Ankara’nın ilk modern oteli: Ankara Palas
Ankara Palas binası, Türkiye’nin başkenti olan Ankara’ya gelen bürokratları ve yabancı misafirleri modern konfor koşullarında ağırlama hedefiyle inşa ediliyor. İlk projeyi Vedat Tek’in hazırladığı yapının esas haline Mimar Kemaleddin şekil veriyor. Ankara’nın modern anlamdaki ilk oteli olan Ankara Palas, 1928 yılında açıldıktan sonra balodan resmi toplantılara pek çok etkinliğin ana mekanı olarak kullanılıyor.
Kurtuluş Savaşı’nın ardından yeni ilkeler çerçevesinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde çağdaş ülkelerin refah seviyesine ulaşmayı sağlayacak modern ve milli bir dizi düzenleme yapılması hedefleniyor. Siyasetin en baştan planlandığı bu dönemde, siyasetin biçimlendiği düşünsel alt yapının da yeniden şekillendirilmesi gerekiyor ve toplumsal hayatı modernleştirecek ve kadınları toplumda öne çıkaracak düzenlemeler yapılıyor. Küçük bir Anadolu kasabasıyken Cumhuriyet’i temsil eden bir başkente dönüşen Ankara tüm bu düzenlemelerin ana hedefi oluyor. Stratejik konumu itibarıyla Anadolu’nun ortasında bulunan ve eski yönetimin izlerini taşımayan bu kentte modern bir ulus modeli hazırlanıyor. Böylece diğer Anadolu kentlerine de öncülük etmesi isteniyor. Çağdaş bir yaşamın gerekliliklerine göre kent imar edilmeye başlanan Ankara’da, devletin ihtiyaç duyduğu kurumların yanı sıra günlük yaşamda insanların eğlenceli vakit geçirebileceği yeni mekanlar da planlanıyor. Bu mekanların başlıcalarından biri olan Ankara Palas, Ankara’nın hem eğlence hayatını şekillendiriyor hem de şehre dışarıdan gelenlerin kalabileceği konforlu bir otel ortamı sunuyor.
Ankara Palas’ın kurulumuna giden sürece bakıldığında dönemin şartları daha iyi anlaşılıyor. 1920’li yıllarda yeni kurulan ülkenin başkenti seçilen Ankara’ya milletvekili adayları, milli mücadeleye katılanlar, aydınlar, görevlendirme bekleyenler gibi ülke vatandaşlarının yanı sıra neler olup bittiğini öğrenmeye çalışan yabancı basın da oldukça ilgi gösteriyor. İnsanların akın akın geldiği kent henüz küçük bir kasaba olduğu için bu insanların rahatlıkla kalabileceği bir otel, konuşmalarını yapabilecekleri restoran gibi mekanlar bulunmuyor. Döneminin en iyisi olan ve yaklaşık 100 odasının bulunduğu belirtilen Taşhan ise insanların taleplerini karşılamaya yetmiyor. Öyle ki ilk Temsilciler Meclisi açıldığında delegelerin bir kısmı Dar-ül Muallimin’in sınıflarında hazırlanan yer yataklarında yatmak zorunda kalıyor. Ülkeyi gözlemleye gelen yabancı basın da bu duruma karşı şikayetini oldukça sert bir dille ifade ediyor: “Rusya’nın hiçbir yerinde Ankara’daki kadar üşümemiştim. Ankara’da insan Dünya’dan kopuyor. Ne eğlence, ne tiyatro, ne sinema var. Henüz elektriği tanımayan bir şehir, akşam saat yedide sanki ölü gibidir. Saray yavrusunda oturan İstanbullu Türklerin Ankara’da bir valizden başka bir bagajları yok. Tek başlarına kalan milletvekilleri pek seyrek; çoğunlukla bir odada ikişer üçer milletvekili kalıyor. Bana gösterilen bir yatakhanede 17 milletvekili barınıyor. Ankara’da çağdaş mimari kurallarına göre yapılmış bir tek bina vardır: o da eski İttihat ve Terakki Kulübü ki onu da Büyük Millet Meclisi yapmışlar.”* Durum böyleyken hem kentin sosyal hayatını canlandıracak hem de konforlu bir otel ortamı sunacak Ankara Palas’ın inşasına Atatürk’ün isteğiyle karar veriliyor.
1920’li yıllarda Ankara’nın kalbinin attığı yer olan Ulus’ta inşa edilen Ankara Palas, II. TBMM binasının hemen karşısında konumlanıyor. Stratejik konumu sayesinde şehre gelenlerin ilk durağı olan Ankara Garı’nın Ulus Meydanı’na bağlandığı cadde üzerinde inşa ediliyor. Yurt dışından gelen devlet yetkilileri bu caddede yapılan resmi geçit törenleriyle karşılanırken dinlenmek için de Ankara Palas’a yönlendiriliyor. Bu yönüyle Ankara Palas resmi toplantıların yapıldığı, bürokratların bir araya gelerek projelerini konuştuğu önemli bir mekan haline geliyor. Modern bir yaşamın tüm gerekliliklerinin Ankara’da olduğunu göstermek için özel resepsiyonlar bu mekanda yapılıyor ve halkın gözünde önünde sürekli lüks arabaların durduğu, davetlilerin Paris modasına uygun kıyafetleriyle dikkat çektiği bir Ankara Palas imajı oluşuyor. Hatta bu durum öylesine artıyor ki romanlara konu oluyor. Yakup Kadri Karaosmanoğlu Ankara isimli romanında Ankara Palas’a şöyle yer veriyor: “İçleri birer mağaza camekânı gibi aydınlatılmış hususi arabalar ve şık kira otomobilleri, buraya, şehrin dört bir köşesinden, durmaksızın insan taşıyordu... Bu insanlar…Ankara Palas’ın merdivenlerine doğru ilerliyorlar… kadınlı erkekli gruplar halinde… birikiyorlardı. Bunları, ağırlaştırılmış birer sinema şeridi gibi seyre dalan yerliden ve köylüden mürekkep sokak kalabalığı için, hiç şüphesiz balo denilen şey burada başlıyor ve burada bitiyordu. Çünkü bu kalabalık, otomobillerden inip, merdivenlerden çıkan bu insanların içeriye girdikten sonra vestiyere yanaşıp palto ve şapkalarını nasıl bıraktıklarını ve oradan dans salonuna nasıl girdiklerini artık göremiyordu. Buradan ötesi, artık, faraziye ve muhayyilenin işi oluyordu.”**
Tangonun, kadın ve erkeğin bir arada dans ettiği baloların, lüks akşam yemeklerinin ana mekanına dönüşen Ankara Palas sosyolojik öneminin dışında mimari olarak da farklı hikayesiyle öne çıkıyor. Milli olan değerlerin modern yöntemlerle ele alınmaya çalışıldığı Ulusal Mimarlık Dönemi’nde inşa edilen yapının tasarım sürecine, bu akımın en önemli iki temsilcisi olan hem Vedat Tek hem de Mimar Kemaleddin katılıyor. Özellikle cephe tasarımında geçmişe atıfta bulunmanın önemsendiği dönemde, kubbe ve Türk motiflerinin kullanımı ile yapılar dışarıdan dikkat çekici hale geliyor. Ankara Palas ya da diğer adıyla Ankara Evkaf Oteli de benzer bir anlayışla Evkaf Umum Müdürlüğü tarafından yaptırılıyor. Projesi için Vedat Tek ile anlaşılan yapının inşaat işleri Keşfiyat ve İnşaat Türk Anonim Şirketi’ne veriliyor ve bir yılda tamamlanması isteniyor. Ancak süreçte yaşanan sıkıntılardan ötürü inşaat uzuyor. Bu süreçte yaptığı diğer projelerde de sorun yaşayan ve ekonomik anlamda zor duruma düşen Vedat Tek işi bırakıyor. Bunun üzerine projenin bir süre mimarsız ve plansız devam ettiği, sonrasında da işin başına Kemaleddin Bey’in geçtiği belirtiliyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün baş mimarı unvanıyla görev yapmaya başlayan Mimar Kemaleddin hem II. TBMM binasında düzenleme işleriyle hem de Ankara Palas’ın inşasının tamamlanma süreciyle ilgileniyor. 1924’te başlanan inşaatın açılışı 1928’e kadar uzuyor.
Bodrumuyla birlikte 3 kattan oluşan otelde orta avlulu plan şemasının geliştirilmiş hali kullanılıyor. Girişte 16 oda, birinci katta 44 oda olmak üzere yapıda toplam 60 oda yer alıyor. Birinci kattaki odalarda, zemin kattan farklı olarak küçük balkonlar bulunuyor. Yapıda misafirler için planlanan ana girişin yanı sıra bir acil girişi bir de servis girişi bulunuyor. Girişin sağında ve solunda yer alan odalar, otelin idari hizmetleri için ayrılıyor. Geniş bir resepsiyonu bulunmayan Ankara Palas’ta en dikkat çekici bölüm balo salonunun büyüklüğü oluyor. Girişin ardından koridoru geçen kullanıcılar bu büyük balo salonuna ulaşabiliyorlar. Balo salonunun sağ tarafında ise çay ve yemek salonları bulunuyor.
Caddeden yapıya yaklaşırken görülen ve yapıda simetrik olarak yerleştirilen iki kule, yapının Ulusal Mimarlık akımının bir örneği olduğunu kanıtlıyor. Otelin cadde üzerindeki giriş kapısı taçkapı olarak düşünülüyor ve cephedeki motifler ile geometrik desenler, yapının geleneksel mimari birikime atıfta bulunmasını sağlıyor. Yapıda bu yüksek ve dikkat çekici girişin üzerine ahşap bir kubbe yerleştiriliyor. Taçkapı ile birlikte girişteki sütunlar ve zemin kattaki sivri kemerli pencere detayı da dönemin mimari özelliklerini yansıtıyor. Ahşap çatının tercih edildiği Ankara Palas’ta saçak altına bezemelerle süsleme yapılıyor.
Döneminde Avrupai konfor koşullarını sağlama hedefiyle inşa edilen yapıda, kaloriferli ısınma sistemiyle birlikte odalarda sıcak su bulunan banyoların olması bu hedefi karşılar nitelik taşıyor. Konaklama ve davetlerin ana mekanı olmasının yanı sıra kütüphanesi de bulunan yapı, kullanıcılarına keyifli vakit geçirme olanağı sunuyor. toplantılar, resmi davetler, bürokratların buluşma mekanı olarak farklı işlevler için otel alanları değiştirilerek kullanılıyor.
Betonarme-karkas sistemle inşa edilen Ankara Palas’ta iç mekanların zeminlerinde ahşap parke kullanılıyor. Parkelerin üzeri ise döneme özel el yapımı halılarla süsleniyor. Asansörün bulunmadığı yapıda sirkülasyon merdivenler ile sağlanıyor ve merdivenler beyaz renk afyon mermeriyle döşeniyor. İç mekan tasarımında da şıklığın önemsendiği otelde kaloriferler dekoratif amaçlı ferforje yüzey kaplamaları ile gizleniyor. İpek döşemeli koltuklar, perdeler, ahşap sandalye ve masalarla zengin bir görünüm elde ediliyor. Cephe tasarımında geleneksel özellikler bulunsa da iç mekanlarda Avrupa mimarisini anımsatan süslemelere yer veriliyor.
Uzun yıllar boyunca pek çok davete ev sahipliği yapan Ankara Palas, birçok tamirattan geçiyor. 1942 yılında yapının güneydoğu yönündeki bölümüne ek bir yapı inşa ediliyor. Dönem belgelerinde otelin iç mekanlarının farklı aralıklarla yenilendiği belirtilirken 1982’deki onarım sırasında duvar kağıtlarının kaldırıldığı ve beyaz boya yapıldığı yazıyor. Oldukça detaylı bir onarım çalışmasının söz konusu olduğu 1982’de, 1942’de eklenen bina kaldırılarak yapının orijinal haline dönülüyor. Bu onarım çalışması sonrasında 29 Ekim 1983’te yapı kullanıma açılıyor ve Devlet Konukevi olarak kullanılıyor. Neredeyse 100 yaşına yaklaşan yapıda aslına uygun olmayan düzenlemeler yapılsa da bugün de kullanıcılarını ağırlamaya devam ediyor.
Proje | Ankara Palas |
Yeri | Ulus, Ankara |
Mimarı | Önce Vedat Tek, ardından Mimar Kemaleddin |
Proje başlangıç yılı | 1924 |
Proje bitiş yılı | 1928 |