12 avlulu tropikal ev: Cloister House

Singapur’da yaşayan geniş aile taşınarak, kırsalda Johor Bahru’da bulunan bir çiftlik arazide yaşama hayali kuruyor. Sıklıkla eğlenmeyi seven aile için bu evin, büyük partilere ev sahipliği yapması planlanırken, konfor ve güven sağlaması da büyük önem içeriyor.

Bağlamla yüzleşen tasarımcı Alan Tay, arazinin düzlüğünü ve büyüklüğü kabullenerek, tek katlı bir ev hayali kuruyor. Böylelikle aile bütçesini zorlamayacak düşük maliyetli ve kullanımı kolay bir tasarım gerçekleştiriyor. Sokaktan bakıldığında bağlama oldukça saygılı olan projede, Johor Bahru’nun yerel tipolojisi tropikal bir çerçevede yeniden uyarlanıyor.

45.000 metrekarelik bir arazide konumlanan tasarımda, arsanın mülkiyet çizgilerinden yanlara ve arkaya doğru yaklaşık 4 metre çekilen 5 metrelik beton duvarlar yerleştiriliyor. Bu sayede küçük çocukların gözetim duymadan oynayabildikleri özgür bir alan tasarlanıyor.

Devasa yaşam kompleksinde, ortak yaşam ve eğlencenin yerleştirildiği ana kütle arazinin üçte birini kaplıyor. Diğer alanlara ise havuz, misafirhane olarak kullanılan ek bir blok ve geniş bir arka bahçe tasarlanıyor. Bu karar evin iki farklı cepheden yararlanabileceği anlamına geliyor; dış dünyaya sınırlı, kendi iç dünyasında sosyal bir ev.

Projenin ana kütlesi, 12 avluyla 9 alt mekana ayrılmış bir kare blok olarak tasarlanıyor. Tasarımcı Alan avlu tercihini, "Tropiklerde böylesine yapılı bir planın işe yaramasının tek yolu, bir dizi avluya sahip olmamızdı." şeklinde açıklıyor.

Alan Tay, ilk tasarımlarda çatıların piramidal olarak çözüldüğünü ifade ediyor. Ancak böyle bir durumda tasarımın bir çatı penceresi önerisinin ötesine geçmediğini ifade ediyor. Sonrasında bir müdahaleyle tüm çatıyı ters çeviriyor. Böylelikle avlularda doğal havalandırmayı kolaylaştıran açık hava kuyuları tasarlamış oluyor.

Her avlu, boyutuna ve temasına göre farklı bir özerklik ile tasarlanırken, hava kuyularının hepsi doğrusal planlanıyor. Farklı karakterize edilen avluların bazıları bitkilendirilirken bazıları da tuğla duvarlarla sınırlandırılıyor.

Tasarımda, her bir avlunun yerleşimi ve boyutuna göre şekillenen geometrilerle,farklı açıklıklar ve çatı eğimleri yağmur suyunun avlularda toplanmasına olanak sağlıyor.

Ana binanın içerisine yerleştirilen 12 dikdörtgen matris, tasarıma mekânsal olarak yoğun bir sezgisel yönetim duygusu kazandırıyor. Söz yerindeyse evin iç mekan kurgusu mikro ölçekli bir şehir planı gibi planlanıyor.

Kümelenmiş yaşam alanları, zamanla düzenlenmiş ve dağıtılmış revaklar arasında özgürce organik olarak konumlandırılabiliyor. Güneşin hareketine göre avluların etrafında beliren değişken ortak mekanlar meydana geliyor. Birbirine bağlı farklı revaklı yaşam birimlerini karakterize eden en belirgin mimari özellik, yüksek tavanlardan avlulara doğru eğimle yerleştirilmiş “merbau” ahşap kaplamalar oluyor.

Tasarımda, ara mekanlar ana giriş aksının yan taraflarına konumlandırılırken, giriş bölümünden arka bahçeye yol boyunca farklı deneyimler ve bakış açıları sunan kıvrımlı ve dolambaçlı bir dolaşım ağı kurgulanıyor.

Güçlü mimari dilinin yanında iç mekan tasarımında malzeme paleti oldukça sade ve basit tercih ediliyor. Tasarımcı bu duruşu, ana mimari özellik olarak tasarlanan dalgalı tavanlarla yarışmaması için bilinçli yapıldığını ifade ediyor.

“Cloister House” çağdaş tropik ev mimarisine yeni bir bakış açısı getirmeyi amaçlıyor. Tropik mimarinin mihenk taşlarından eğimli çatı kullanımını ters çevirerek evin en belirgin karakteristik özelliği haline getiren tasarım, aile ile birlikte organik olarak gelişen, dönüşen dinamik bir ev olarak kullanıcılarıyla buluşuyor.

Doğayla iç içe, doğadan ilham alınarak tasarlanan “Cloister House”, değişen güneş patikalarına göre yaşamı kurgulamayı başarıyor ve kullanıcılarına eşsiz deneyimler sunuyor.