75 yıl sonra yeniden: Dior Flagship Store

Dünyaca ünlü modacı Christian Dior’un, 75 yıl önce, ilk butiğini açtığı yerde başlatılan renovasyon 2021 yılının ilk aylarında tamamlanıyor. 1860 yılında Napolyon’un oğlu tarafından inşa ettirilen dört katlı otelbinası, Paris’in önemli noktalarından biri olan 30 Avenue Montaigne’de yer alıyor. 1946’da ise Christian Dior, ilk moda evini bu yapıda açıyor. Yapısal özellikleri ve Hotel Plaza Athenee binasına yakın konumuyla moda evi; sahip olduğu müşteri kitlesini çekmeyi başarıyor.

Dior’un yeni CEO’su Pietro Beccari, şirket için geleceğe yönelik stratejiler belirlerken; her şeyin başladığı bu noktada yeni hamleler yapmayı hedefliyor. Yapının yenilenerek canlı bir müzeye dönüştürülmesi fikri ise bu hamlelerden en büyüğü oluyor. Bu aşamada ziyaretçilerin, müşterilerin ve hatta çalışanların; Christian Dior’u binanın her noktasında hissetmesi hedefleniyor.

Dior’un tarihindeki ilk binasının yenilenme sürecinde birkaç önemli nokta belirleniyor. 10.000 m²’lik alana sahip yenilenen binada CEO Beccari, yaşayan bir müze tasarlanmasını istiyor. Bu doğrultuda geçmiş, şimdi ve gelecek kavramlarının bir araya getirildiği; alışverişten restorana, müzeden otele birçok ticari birimin aynı lokasyonda buluştuğu bir yapı ortaya çıkartılıyor.

İlk moda evinin kuruluşundan bu yana mağaza zamanla genişletiliyor ve günümüzde bitişik nizamda yerleşmiş 8 adet binayı kapsıyor. Yapı içerisindeki atölyelerin, Dior ofislerinde çalışan halihazırda 600 kişilik bir ekibin ve sanat yönetmeninin; renovasyon sürecinde başka bir lokasyona taşınması gibi riskli bir karar alınıyor.

Proje mimarı Peter Marino, her mekanın tasarımı ile markanın özüne yolculuk yapma fikrinin; bu projenin en heyecan verici yönlerinden bir olduğunu belirtiyor. Ek olarak, tek bir fikre odaklanmak yerine, müşterileri mağaza içerisinde başlayan hikayeyle bir yolculuğaçıkarmayı amaçlıyor.

Bina içindeki soyut figürlerle couture desenlere, yer döşemesinde kullanılan parkelerle Dior’un sekiz köşeli gül desenlerine atıfta bulunuluyor. Restoran sandalyelerinde ise MissDior parfümünün orijinal ambalaj süslemesinde kullanılan motifler tercih ediliyor.

Yapı içerinde oluşturulan bahçeler, Christan Dior için oldukça büyük önem taşıyor. Belçikalı peyzaj mimarı Peter Wirtz ile beraber tasarlanan üç bahçe, üç farklıkonseptte tasarlanıyor. Palmiye ağaçlarının öne çıktığı kış bahçesi,elma ağaçlarıyla çevrelenen gizlibahçe ve son olarak; müze ve moda salonlarından ulaşılabilen içerisinde çeşitli ağaçlar ve bitkilerin bulunduğu bir atriyum tasarlanıyor.

Projede ayrıca birçok sanatçının özenle seçilmiş çalışmalarına da yer veriliyor. Nancy Lorenz’in katlanır kapıları, Fred Wilson’ın avize tasarımları iç mekanda yerini alıyor. Restoran bölümünde ise Guy Limone’ye ait, Dior fotoğraflarından oluşan bir duvarkolajı kullanılıyor. Barın arkasına yerleştirilen Claudia Wieser’e ait olan duvar heykeli ve atriyum tavanından aşağı sarkıtılan Paul Cocksedge’in tasarımı olan beyaz yapraklar; projede kullanılan üç boyutlu çalışmalara örnek olarak gösteriliyor.

“Dior gibi lüks bir markaya liderlik ederken geleneğe saygı duymalısınız, ancak onun kölesi olmamalısınız.” Pietro Beccari

Chirstian Dior’un ilk evinde bir müze tasarlamak oldukça ilham verici gözükse de bir araya gelen 8 bina arasındaki seviye farklılıkları bazı zorlukları da beraberinde getiriyor. Fakat tüm zorluklar aşılarak “engelsiz” bir bina tasarlanıyor.

Yapının galeri boşluğunda yer alan ve dört katı birbirine bağlayan döner merdiven modern hatlarıyla dikkat çekiyor. Bu merdivenin arkasında kalan ve dört kat boyunca uzanancam kasada, Dior’un ikonik aksesuarları yer alıyor. Sadece bu alan için özel olarak dikilen, Dior tasarımcılarının senelerce üretmiş olduğu orijinal ürünlerin minyatürversiyonu olan, 1872 adet mini elbise de cam kasa içinde asılı duruyor.