeleri ile dikkat çekiyor. Pandantifin köşe kısmında ise firuze renkli, altı köşeli yıldızlar ve ortalarında altıgen, kahverengi çini mozaik kompozisyon görülüyor.