Türkiye için yüksek teknolojiyle sıçrama dönemi

HABER MASASI
Abone Ol

Türkiye ihracatta rekorlar kırmaya devam ederken, ihracatta kg değerini de 1,6 dolara, küresel ihracattan aldığı payı da yüzde 1,06’ya yükseltti. Türkiye, küresel ekonomide rolünü güçlendirmek ve sürdürülebilir kalkınma için 2,5 dolarlık orta vadeli hedefini ise koruyor. Ar-Ge harcamasını 2022 yılında 198 milyar TL’ye taşıyan Türkiye artık bu yatırımların meyvelerini almaya başladı. savunma sanayide hayali kurulan projeleri bir bir hayata geçiren Türkiye, yüksek teknolojiyle kalkınmada sıçrama yapmanın artık eşiğinde.

Türkiye, 2023 yılında 255,8 milyar dolar ile ihracat rekorunu tazeledi. İhracatta kg değerini 1,6 dolara yükselten Türkiye, küresel ihracattan aldığı payı ise yüzde 1,06’ya taşıdı. Dünya Ticaret Örgütü’nün en son açıkladığı 2022 verilerinde dünyanın en fazla ihracat yapan ülkeler sıralamasında 30. sırada yer alan Türkiye’nin ihracatta orta vadeli kg değeri hedefi ise 2,5 dolar. Bu hedef doğrultusunda katma değerli üretime yönelen Türkiye Ar- Ge yatırımlarını hızla artırıyor. 2022 verilerine göre Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye payı 1,32 oldu. Rakip ülkelerde ise bu oran 4-4,5 seviyelerinde.

Birim değeri artırmanın yolu ise yüksek teknoloji, inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markalaşmadan geçiyor. Türkiye Ar-Ge faaliyetlerini teknolojiye dönüştürmede başarılı bir performans sergilese de çıktılarını ticarileştirme noktasında rakip ülkelerden geride kalıyor. Ancak savunma sanayide elde edilen başarı diğer sektörler için de önemli bir örnek teşkil ediyor.

Dünyada en fazla ihracat yapan ülkeler (2022) Kaynak: Ticaret Bakanlığı

Türkiye, dünyanın son yüzyılda karşı karşıya kaldığı üretim ve ihracat açısından en büyük sınavı olan pandemi sınavını en başarılı atlatan ülke oldu. Oldukça esnek bir üretim altyapısına ve lojistik avantaja sahip olan Türkiye, tüm dünyanın durduğu bir dönemde, pandeminin değiştirdiği talebe göre ürün üretip dünyanın ihtiyaçlarını karşıladı. Türkiye’nin ihracatı bu dönemde gerilemesine rağmen küresel ihracattan aldığı pay ilk kez yüzde 1’e yükseldi. Bu artışın istikrarlı devam etmesinin yolu ise Ar-Ge yatırımlarında ısrarcı olmakta yatıyor. Pek çok ülkede sancılı geçen bu süreçte kritik seviye aşıldığında ise büyüme ve kalkınma adeta sıçrama gösteriyor. Türkiye de artık bu kritik eşiğin arifesinde.

Kg değerinde lider savunma sanayi

Savunma sanayi'de yerlilik oranı: %80 - savunma sanayii ihracatı: 5.5 milyar dolar

Türkiye’nin ihracat kg değerinde lider sektörün, mücevheri dışarıda bıraktığımızda savunma sanayi olduğu görülüyor. Savunma sanayi sektörü sektörünün ihracatta kg değeri 57,5 dolar. Bunu çokça tartıştığımız ve katma değerinin düşük olmasından dem vurduğumuz hazır giyim ve tekstil sektörü 14,1 dolarla takip ediyor. Ardından deri ve deri mamulleri, gemi yat, otomotiv sektörleri geliyor. Türkiye’nin savunma sanayi alanında elde ettiği başarı diğer sektörlerde domino etkisi yarattığını söylemek yanlış olmaz. Dünyanın en büyük 100 savunma sanayi şirketleri arasında 4 Türk şirketi bulunuyor.

Aselsan, Baykar, Türk Havacılık Uzay Sanayi, Roketsan bunlardan bazıları. Türkiye’de savunma sanayi alanında 66 şirket faaliyet gösteriyor. Ancak savunma sanayi sektörünün bu başarıyı yüksek Ar-Ge harcamalarıyla elde ettiğini söylemekte fayda var. Zira savunma sanayi sektörlerindeki kimi şirketler elde ettiği gelirin yüzde 7’sini neredeyse Ar-Ge’ye ayırıyor.

Savunma sanayide 57,5 dolar olan kg başına ihracat bazı şirketlerde çok daha üst seviyelerde. Örneğin ASELSAN’ın 2023 yılındaki kg başına ihracatı 2 bin doları aşmış durumda. 14 farklı ülkede fabrikası, tasarım merkezi ve ofisi bulunan ASELSAN, 2023’te ihracat yaptığı ülke sayısını 86 ülkeye çıkardı. Öte yandan Kanada’nın İHA ve SİHA’larda kullanılan merceklere ilişkin ambargosu sonrası CATS’i geliştiren ASELSAN’ın, CATS’i ihraç ettiği ülke sayısı 10’u aştı.

Türkiye’nin savunma ve havacılık ihracatı 2023 yılında yüzde 27’lik artışla 5,5 milyar dolara ulaştı. İnsansız hava araçları başta olmak üzere helikopterler, kara araçları, deniz araçları, silah ve mühimmatlar, füze sistemleri, elektronik sistemler ve radar sistemleri üreten savunma sanayi firmaları 2023 yılında toplam değeri 10 milyar 240 milyon doları aşan sözleşmeler imzaladılar.

Sektörlerin Kg Basına ihracat değer ve değişimleri (Dolar) Kaynak: Ticaret Bakanlığı

Japonya ve G. Kore nasıl başardı?

Bugünün teknoloji ve bilim devi haline gelmiş iki ülkesi olan Japonya ve G. Kore’nin yakaladığı başarı ivmesi pek çok ülke için de ilham oldu. İki ülkenin de uyguladığı yöntemler pek çok akademik çalışmanın da konusu oldu. Japonya bugünkü konumunu 19. Yüzyılın sonlarında başlattığı çağdaşlaşma sürecine dayandırırken, G. Kore’ninki ise daha yakın bir tarihe işaret ediyor.

G. Kore, toplam imalat sanayii üretiminde dünya sıralamasında 1970’de 47. sırada yer alarak Türkiye’nin oldukça gerisinde olmasına rağmen şu an bu sıralamada 5. sıraya kadar yükseldi. G. Kore 1960’lı yıllardan itibaren başarıyla uyguladığı stratejik ve seçici sanayi-teknoloji politikaları sayesinde teknoloji yoğun dünya markaları çıkarmayı başardı. Türkiye neden bu başarıyı gösteremedi, neden geride kaldığı sorusu sıkça sorulan bir soru. Pek çok neden sıralanabilir. Ancak burada en önemli sorun hiç şüphesiz Türkiye’nin 1960- 1980 dönemini darbeler ve siyasi istikrarsızlıklarla geçirdiğini gözden kaçırmamak gerekiyor. Bir yandan korumacı, bir yandan içeride üretimi destekleyen adımların atılmasına müsaade eden bir küresel konjonktür olmasına rağmen iç meselelerle harcanan bu süreçte bu alanda adım atılamadı. Aslında o dönemde Türkiye’de son derece kritik alanlarla geliştirilen bazı ürünler bu teknoloji yoğun sektörlere o tarihlerde de ne kadar önem verildiğini ortaya koyuyor.

İmalat sanayinde gerçeklestirilen Ar-Ge harcamalarının teknoloji düzeyine göre dağılımı, 2015-2022 Kaynak: TÜIK

Hayalden gerçeğe.

Örneğin; İlk Türk uçağı Vecihi K-6'nın 1924’te geliştirilme çabası orta koyuldu. Bunun yanı sıra 1961’de ilk yerli otomobil olan Devrim otomobili geliştirildi. 1970’lerde ilk yerli bilgisayarlar Uslu ve Boncuk için çalışmalar bir noktaya kadar ulaştırılabildi. Ancak sonuca varılamadı. Bu girişimler ne yazık ki o dönemde kamu otoriteleri tarafından destek bulamadı, bir anlamda bu projelerin arkasında güçlü bir siyasi irade olmadığı için hayata geçemedi. Doğu Asya ülkeleri ise, yapılan Ar-Ge çalışmalarının sonuçlarını almak için büyük bir sabır gösterdi. Bu ülkelerin çoğu bu kritik alanlarda ilk denemelerinde başarılı olamadı, ancak mücadeleyi bırakmayanlar sonunda başarıya ulaştı.

Japonya’nın kalkınmasının temelinde yatan en önemli faktörlerin başında geleneksel yapının üzerine taklit teknolojisini entegre etmesiyle veya uyum göstermesinde yatıyor. Japonya modern iktisadi faaliyetleri, geleneksel kurumlarla birleştirmeyi başararak batılılaşmadan da kalkınabileceğini gösterdi. Japonya gelişimini kültür-asker-taklit üçlüsünde geliştirdi. Eğitimde yaratıcı zekayı besleyen model benimsendi.

G. Kore bugünkü konumunu 2. Dünya Savaşı sonrasında başlattığı uygulamalarla elde etti. İki ülkenin de uygulamalarında dikkati çeken en önemli başlık Ar-Ge. Bu ülkelerde Ar-Ge harcamalarının GSYH’ye oranı yüzde 4,5-5 civarında. Türkiye’de ise bu oran yüzde 1,32 seviyelerinde. OECD ortalaması ise yüzde 2,4. Türkiye son yıllarda Ar-Ge’ye verilen destekler her ne kadar yüksek oranda artırılmış olsa da hala OECD ortalamasının altında. Ancak Ar-Ge desteklerinin miktarı ve oranları kadar bu desteklerin ne kadar etkin kullanıldığı da son derece önemli. Ar-Ge desteklerinin ne kadar verimli kullanıldığı, ne kadar patente dönüştüğünün ölçülmesi verilen destekler kadar büyük önem taşıyor.

Kalkınmanın itici gücü kamusal destekler

Japonya’da özel sektörün girmeye cesaret edemediği ya da yeterli sermaye ve tecrübesinin olmadığı alanlarda devlet eliyle bu yatırımlar gerçekleştirildi. Ulusal sanayi politikası benimsendi ve bu çerçevede her alanda yerli üretim desteklendi. Sanayileşme sürecine sonradan katılan Japonya önce, sanayileşmiş ülkelerden teknolojiyi ithal etti, sonra ithal ettiği teknolojiyi taklit etti. Ancak taklit ederken kültürel değerlerini kullandı ve bu sayede taklit teknolojisinde özgünlük elde etmiş oldu. Devlet teşvikleri ve yüksek Ar-Ge destekleriyle taklit edilen teknolojilerden daha verimli ve daha ucuza maledilen yeni teknolojiler geliştirdi. Bu sayede elde edilen yerli üretimdeki artış Ar- Ge desteklerinin daha fazla artmasına neden oldu.

Ar-Ge: Sabır

Japonya’nın Ar-Ge çalışmalarını aktif bir şekilde başlattığı dönem 19. Yüzyılın sonları. Ar-Ge desteklerinin meyvelerini aldığı dönem ise ancak 50 yıl sonrası. Türkiye’de bugün Ar-Ge destekleri 20 yıl öncesine göre çok daha yüksek seviyelerde, her üniversitede neredeyse bir teknopark bulunuyor. Buna rağmen Türkiye’de patent üretimi Japonya’nın, G. Kore’nin, Çin’in neden hala gerisinde? Nedeni bu soruyu çok erken soruyor olmamızda. Ar-Ge çalışmalarının en önemli özelliği uzun yıllar bu çalışmaların sürüp meyvelerinin sonradan toplanmasında. Zira o sabırlı olunması gereken zorlu süreç atlatıldıktan sonra patent üretimi adeta bir sıçrama gösteriyor. Türkiye’de son birkaç yıldır bunun sinyalleri gelmeye başladı. Türkiye’de yüksek teknoloji ürün üretiminin payı belki hala çok düşük seviyelerde olabilir ancak imalat sanayideki büyüme hızının çok çok üzerinde bir büyüme hızı gösteriyor.

Ar-Ge harcamasının GSYH içindeki payı, 2009-2022 Kaynak: TÜIK

Ar-Ge destekleri yüksek maliyetli olmasının yanında yüksek risk de içeriyor. Bu nedenle de bu tür yatırımları ancak büyük ölçekli işletmeler yaparken, küçük işletmeler ise geride kalıyor. Devletin verdiği Ar-Ge destekleri onları bu yatırımları yapmaya teşvik ediyor. Böylece büyük ölçekli işletmeler Ar-Ge’ye daha fazla pay ayırarak verimliliklerini artırarak daha avantajlı konuma geçiyor. Sürdürülebilir, sağlıklı ekonomik büyüme ve kalkınmanın en önemli unsuru teknolojik gelişme iktisat politikalarının en önemli bacağı olarak kabul ediliyor.

Türkiye’nin Ar-Ge gücü

Türkiye’de Ar-Ge Merkezleri. Kaynak: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

Türkiye’de şu anda 1.291 Ar-Ge merkezi faaliyet gösteriyor. Bu merkezlerde çalışan personel sayısı 81.501 düzeyinde. Bu merkezlerde 59.182 proje tamamlanmış durumda, devam eden proje sayısı ise 15.347. Patent sayısı ise 35.914, tescil edilen patent sayısı ise 12 bin 68. Başvuru halinde olan patent sayısı ise 23 bin 846. Türkiye’de yabancı ortaklı Ar-Ge merkezi sayısı ise 228. Türkiye’de 1.291 Ar-Ge merkezlerinin faaliyet gösterdikleri sektörlere bakıldığında başı 170 merkezle makine ve teçhizat imalatı çekiyor. Bunu otomotiv yan sanayi, yazılım ile bilgisayar ve iletişim sektörleri takip ediyor. Türkiye’de Ar-Ge harcaması 2022 yılı itibarıyla 198 milyar 670 milyon TL’ye yükseldi. (Ar-Ge harcamaları kümülatif olarak hesaplanmaktadır.) Ar-Ge harcamalarının GSYH içerisindeki payı ise 2022 yılında yüzde 1,32 oldu. Bu oran 2021 yılında ise yüzde 1,40 seviyesindeydi. 2009 yılında Ar-Ge harcamalarının payı yüzde 0,80 iken 2021 yılında bu oran yüzde 1,40 ile zirveye ulaşmıştı. 2022 yılında ise yüzde 1,32’ye geriledi.

Türkiye’de Ar-Ge Merkezlerinin Sektörel Dağılımı. Kaynak: Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı

İstihdamı dönüştürebilmek kritik önemde

Üretimin teknolojik dönüşümünde en sık yaşanan sorun istihdam açığı. Bu alanda yetişmiş eleman eksiği, gelişmeyi de sınırlayan önemli bir faktör. Japonya, G. Kore ve Çin, hatta son zamanlarda çok fazla tartışılan Çin’in bu konuda geliştirdiği çözüm, teknolojik alanda daha gelişmiş olan ülkelere eğitim amaçlı gençleri göndermesi oldu. Ya da bu ülkelerden istihdam edilmek üzere mühendis, yabancı uzman ve eğitmen getirip onlara kurum içi eğitimler verilmesini sağladı. Türkiye’de de bir süredir benzer çalışmalar artış gösterdi. Teknoloji eğitimleri ilkokullara kadar indi, üstün zekalı çocuklara özel eğitim veren BİLSEM’ler açıldı(Bilim Sanat Merkezi), Türkiye Teknoloji Takımı Vakfı ve Türkiye Uzay Ajansı kuruldu, TÜBİTAK çocukların ve gençlerin teknolojiye ilgisini artırmak için pek çok uygulama hayata geçirildi. Özel ve kamu kurumlarında eğitimler artırılırken, yarışmalar da düzenlenerek bu alana ilginin artırılması amaçlandı. Artık somut çıktılarının da alınmaya başlandığı bir sürece girilmeye başlandı. Savunma sanayi, yazılım, bilişim alanlarında oluşan istihdam açıkları bu çalışmalarla kapanıyor. Hatta bu alanda eğitim alan öğrenciler artık uluslararası şirketlerde üst düzey konumlarda yer almaya başladı. Ve kimisi Türkiye’ye dönerek edindikleri eğitimleri ve mesleki tecrübelerini yerli şirketlere aktarmaya başladı.

Üniversite – sanayi işbirliği

Uzunca yıllardır Türkiye’de tartışılan üniversite-sanayi işbirliği alanında önemli çalışmalar yürütülüyor. Pek çok üniversitede kurulan teknoparklar özel işletmelere kapılarını açtı. Bu parklarda görev alan öğrenciler ve mühendisler sanayi ile işbirliğine girerek yüksek katma değerli ürünler geliştirirken bir yandan var olan ürünleri inovatif çalışmalarla daha üstün ve rekabetçi hale getiriyor. Japonya, G. Kore ve Çin’in de yüksek katma değerli ürün geliştirmesinde üniversite sanayi işbirliği önemli bir yere sahipti.

İthal ikame ürünlere verilen destekler

Japonya, G. Kore ve Çin teşvik politikasıyla, en çok ithal edilen ürünlerin ikamesini gerçekleştirerek kritik alanlarda dışa bağımlılıktan kurtulmayı başardı. Türkiye’deki teşvik politikası da buna göre revize edildi. Son dönemdeki teşvik politikalarında yüksek katma değer oluşturan ve ithal ikame ürün üretimi ayrımı yapılıyor. Hatta bu ayrım sektörlerden ürün bazlıya kadar indirilmeye başlandı. Yani artık daha nokta atışı destekler veriliyor. Bu da ülke kaynaklarının daha verimli kullanılmasını sağlıyor. Süper teşvikler olarak yaklaşık 6 yıl önce düzenlenen teşviklerde de bu politika benimsendi. Türkiye’nin en çok dışa bağımlı olduğu ürünler belirlendi ve bu ürünlere yönelik teşvik sistemi uygulandı. Ancak burada kritik nokta şu ki, bazı ürünlerin yerli üretimi rantabl olmayabilir. İşletmede “temel yetenek” olarak geçen konu tam da bunun karşılığı. Gümrük vergilerinin artırılması, kamu alımlarında yerli ürünlere yönelik verilen destekler de ithal ikame ürünlere verilen diğer destekler olarak hem Türkiye’de hem de pek çok ülkede uygulanıyor. Japonya’da ithal ürünlerin ikamesinin üretimini destekleyen toplumsal bir de önemli bir ayrım var. Japon toplumu için kendi malları her zaman en üst seviyede görülüyor. Kendi ürünlerinin fiyatları ithal ürünlerden daha yüksek olsa bile, Japonlar yine de kendi ürünlerini tercih ediyor. Yani Japon toplumu tam bir “reaksiyoner milliyetçilik” eğilimi gösteriyor. Bu da ithal ürünlerin ikamesinin üretimini kolaylaştıran temel bir unsur.

Japonlar toplumsal faydayı, bireysel çıkarlarının üzerinde görüyor. Pek çok ülkede ise bunun tersi bir tablo var. Bireyler, kendi çıkarlarını toplumsal faydanın üzerinde tuttukları için pek çok ülkede ithal ürünlere karşı rekabet fiyat avantajı yoksa zor hale gelebiliyor.

Teknoloji şirketleri nasıl desteklendi?

G. Kore 1980’den sonraki hızlı kalkınmasını teknoloji şirketlerinin hızlı yükselmesine borçlu. G. Kore’de teknoloji şirketlerine 4 temel alanda destekler verildi. Bunların başında vergi indirimleri geldi. Bu şirketlerin ürünlerine uygulanan vergi indirimleriyle fiyat avantajı sağlandı. Öte yandan şirketlerin vergi yükleri hafifletildi, maliyetlerinin düşürülmesine destek verildi. Diğer yandan şirketlere ucuz kredi verilerek yatırımları desteklendi. Yatırımlar için arazi, inşaa ve ekipman desteği verildi. Şu an Türkiye’de de gerek teknoloji şirketlerine gerekse yüksek katma değer oluşturan pek çok sektöre benzer destekler veriliyor.

Japonya’nın kalkınmasında önemli bir faktör de bürokratlar oldu. Bürokratlarla şirketler birlikte çalıştı. Bürokratlar şirketlerin hangi yatırımları yapacağı ve nasıl yapacağı noktasında yol gösterdi. Hatta yol göstermekle kalmadı asıl karar vericiler onlardı. Belki bugünkü demokrasi anlayışından uzak bir görüntü verebilir bu uygulama ama belirlenen bu bürokratlar ülkenin kalkınmasını önceleyen isimlerdi. Bürokratlar şirketlerin hangi alanda yatırım yapacaklarına karar verdikten sonra o alanda kamu desteklerinden faydalanmalarını sağlıyordu. Bu süreçte şirketler belki çok karlı işlerden bir süre uzak durdular, kazandıklarını Ar-Ge’ye yatırarak sancılı bir süreç geçirdiler ama sonunda teknolojide dünya devlerinin doğmasını sağladılar.

Türkiye’nin “Milli teknoloji” hamlesi

Türkiye küresel rekabet gücünü artırmak ve teknolojide dışa bağımlılığını ortadan kaldırmak amacıyla “Milli Teknoloji Hamlesi” yaklaşımıyla politikalar yürütüyor. Bu alanda yürütülen politikaların ilk başarılı örneği savunma sanayi projeleri oldu. Bu sayede Türkiye’nin savunma sanayide dışa bağımlılığı önemli ölçüde azaldı. Yerlilik oranı yüzde 20’lerden yüzde 80’ler düzeyine yükseldi. İnsansız hava araçları, füze, radar sistemleri ve uydular gibi pek çok alanda yeni teknolojiler geliştirdi. Savunma sanayiinin elde ettiği başarı diğer sektörlere de örnek oldu.

Türkiye’nin inovasyon görünümü

Küresel inovasyon endeksinde ülkelerin skoru.

Küresel İnovasyon Endeksi ülkelerin gelişim düzeylerine göre Ar-Ge ve inovasyon performansı ortaya koyduklarını gösteriyor. 7 temel parametre üzerinden yapılan analizde en yüksek skoru 67,6 ile İsviçre gösterdi. İsviçre’yi İsveç, ABD, Birleşik Krallık takip etti. En yüksek performans sergileyen ilk 50 ülke arasında Türkiye en yüksek performans gösteren 39. ülke oldu. Türkiye en yüksek performans gösteren ülkeler sıralamasında 37. Sırada yer almıştı. Türkiye’nin 2023’teki performansı bir önceki yıla göre gerilese de 2013 yılından bu yana pozitif yönde bir iyileşme oldu. Zira Türkiye’nin Küresel İnovasyon Endeksinde 2013 yılındaki sırası 68’di. Küresel inovasyon endeksi; kurumlar, insan kaynağı ve araştırma, altyapı, pazar derinliği, iş ortamı derinliği, know-how ve teknoloji çıktıları ve yaratıcı çıktılar olmak üzere 7 başlıkta değerlendirme yapılıyor. Türkiye’de Ar-Ge desteklerinin 15 yıl öncesine göre büyük bir artış göstermesine rağmen ihracatçı firmaların bu alana yeterli yatırım yapmamasının nedeni olarak desteklerin yetersiz olması görülüyor. TİM’in hazırladığı İnovasyon ve İhracat Raporu’na göre anket yapılan firmaların yüzde 72,58’i teşviklerin ve desteklerin yetersiz olduğu görüşünde. Firmaların yüzde 56,45’i yaşadıkları maliyet baskısını rekabette dezavantaj yaşatan bir sorun olarak görüyor.

İnovasyon yatırımları yapanlar dünya markası olmayı başardı

Murat Kolbaşı.

Türkiye’de ihracat yapan şirket sayısı 100 bine yaklaşırken kendi markasıyla ihracat yapan firma sayısı ise sınırlı. Bu markalar içerisinde inovasyon ve tasarımı gerçekleştirenler ise küresel ölçekte rekabet gücü elde etmeyi başardı. Bu markalardan biri olan Arzum’un Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı, küresel ölçekte elde ettikleri başarıyı hem ürün hem de hizmet alanında gerçekleştirdikleri inovatif ilklere ve yatırımlara bağlıyor. Ar-Ge, tasarım, ürün çeşitliliğine her zaman önem verdiklerinin altını çizen Kolbaşı, hedef pazarlardaki kullanıcı beklentileri ve ihtiyaçlarını çok iyi analiz ettiklerini belirtiyor. Bu ihtiyaçlara yönelik de ciddi yatırımlar gerçekleştirdiklerinin altını çizen Kolbaşı, ürüne göre pazar değil pazara göre ürün geliştirdiklerini vurguluyor. Kolbaşı bunun yanında, dünyanın birçok ülkesinde hem fiziki hem de online satış kanalları kurarak tüketicilerin rahatça ulaşmasını sağladıklarına dikkat çekiyor. Orka Grup Yönetim Kurulu Başkanı Süleyman Orakçıoğlu ise, başarının temelinde insan yattığına vurgu yapıyor, kalite, konfor, fonksiyonellik ve tasarımdan bir an bile ödün vermediklerinin altını çiziyor. Orakçıoğlu, gelinen noktada erkek giyimde değişimin ve gelişimin öncüsü olduklarını belirtiyor. Global moda endüstrisinde sürdürülebilirlik ve dijitalleşme odaklı büyümenin her yıl katlanarak devam ettiğine vurgu yapıyor.

Dünyaya açılanlar hangi zorluklarla karşılaşıyor?

  • Türk ihracatçılarının dünyaya açılırken karşılaştıkları en büyük zorluk, global ve yerel markalarla rekabet.

Murat Kolbaşı da Arzum olarak dünyaya açılırken karşılaştıkları en büyük zorluğun bu olduğuna dikkat çekiyor. Kolbaşı ilk yıllarda karşılaştıkları zorluğu aşmak için izledikleri stratejiyi şöyle anlatıyor; “Yeni bir marka olarak pazara girdiğinizde kendinizi, ürün kalitenizin yanı sıra hizmet, servis sonrası garanti, kullanım ömrü, yedek parça bulunabilirliği ve tamir gibi birçok konuda kanıtlamanız, kullanıcıların her anlamdaki ihtiyacına, kafalarındaki her soruya cevap vermek zorundasınız. Yine pazarda kalıcı olduğunuzu da kullanıcılara anlatmak zorundasınız. Bugün 58 yıllık geçmişimizle yeni bir pazara girdiğimizde bu zorlukların hiçbiri ile karşılaşmıyoruz. Dünya genelinde tanınırlığımız, yüksek hane penetrasyonumuz sayesinde yeni pazarlarda kısa süre içinde istikrarlı bir konuma yükseliyoruz.”

Süleyman Orakçıoğlu.

Orka Grup Başkanı Süleyman Orakçıoğlu, Damat Tween ve D’S Damat markalarıyla artık dünyanın her yerinde olduklarını vurguluyor. İtalya’dan Avusturya’ya, İspanya’dan Dubai’ye, Rusya’dan Güney Afrika’ya dünyanın 82 ülkesinde 400’ü aşkın mağazada erkek giyimde dünyanın sayılı markaları arasında olmayı başardıklarını belirtiyor. Orakçıoğlu, inanç, özgüven ve çok büyük bir emek ve ekip ruhuyla bu noktaya geldiklerini belirtiyor.