Bozlu Art Project’e ev sahipliği yapan Şişli Mongeri Binası
Bugünkü yazımızda, günümüzde Bozlu Art Project adlı bir sanat galerisi olarak faaliyet gösteren geçmişte ise “Mongeri Binası”, “Mongeri Evi” gibi isimlerle anılan, Şişli’de Giulio Mongeri tarafından 1920’li yılların ortasında, Ruşen Sadıkoğlu ve ailesi için geç Osmanlı döneminin milli üslubunda tasarlanan konutu inceleyeceğiz. Yapı, kubbeli kulesi, tasarıma renk katan çini panoları ve sivri kemerleriyle Klasik Osmanlı ve Selçuklu Mimarisi’ne özgü karakteristik öğelerden taşıdığı izler ile öne çıkıyor.
Bugünkü yazımıza konu olan Mongeri Evi, Şişli’de, 19 Mayıs Mahallesi’nde, Dr. Şevket Bey Sokak, 5 numarada konumlanıyor. Kubbeli kulesi, çini panoları ve sivri kemerleri ile öne çıkan yapı, 1. Milli Mimari veya daha doğru adıyla Milli Mimari Rönesansı üslubunu yansıtıyor. Mongeri’nin, 1928 tarihindeki Ankara Tekel Başmüdürlüğü yapısında, Şişli Mongeri Binası’nın kubbesinin bir benzerini bir takım küçük değişiklikler ile tekrarladığı görülüyor. 1920'lerin ortasında, Cumhuriyet döneminin tanınmış İtalyan kökenli mimarı Giulio Mongeri tarafından tasarlanan, 1500 metrekarelik alana sahip tarihi Mongeribinası, Bozlu Art Project'in çeşitli etkinliklerine, özellikle sergi, kütüphane, arşiv, yayıncılık ve sanat sohbetlerine ev sahipliği yapıyor. Mongeri, eğitimci ve mimari faaliyetleriyle Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında etkin rol oynuyor. Bozlu Art Project, sağlık ve teknoloji alanında faaliyet gösteren Bozlu Holding bünyesinde 2013 yılında kuruluyor. Bozlu Art Project, Aralık 2018'e kadar Nişantaşı ve Şişli'de iki ayrı yerde hizmet verirken, Ocak 2019'dan itibaren Nişantaşı'ndaki galeri faaliyetlerini sonlandırıp tüm faaliyetlerini Şişli'deki Mongeri Binası'nda sürdürmeye başlıyor. Bozlu Art Project, literatür yazını, panel, tartışma, arşiv, sergi gibi projeler üreterek sanatın tüm unsurlarına yönelik farklı bir söylem geliştirmeyi hedefliyor olmasıyla öne çıkıyor. Bu yapıdaki kalıcı ve geçici sergiler, Türkiye'nin modern ve çağdaş sanat dünyasından tanınmış sanatçıların yanı sıra gelecek vadeden genç sanatçıların da eserlerini sergiliyor. Bu sayede, ziyaretçilere çeşitli sanat disiplinleri ve nesiller arasında geniş bir tarih çerçevesinde eserleri keşfetme imkânı sunuluyor.
Dr. Şükrü Bozluolçay, Bozlu Holding'in kurucusu olarak, 1970'li yıllardan bu yana modern ve çağdaş Türk sanatının önde gelen isimlerinin eserlerini bir araya getiren zengin bir koleksiyona sahip olmasıyla biliniyor. Bu koleksiyon, yıl boyunca farklı temalar altında Mongeri Binası'nda ziyaretçilere sunuluyor. "Sanatçı Atölyeleri" adlı bölümde, tanınmış sanatçıların paletlerinden fırçalarına, önlüklerinden boya tüplerine kadar sanat yaratma süreçlerinde kullandıkları aletler sergileniyor. Bu bölüm, sanatçı ve atölye arasındaki ilişkiyefarklı bir perspektif getirerek, koleksiyon anlayışına Türkiye'de yeni bir yorum katmayı hedefliyor.
Giulio Mongeri, İstanbul'da kaldığı dönem içerisinde üç kez evleniyor ve yedi çocuğu oluyor. İstanbul’da bulunduğu süre boyunca Mongeri, çocukları ve bakıcıları ile İstanbul’un birbirinden farklı mahallelerinde genellikle kendi tasarladığı konutlarda yaşıyor. İkinci dereceden tarihî eser sayılan Mongeri Binası, 1948 yılına kadar Sadıkoğlu ailesi tarafından kullanılıyor bu tarihten sonra ise uzun yıllar boyunca doğum kliniği olarak hizmet veriyor. Ruşen Sadıkoğlu'nun torunu Ceyda Sadıkoğlu'nun verdiği bilgilere göre, yapının inşasında önemli bir etkisi olan kişinin Ruşen Sadıkoğlu'nun eşi Hatice Sadıkoğlu olduğu öğreniliyor. Mongeri Binası,Türkiye’nin ilk kadın jinekoloğu olan Pakize İzzet Tarzi tarafından kiralandıktan sonra modern bir kliniğe dönüştürülerek, Türkiye’nin ilk özel doğum kliniği olarak faaliyet vermeye başlıyor.
Genellikle kamu yapılarında karşılaşılan I. Ulusal Mimarlık Akımı’nın karakteristik özelliklerini taşıyan konak, bu özelliği ile İstanbul’daki nadir sivil konut örneklerinden biri olarak öne çıkıyor. Sadıkoğlu ailesinin konağı olarak kullanıldığı dönemde Sadıkzade Villası veya Sadıkoğlu Konağı gibi isimler ile tanınan yapı, ailenin yapıdan taşınmasından sonra ağırlıklı olarak kamuya hizmet veriyor. Zaman içinde farklı isimlere kiralanarak el değiştiren Mongeri Binası, edindiği fonksiyonlara göre sırası ile Pakize Tarzi Kliniği, Ataman Kliniği, Yüzyıl Işıl İlkokulu, Taib Yatırım Bank gibi isimler ile biliniyor. Yapının ismi mimarlık tarihi ile ilgili kaynaklarda genellikle Mongeri Evi ya da Ataman Kliniği olarak geçiyor. 2007 tarihine gelindiğinde ise yapı Dr. Şükrü Bozluolçay tarafından satın alınıyor ve bu zamandan itibaren mimara saygı niteliğinde bir yaklaşım ile “Mongeri Binası” olarak adlandırılıyor. Literatür incelendiğinde, bazı kaynaklarda Mongeri'nin söz konusu konağı kendisi için tasarladığına ve bir süre burada yaşadığına dair bilgiler bulunuyor. Mimarın Mongeri olması yapının 1950'li yıllarda dâhi "Mongeri Evi" olarak anılmasını sağlıyor. Özlem İnay Erten tarafından kaleme alınan Şişli’de Bir Konak ve Mimar Giulio Mongeri adlı kitapta, tapu kayıtlarında yapılan araştırmalarda, Ruşen Sadıkoğlu'nun torunu Ceyda Sadıkoğlu ve Mongeri’nin torunu Anita Elagöz ile yapılan görüşmelerde böyle bir bilginin doğruluğunu kanıtlayacak herhangi bir bilgi ya da belgeye ulaşılmadığı yazıyor. Yine aynı kitapta, Osmanlı tapu kayıtlarında yapılan araştırmalarda yapı arsasının 1481 ile 1858 yılları arasında Sultan Bayezid Vakfı’na ait olduğunun tespit edildiği, tapu kayıtlarında yapılan incelemelerde mülk sahipliğinin bu tarihten sonra gayrimüslim vatandaşlara geçtiğini gösterdiği yazıyor.
1925 tarihinde İtalyan mimar Giulio Mongeri tarafından konak fonksiyonunda tasarlanan, İstanbul’un Şişli ilçesinde konumlanan, iskelet yapım sistemi kullanılarak inşa edilen yapı, Mili Mimari Rönesansı mimarlık anlayışının en saf örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor. Dönemin ekonomik ve sosyal koşulları göz önünde bulundurulduğunda bir aile evi olarak hayli gösterişli sayılabilecek olması ile Mongeri Binası’nın inşa edildiği yıllarda oldukça dikkat çektiği biliniyor. Dışarıdan bakıldığında anıtsal denebilecek bir tasarıma sahip Mongeri Binası’nın kubbeli kulesi, geometrik süslemeli mermer korkuluklarla öne çıkarılan giriş merdivenleri ve duvarlarda yer alan çini panolar yapının sokağa bakan cephesine verilen önemi vurguluyor. Dönemin ünlü armatörlerinden Ruşen Sadıkoğlu ve ailesi için yaptırılmış olmasının doğrultusunda ise bu tarihlerde Sadıkoğlu Villası veya Sadıkoğlu Konağı gibi isimlerle anıldığı da biliniyor.
Yapının planı, o dönemin değişen konut tipolojisine uygun olarak merkezi bir hol etrafında kurgulanan mekanlardan oluşuyor. Yapının zemin katında salon, oturma odası, çalışma odası ve yemek odası bulunurken üst kat yatak odalarına ayrılıyor. Servis mekanları ise zemin katın arka tarafında konumlanıyor. Zemin kattaki ana cepheye bakan salon ve yan cepheye bakan çalışma odası ise üçgen ve çokgen çıkmalı şekilde taşırılıyor.
Yapının birinci katında, Cumhuriyet Dönemi Türkiye'sinde Beyaz Ruslardan kalan iki adet duvar resmi bulunuyor. Mukarnaslı sütun başlıkları ile taşınan sivri kemerli girişin yanındaki duvarda yer alan klasik üsluba işaret eden peyzaj resimleri 1920'li yılların beğenisini yansıtıyor. Biri geyik ve kuş figürlü diğeri ise figürsüz olan söz konusu bu iki orman manzarası, Şeker Ahmet Paşa, Süleyman Seyyid gibi asker kökenli ressamların Paris'teki eğitimleri sırasında etkilendikleri ve Türkiye'ye geri dönmelerinden sonra ürettikleri resimlerde de göze çarpan "Barbizon Okulu" ressamlarının etkilerini yansıtıyor. Barbizon Okulu, 19. Yüzyılda, Fransız bir ressam grubu tarafından uygulanan manzara resmi tarzını tanımlamak için kullanılıyor. Bu üslup ismini ressamların bir araya geldikleri Fontainebleau yakınlarındaki Barbizon adlı köyden alıyor. Söz konusu bu etkinin onlardan sonra gelen birçok ressam tarafından da devam ettirilmiş olduğu biliniyor. Her iki resim üzerinde yer alan kırmızı renkli imzaların büyük ölçüde silinmiş olması, imzanın okunmasını güçleştirmekle birlikte, yapılan detaylı incelemeler sonunda imzaların Lev Kar isimli ressama ait olduğu tespit ediliyor. Bazı kaynaklarda Beyaz Ruslardan olduğu bilgisine rastlanan bu ressam, 1917 Devrimi'nden sonra ülkesinden ayrılmak zorunda kalan pek çok ressam gibi yaşamını kazanmak için bu tarz dekorasyon işlerinde çalıştığı düşünülüyor. Aynı katta Mongeri tarafından 1942 senesinde resmedilmiş bir yağlı boya tablo da yer alıyor.
Yapı, Osmanlı ve Selçuklu canlandırmacılığı sonucunda ortaya çıkan, Mimar Vedat Tek ve Mimar Kemaleddin Beylerin başı çektiği, ulusal çizgide ilerleyen melez bir mimari şeklinde de nitelendirilebilecek, Milli Mimari Rönesansı olarak adlandırılan üslubu da yansıtıyor. Erken Cumhuriyet Mimarlığı’nın 1908 ile 1927 yılları arasındaki ilk döneminde, bağlamsal açıdan mimarlığın oluşumunun arka planında, 1908 yılında ikinci Meşrutiyet ile Avrupa’da eğitim görmüş Jön Türk’lerin iktidara gelmesi ve Jön Türk hareketinin askeri ve siyasi örgütü olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin fikirleri etkili oluyor. Milli Mimari Rönesansı, Jön Türk döneminin resmi üslubu olarak kabul ediliyor. Söz konusu üslup, 19. yüzyılda Türk Mimarlığı’nda görülen Batı etkisindeki eklektisist tutuma karşı bir tepki niteliğinde ortaya çıkıyor. Dönemin önemli kırılma noktaları, 1908 yılında ikinci Meşrutiyetin ilan edilmesi ve 1927 yılında Mimar Kemalettin Bey’in ölümü oluyor. Bu dönemde dağılmakta olan imparatorluğu bir arada tutacak ortak bir kimlik yaratma çabası doğrultusunda, Osmanlıcılık, İslamcılık ve Ziya Gökalp’in fikirlerinin etkileri doğrultusunda Türkçülük gibi ideolojiler, kimlik inşasında etkili oluyor.
Bu dönem mimarlığında, Selçuklu ve klasik Osmanlı Mimarlığı’nın dekoratif öğelerisoyutlanarak,modern ve yeni inşaat teknikleri ile uygulanıyor. Batı kütlelerinin, renkli çini, yalancı kubbe, kemer, portik, taçkapı gibi Osmanlı ve Selçuklu Mimarisine ait biçimler ile bir araya gelmesi nedeniyle mimarlık tarihçileri, söz konusu mimari anlayışı bölgeselci bir eklektisist davranış olarak ele alıyor.
Arif Hikmet Koyunoğlu, Ahmet Kemal, Tahsin Sermet, Ali Talat, Fatih Ülkü, Necmeddin Emre, İtalyan Giulio Mongeri gibi isimler mimarlık üretimlerinde Mimar Vedat Tek ve Mimar Kemalettin’in açtıkları yoldan ilerliyor. 1927’de Mimar Kemalettin Bey’in ölümü ile Milli Mimari Rönesansı üslubunun örnekleri kesintiye uğramaya başlıyor. Giulio Mongeri tarafından tasarlanan Tarihi Mongeri Binası, mimari ve kültürel mirasıyla dikkat çekiyor. Günümüzde Bozlu Art Project'in merkezi olarak, Türk sanatının zenginliğini ve çeşitliliğini sergileyerek tarihi ve sanatsal önemini koruyor.