Bauhaus Okulu’ndan önce sanat ve zanaatı bir araya getiren birlik: Wiener Werkstätte (Viyana İşlikleri)
1903 yılında, Josef Hoffmann ve Koloman Moser, sanat ve zanaatı birleştirmek amacıyla Viyana İşlikleri anlamına gelen Wiener Werkstätte (WW)’yi kuruyorlar. Avusturyalı sanatçı ve zanaatçıları bünyesinde toplayan söz konusu birlik ile 1900’lü yılların başında başlayan Viyana Ekolü’nün mimari tasarımlarındaki sadeleşme WW’nin tasarımları ile devam ediyor. Wiener Werkstätte, Art Deco, Bauhaus ve çağdaş tasarımın gelişiminin önünü açıyor.
İdeolojik bakımdan İngiliz Arts and Craftshareketini, stilistik olarak ise Charles Rennie Mackintosh'un geometrik Art Nouveau üslubunu temel alan Wiener Werkstätte (WW) (Viyana İşlikleri), 1903 yılında Fritz Waerndorfer’ın mali desteği ile Josef Hoffmann ve Koloman Moser tarafından kuruluyor. Viyana İşlikleri, farklı disiplinlere bağlı sanatçılardan meydana geliyor. Wiener Werkstätte, William Morris'in ilkelerine göre, tasarımcı ve zanaatkarların yakın iş birliği içinde çalıştıkları atölyelerden meydana gelen, Londra'daki Charles R. Ashbee'nin El Sanatları Loncası'nı örnek alan bir atölye oluyor.
Sanat ve zanaatı birleştirmeyi hedef alması nedeniyle, Deutscher Werkbund ve Bauhaus'un ileride ortaya çıkış nedenlerini çağrıştıran formülasyonuyla Wiener Werkstatte (Viyana işlikleri) kuruluyor. Böylece modadan mimarlığa kadar yayılan geniş bir yelpaze içinde ortak bir paydada buluşarak, ileride Art Deco'da da kısmen karşımıza çıkacak olan geometrik bir form dünyasına dayalı yeni bir üslup geliştiriliyor. Hoffmann, Viyana İşlikleri’nin temel prensibini, “sanatsal işçilik ve yaratıcı düşünce” şeklinde açıklıyor. Viyana’da uygulamalı sanatların Wiener Werkstätte tarafına doğru gelişmesinde, sekizinci Viyana Secession Sergisi’nin önemli bir rolü oluyor. Viyana İşlikleri, zanaatkarların, mobilya, deri, kumaş, halı, cam, değerli ve temel metaller ve diğer el sanatlarındaki tasarımları ve aynı zamanda içinde barındırılacak mimari ve iç tasarımları koordine ettiği bir grup atölyeden oluşuyor. Viyana İşlikleri’ni kurmaktaki amaçları, zanaat becerilerini canlandırmak, güzel ve dekoratif sanatlar arasındaki ayrımı ortadan kaldırmak ve seri üretilen veya sanayileşmiş ürünlerin sıradanlığına meydan okumak oluyor. Temeli zanaatkarlığa dayanıyor olmasına rağmen WW, bir bakımdan modern öğretiyi diğer bir bakımdan ise dekorasyonu kapsıyor. WW’nin kurulduğu ilk yıllardan itibaren tasarım faaliyetlerinde geometri kullanımı dikkat çekiyor.
Wiener Werkstätte (WW) önem kazandıkça, Viyana’daki Art Nouveau akımı için kullanılan Viyana Secession’un önemi giderek azalıyor. Son yıllarında sanayi ve ticaretin çıkarlarına giderek daha fazla hizmet etmesi ile Secession, Avusturya’da sanat ve zanaatlarının birincil temsilcisi olma rolünü kaybediyor. 1905 yılında grup içinde kalıcı bir bölünme meydana geliyor ve Gustav Klimt, Otto Wagner, Emil Orlik, Alfred Roller, Karl Moll, Josef Hoffmann ve Koloman Moser gruptan ayrılıyor. Böylece WW, Viyana’da gerçekleşen tasarım faaliyetlerinde en önemli temsilci oluyor. WW, mali nedenlerden dolayı feshedildiği 1932 yılına kadar faaliyet gösteriyor.
Faaliyet gösterdiği süre boyunca, Avusturya'nın neredeyse tüm sanat dallarındaki üretimlerini temsil ediyor. Görsel ve felsefi bakımdan WW çatısı altında gerçekleştirilen tasarımlar da Arts and Crafts hareketinden Art Nouveau üsluba ve ardından Art Deco üsluba doğru geçişin izlerini yansıtıyor. Nitekim Art Deco üslubun sadeleşmiş tasarımlarında görülen kalın şekiller, düz çizgiler, beyaz duvarlar ve saf geometrik şekillerden ilham alınan tasarım anlayışı otuzlu yılların dekoratif sanatı oluyor. Viyana Secession üslubunda görülen geometrik anlayış, Secession üslubunun WW anlayışının tesiri ile yeni bir şekil diline kavuşmasından kaynaklanıyor. WW'nin amacı, güzel ve işlevsel nesneleri günlük yaşama entegre etmek oluyor. Hoffmann ve Mackintosh, tasarımlarında tümel sanat yapıtı anlamına gelen “Gesamtkunstwerk” yaratma arayışında oluyorlar ve bu arayışlarının doğrultusunda "saf tasarım" a doğru ulaşmaya çabalıyorlar. Purkersdorf Sanatorium, Palais Stoclet ve Fledermaus Cabaret gibi tasarımlar bu mükemmeliyetçi anlayışın uygulanmış örnekleri olarak karşımıza çıkıyor.
WW'nin çığır açan ilk projesi, Hoffmann tarafından 1904 ile 1905 yılları arasında Viyana yakınlarında gerçekleştirilmiş olan Purkersdorf Sanatoryumu’dur. Yapının tasarımı için seçilen anahtar kelimeler hava, güneş, doğa, temizlik, eğitim ve modern teknolojidir. Tasarım, biçim ile işlevin, estetik ile ekonominin, yapının dış formu ve organizasyonunun ve içinde yürütülen faaliyetlerin sentez oluşturmaları doğrultusunda hem işlevsel hem de estetik açıdan uyumlu bir bütün oluşturuyor.Tasarımında gözlenen sadelik ve net çizgiler açısından değerlendirildiğinde, Purkersdorf Sanatoryumu, Wiener Werkstätte mimarlığının en çağdaş ve “modern” örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor. Bir hastaneden ziyade Viyana'nın varlıklı burjuvazisi için bir inziva yeri olan Purkersdorf Sanatoryumu, Hoffmann'ın geometrik sadeliğinin gelişim sürecini özetliyor.
1911 tarihli Palais Stoclet ve 1904 tarihli Purkersdorf Sanatoryumu tasarımlarında basitleştirilmiş bir geometrinin kullanımı öne çıkıyor. Birinci Dünya Savaşı'ndan önce 1905 ve 1911 yılları arasında inşa edilmiş, total sanat eseri olan PalaisStoclet yapısı, WW grubunun önemli tasarımlarından bir diğeri olarak dikkat çekiyor. Art Nouveau hareketinin son yıllarında, Belçikalı sanayici ve sanat koleksiyoncusu Adolphe Stoclet, dünyaca ünlü Palais Stoclet adlı sarayı yaptırıyor. Adolphe Stoclets'in büyüyen sanat ve eser koleksiyonunu da barındıracak geniş, basit bir dikdörtgen yapı olan Palais Stoclet'in son derece düzenli temel tasarımı, blok benzeri münferit parçaların üst üste veya arka arkaya yerleştirilmiş gibi görünmesi ile meydana geliyor. Tasarımın total etkisine yatay ve dikey çizgiler hâkim oluyor. Bununla birlikte, kübik izlenim yumuşatılmış ve dinlendirici bir düzlük hissi sağlıyor. Hoffmann, yapının hem dış hem de iç mekân tasarımında uyumlu bir sanatsal vizyon oluşturarak, Gesamtkunstwerk anlayışını gerçekleştiriyor. Duvar yüzeylerinin nitelikli bölünmesi ve kenarlarındaki metal çıtalar, duvarların kâğıt gibi görünmesini sağlıyor. Le Corbusier'nin Stoclet Sarayı’na hayran olmasının nedeninin bu görünüm olduğu ileri sürülüyor. Palais Stoclet yapısı, Gustav Klimt’in duvar resimleriyle ve mimarın tasarımı olan mobilya ve aksesuarlar ile gerçek bir "Gesamtkunstwerk" örneği olarak öne çıkıyor.
Palais Stoclet yapısı, Gustav Klimt’in duvar resimleriyle ve mimarın tasarımı olan mobilya ve aksesuarlar ile gerçek bir "Gesamtkunstwerk" örneği olarak öne çıkıyor.
Palais Stoclet, Mackintosh’un tasarımı olan “Hill House” ve “House for an Art Lover” adlı yapıları ile karşılaştırılabilir özelliklere sahip olmasıyla dikkat çekiyor.
Stoclet Sarayı, kitle hareketliliği, demir parapetlerinin tasarımı, eğrisel çizgilerin ve floral motiflerin terk edilmesiyle, Art Deco üsluba geçişi simgeleyen yapılardan birine örnek oluşturuyor. Yapı, Bülent Özer tarafından “Palais Stoclet (Stoclet Malikanesi), kütle ve cephenin ele alınışında çağdaş rasyonalizmle plastik zarafet arasındaki dengeyi en uyumlu şekilde gerçekleştirebilmiş ender yapıtlardan biri olarak” tanımlanıyor. Palais Stoclet, dekoratif karakteri ile Art Nouveau ile Art Deco arasındaki en ilginç köprülerden biri olarak daima sanat tartışmalarının gündeminde kalmasını biliyor. Stoclet Sarayı, beyaza boyalı yalın kübik kütlesi, kademeli, piramidal yükselişi, düz çatısı, hareketli kitlesi, malzemeleri, bezemeleri, Klimt’in yaptığı mozaik panolar ile Art Nouveau’dan Art Deco’ya geçişin ilk örneklerinden biri olmasıyla öne çıkıyor. Yapının tasarımında, Art Nouveau’nun erken döneminin özelliklerinden olan eğrisel çizgiler, floral motifler terk ediliyor.
1903 yılında Hoffmann ve Moser, Viyana’da, Neustiftgasse 32-34'te konumlanan WW’nin resepsiyonunu ve sergi salonunu tasarlıyor. Siyah-beyaz karo zemin, iç tasarımının önemli bir bileşenini oluşturuyor. WW’nin 1904 yılında Berlin’de, Hoffmann ve Moser tarafından tasarlanmış, özel sergisinin girişinde görülen köşeleri diyagonal kesilmiş pahlı tasarım Art Deco’nun aranılan biçimlerinden biri oluyor. Nitekim hem zemin karoları hem duvardaki iki ve üç boyutlu bezemeler, İstanbul’daki bazı Art Deco yapılarda, özellikle de apartman tipi yapılarda karşılaştığımız detaylar ile benzerlik gösteriyor.
20. yüzyılın başlarında, Wiener Werkstätte ve Mackintosh'un etkisiyle, modern bir dekoratif sanat geliştiriliyor. Bu dekoratif sanat, “roaring twenties”, kükreyen yirmiler, şeklinde tabir edilen bir dönemde, Uluslararası Modern Dekoratif ve Endüstriyel Sanatlar Sergisi’nin Paris’te, 1925 yılında açılmasıyla tanınmaya ve Art Deco adı ile anılmaya başlıyor. Josef Hoffmann ve Koloman Moser Viyana İşlikleri ile Art Deco, Bauhaus ve çağdaş tasarımın yolunu açıyorlar.