Necmettin Erbakan ve ekonomi

HABER MASASI
Abone Ol

Milli Görüş lideri, 54. Hükümetin Başbakanı Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle yad ediyoruz. Yaptıklarından, hizmetlerinden, eserlerinden, yetişmesine vesile olduğu öğrencilerinden, zihniyetinden Allah (C.C.) razı olsun. Bizler de şahidiz ve kendisinden razıyız. Necmettin Erbakan çok başarılı bir ilim insanı, parlak bir akademisyen, İslam inancı ve Allah rızası yolunda hayatını adamış bir mümin, parlak bir mühendislik ve proje zekası olan biri, milli görüşün ve adil ekonomik düzenin savunucusu, bir siyasi hareketin lideri, bir devlet adamı, başbakan, müşfik bir eş, aile babası. Ve 27 Şubat 2010’da bu dünyadaki hizmetlerini tamamlayıp Hakk’ın rahmetine kavuştu. Allah mekanını cennet eylesin.

Necmettin Erbakan salt bir teorisyen değildi. Mühendislik alanındaki bilgi ve tecrübesini daima ekonomi alanı ile birleştirmek istedi. Bunun için sürekli projeler geliştirdi, çalıştı. Çünkü dünyanın en gelişmiş, milli geliri en yüksek ülkelerine bakıldığında, mühendislik-metal-otomotiv ve son 20 yıldır da bilişim sektörlerinin güçlü olduğu ülkeler oldukları görülecektir.

Necmettin Erbakan, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde eğitim, akademisyenlik ve Almanya-Aachen Teknik Üniversitesi’ndeki akademik araştırmaları sonrasında Türkiye’ye döndüğünde, 1956’da çok ortaklı bir girişim niteliğinde, Türkiye’nin ilk dizel motoru olan Gümüş Motor fabrikasının kurulmasına öncülük etti. Daha sonra bu fabrika Pancar Motor ismiyle uzun yıllar hizmet etmiştir. 1960-1961 döneminde Türkiye’nin ilk yerli otomobili olması tasarlanan Devrim otomobilini geliştirmede çok önemli katkılar yaptı. Ancak ülkemize ithalatı yapılan yurtdışı otomobil firmalarının yüksek lobi gücü ve yurtiçindeki “biz bir şey üretemeyiz, ithal edelim” ezik zihniyetin iş dünyasındaki, siyasetteki, bürokrasideki ve medyadaki işbirlikçileri Devrim Otomobili projesini rafa kaldırtıp yok ettiler.

Necmettin Erbakan, ülkesinin ve halkının kalkınmasının, ancak ekonomide güçlü olmak ve bunun için de Ankara’da etkin olmak gerekliliğini anlayarak Ankara’ya yerleşti. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB)’nin önce genel sekreteri, 1968’de de Yönetim Kurulu Başkanı seçildi. Ancak sahip olduğu milli ve manevi değerleri önceleyen zihniyeti, hedefleri ve aile yaşantısı, TOBB içindeki karşıt grupları harekete geçirdi ve o zamanki siyasi iktidarın (Başbakan Demirel ve Adalet Partisi hükümeti) baskılarıyla TOBB Başkanlığından ayrılmak zorunda kaldı.

Artık Erbakan için çetin mücadele yılları başlamıştı. Necmettin Erbakan Türkiye ve İslam dünyası için, halk için hizmet etmenin, güçlü ve gelişmiş bir ekonomiye sahip olmanın, ancak siyasi alanda güçlenerek, projeleri, ekonomik reformları uygulayarak mümkün olacağına kanaat getirmişti. Böylece 1969 yılındaki milletvekilliği genel seçimlerinde Konya’dan bağımsız milletvekilliği adaylığını ilan etmişti. Konya’da seçim çalışmalarını yürütürken, bir vatandaş kendisine “Hocam, iyi de bir çiçekle bahar olmaz ki!” dediği zaman, Erbakan kendisine “Aziz kardeşim, unutma! Her bahar bir çiçekle başlar” şeklinde veciz ve unutulmaz bir cevap vermişti. Erbakan Hoca 1969’da bağımsız milletvekili seçildi. Ancak TBMM’ye girdiği zaman, siyasette bir kitle partisi konumunu elde edince ve iktidar olunca, hedeflerini gerçekleştirebileceğini anladı. Bir grup arkadaşı ile beraber 1970’de Milli Nizam Partisini kurdular. Milli Nizam, halkın arasında teveccühle karşılanmıştı. 12 Mart 1971 Muhtırası ile Süleyman Demirel’in Adalet Partisi hükümeti istifa etmek zorunda kalmıştı. Bu olağanüstü dönemde, 27 Mayıs darbecilerinin kurduğu Anayasa Mahkemesi Necmettin Erbakan’ın kurduğu ilk parti olan Milli Nizam Partisini laikliğe aykırı faaliyet içindeymiş gibi sudan bir gerekçeyle kapatmıştı.

Necmettin Erbakan ve arkadaşları bu defa 1972’de Milli Selamet Partisi’ni kurdular. 1973’de yapılan genel seçimlerde TBMM’de grup kuracak güçlü bir temsile sahip oldular. Ve Bülent Ecevit’in Başbakanlığındaki CHP-MSP koalisyon hükümetine koalisyon ortağı oldular. Erbakan ilk defa siyaset yoluyla iktidar ortağı olmuş ve projelerini programlarını uygulama fırsatı yakalamıştı. Ancak iki parti arasındaki temel siyasi görüş ve zihniyet farklılıkları, bu koalisyon hükümetinin 1 yıldan kısa sürede yıkılmasına yol açacaktı. Bu dönemin en hayırlı kararı, Başbakan Yardımcısı Necmettin Erbakan’ın zorlaması ve cesaretiyle dirayetiyle hükümetin Kıbrıs’taki Rum-Yunan darbesi ve katliamlarına karşı 20 Temmuz 1974 sabahı Kıbrıs Barış harekatını başlatması ve çok kısa sürede adanın kuzeyinde Kıbrıs Türkleri için güvenli bir bölge ve devlet tesis etmeyi başarması olmuştu. Başbakan Ecevit’in medya desteği ile Kıbrıs’taki başarıyı sahiplenmesi ve bunu tek başına iktidara çevirmek için erken seçimi zorlama gayesiyle koalisyon hükümetini yıkması, Necmettin Erbakan ve Milli Selamet Partisi için yeni bir yol arayışını beraberinde getirdi.

Böylece Süleyman Demirel’in başbakanlığında, Adalet Partisi, Milli Selamet Partisi, Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nden oluşan dörtlü-Milliyetçi Cephe hükümetleri kuruldu. 1975-1977 sonu arasındaki 3 yıl boyunca iktidarda kalan Milliyetçi Cephe isimli iki hükümette Necmettin Erbakan Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Siyasi ve sosyal zihniyet olarak birbirine yakın, ve 1976-1980 yılları arasındaki sağ-sol çatışmaları ve anarşik olayların yoğun olduğu buhranlı dönemde, merkez sağı temsil eden bu hükümetler döneminde Necmettin Erbakan ekonomi üzerinde etkiliydi. Bir Makine Mühendisliği profesörü olarak, ülkeyi gerekli sanayi yatırımları ve fabrikalar ile donatarak, ağır sanayi hamlesini gerçekleştirmek, metal-makine-otomotiv-maden-tekstil alanlarındaki sanayi yatırımlarını yapmak için Erbakan kolları sıvamıştı. Bu ağır sanayi hamlesi için 200 fabrika projelendirildi. O zamanlar Türkiye’nin nüfusu 36 milyon civarıydı. Bu fabrikaların temelleri hızlıca atılmaya başlandı.

Türkiye’deki sol, laikçi, “yaptırmayız, istemeyiz” zihniyetinin temsilcisi siyasi hareketler ve medyadaki uzantıları, aynı bugün olduğu gibi, o zaman da Erbakan, partisi ve attığı fabrika temelleri ile dalga geçiyorlar, alay ediyorlar ve iftiralar atıyorlardı. O zamanki gazete manşetlerine bakılırsa, bugüne de ayna tutacaktır. Ama Erbakan yılmadı, 3 yıllık hükümet döneminde 200 projeden en az 70’inin temelleri atıldı ve çalışmaya başladı. Türkiye’nin sanayileşmesine hizmet etti. Yıllar sonra MÜSİAD Genel Başkanı olduğum 2004-2008 arasındaki yıllarda Anadolu gezilerimde, Erbakan’ın vizyonu ile kurduğu ve açtığı yatırımları, fabrikaları görmekten mutluluk duyarken, Türkiye’deki yaptırmayızcı-istemezükçü zihniyetin halkımıza ve ülkemize ne kadar çok zararlar verdiğini görmekten hicap duydum. Motor, makine, takım tezgahları alanında Tümosan, Taksan, Tezsan, Erzurum-Tortum Tekstil, Mardin-Mazıdağ Fosfat fabrikaları, Seka Balıkesir-Giresun gazete kağıdı fabrikaları, vs. gibi 70 kadar dev sanayi tesisleri o dönemin eseridir.

Daha sonra 1977 sonunda CHP’nin çirkin bir yöntemle İstanbul-Güneş Motel’deki milletvekili transferleri sonucu azınlık hükümeti kurması, Türkiye’de 1978 ve 1979 yılları boyunca korkunç kuyruklar, yokluklar, ekonomik kriz ve yıkım dönemini başlatmıştı. Bizim de lise yıllarımız o kuyruklarda gece yarısı başlayarak saatlerce bekleme ve okul eğitimi arasında geçmişti. 1979 yılında bütün kış boyunca İstanbul-Bakırköy’de yakıtsız buz gibi bir okulda eğitim yapmıştık. Bu süreç 2 yıl sonra bitti. Demirel 1979 Aralık’ta azınlık hükümeti kurarken, Erbakan hükümet dışında kalarak destek vermişti. Bu dönemde Türkiye’de ekonomide serbestleşmenin, dış ticarette ihracata dayalı büyüme modelinin ve devletin ekonomideki ağırlığını azaltmanın dönüm noktası olan “20 Ocak 1980 Kararları” Demirel-Özal ikilisi tarafından alınmıştı.

Daha sonra 12 Eylül 1980 darbesi geldi. 1983 Kasım’da yapılan genel seçimler ile çok partili siyasi hayat yeniden başlamış, Özal’lı Anavatan Partisi’nin özellikle ilk 4 yıllık döneminde ekonomide serbestleşme-haberleşme-otoyollar ve enerji alanlarındaki büyük icraat dönemi gerçekleşmişti. Bu arada, Erbakan, Demirel, Türkeş ve Ecevit 1987 sonbaharında yapılan halkoylamasına kadar siyasi yasaklı kaldılar. Halkoylaması sonucunda siyasi yasaklar kalkınca, Necmettin Erbakan, arkadaşlarının kurduğu Refah Partisinin başına geçti. Ekim 1991’de yapılan seçimlerde MHP ve İDP ile ittifak yapıp yüzde 17 oy aldı. Meclis’te güçlü bir muhalefet haline geldi. 1990’lı yılların başlarında bütün dünyada ve Türkiye’de İslami değerler ve akımlar güçlenirken, ve de Türkiye’nin 1990’larda 10 tane koalisyon hükümetlerinin kurulduğu, ekonomik krizlerin, yolsuzlukların diz boyu olduğu o dönemde, Refah Partisi ve Erbakan bir kurtuluşun adresi olarak görülüyordu. Önce 25 Mart 1994’de başta İstanbul’da Recep Tayyip Erdoğan ve Ankara’da Melih Gökçek’in Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmeleriyle ve Refah Partisi aldığı yüzde 19 genel oyla, Türkiye’de birinci parti olarak mahalli seçimleri kazanmıştı. Halkın gönlünü kazanan, halk için çalışan, halka ve şehirlere çok sayıda sayısız eserler inşa eden Refah ve hizmet belediyeciliği yaklaşan merkezi iktidarın müjdesini veriyordu.

Necmettin Erbakan 1980’li ve 1990’lı yıllarda “adil ekonomik düzen” vadediyordu. İnsanlar arasında hak ve adaleti, eşitliği gözeten, verginin asgari düzeyde ve gelir düzeyine bağlı olarak adil şekilde alınacağı, faizin olmayıp, tasarrufların yatırımlara ve üretime kanalize edilerek, faiz maliyetinin olmayacağı “adil düzen” kitlelerin umudu olmuştu. Erdoğan ve Gökçek’in İstanbul ve Ankara’daki parlak belediyecilik hizmetleri ve yeni iktidar umudu, Aralık 1995’de yapılan milletvekili seçimlerinde Refah partisini yüzde 21,5 ile birinci parti ve Necmettin Erbakan’ı da 30 Haziran 1996’da kurulan Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi koalisyon hükümetinin, 54. Hükümetin Başbakanı yaptı. Tansu Çiller’de Başbakan Yardımcısı olmuştu.

O zamanlar MÜSİAD’ın Genel Sekreteriydim. Siyaset, ekonomi, medya ve bürokrasi alanındaki gelişmeleri yakından takip edebiliyordum. Necmettin Erbakan, güçlü medya, güçlü STK’ların kurulmasına gelişmesine çok önem verirdi. 1994’deki mahalli seçimlerdeki başarısından sonra, iş dünyası Erbakan ve Partisi ile daha yakın temas kurmuştu. Ağustos 1995’de işadamı Halis Toprak’ın İstanbul Yeniköy’deki evinde, Sakıp Sabancı ve Erdoğan Demirören öncülüğünde, MÜSİAD yönetiminden bazı işadamları da dahil, geniş bir iş dünyası ile istişare buluşması yapılmıştı. Erbakan “iş dünyası bizden korkmasın, bizimle ülke ekonomisi daha çok gelişecek” derken, söz alan işadamları da “sizin iktidara geleceğinizi görüyoruz. Sizinle çalışmaya hazırız” mesajı vermişlerdi.

Erbakan başbakanlığındaki 54.hükümet görevde kalabildiği 11,5 ayın ilk 6 ayında başarılı bir icraat ortaya koymuştu. O yıllarda iki ve üç haneli enflasyon vardı. 1974-2003 yılları arasındaki 30- yıllık dönem yüksek enflasyon, devalüasyonlar, artan kamu bütçesi açıkları ve yükselen kamu borçlanması dönemiydi. Erbakan hükümeti kamu memur ve işçilerine yüzde 65 maaş zammı verdi, çiftçilere aynı oranlarda ürün destek fiyatları açıkladı. 1991’in başından beri hızla artan kamu bütçe açıkları, KİT açıkları ve yüksek kamu borçlarına çare bulmak için Erbakan hükümeti yeni gelir kaynak paketleri açıkladı. Ayrıca kamu tek hesabı, ya da havuz sistemi adıyla, kamu kuruluşlarının gelir ve gider kalemlerinin ortak bir kamu tek hesabından yapılmasını öngören bir model geliştirip uyguladı. Sonuçta o bir yıllık iktidar sürecinde, kamu borç faizleri, enflasyon, bütçe açığı azalmaya başladı. Kamu borcu artmadı. Hatta Aralık ayında 1997 kamu bütçesi TBMM’de görüşülürken, “denk bütçe” hedefi ortaya konulmuştu. Ama 28 Şubat post-modern darbesi Refahyol hükümetinin 18 Haziran 1997’de istifasını getirdi.

Diğer taraftan, Erbakan koyu bir anti-emperyalistti, kapitalist batıl hakim düzenin tüm dünyayı ve özellikle Müslüman halkları ezdiğine inanıyordu. Bu nedenle, İslam ülkeleri arasında önce siyasi yakınlaşmanın ve ardından ekonomik bütünleşmenin sağlanması gerektiğine inanıyordu. Ekonomide İslam Ortak Pazarı, ortak para birimi İslam dinarı, askeri savunma bloku İslam Savunma Birliği fikirlerini savunuyordu. Refahyol hükümetinin daha ikinci ayında, benim de yeraldığım, İran, Pakistan, Malezya, Singapur ve Endonezya’yı kapsayan ilk dış gezisini Uzakdoğu ülkelerine yaptı. İki ay sonra Mısır, Libya ve Nijerya’yı kapsayan ikinci dış gezisini Afrika kıtasına yaptı. Dönüşte, en kalabalık ve coğrafyalarında ağırlık merkezi oluşturan 8-İslam ülkesinde D-8 Birliğinin (Gelişmekte Olan Ülkeler Birliği -8 ülke) kurulması fikrini ortaya attı. Aylar süren müzakereler sonucu 8-İslam ülkesi (Türkiye, Mısır, Nijerya, İran, Pakistan, Bangladeş, Malezya ve Endonezya) arasında bir D-8 Birliği 15 Haziran 1997 tarihinde İstanbul Dolmabahçe’de ülke liderlerinin attıkları imzalarla kurulmuş oldu.

Necmettin Erbakan ve Refah Partisinin gerek belediyelerdeki başarılı icraatları, gerekse merkezi hükümetteki ekonomide başarılı, dış politikada İslam ülkeleri, Ortadoğu, Asya ve Afrika’ya yönelik açılımları, başta ABD, AB ve İsrail’de hiç hoş karşılanmamıştı. Daha 1997 Ekim ayında, Refahyol hükümeti 3 aydır görevde iken, ABD’nin o zamanki Demokrat partili Dışişleri Bakanı Warren Christopher, dünyadaki birçok büyükelçilerine gönderdiği Memorandum’da, Refahyol hükümeti ve Erbakan’ın hem ABD hem de müttefikleri için tehlikeli olduğu ve mutlaka düşürülmesi gerektiği görüşünü bildiriyordu. Rahmetli Erbakan 2008 Şubat ayında kendisine yaptığım veda ziyaretimde, bu memorandumu bana bizzat kendisi göstermişti. Onların dışarıdan yüklenmeleri, ve içeriden laikçi-sol medya-sermaye-yargı-bürokrasi ve askeri çevrelerin işbirliği, ve siyasi muhalefetle de yapılan ayak oyunları, milletvekili transferleri gibi çirkin oyunlar, Milli Güvenlik Kurulunda Cumhurbaşkanı Demirel’in orkestra şefliğindeki 28 Şubat 1997 post-modern darbe muhtırası, hep birlikte sonuç verdi. Refahyol hükümeti Başbakanlığa Çiller’i getirmek ve Refahyol hükümetine devam etmek için 18 Haziran 1997’de istifa etti. Erbakan ve Çiller yeni hükümeti kurma görevini almayı beklerken, Demirel’in Mesut Yılmaz’ı görevlendirmesi ve birkaç gün içinde DYP’den 45 kadar milletvekilinin transfer pazarlıkları ile istifa ettirilmesi, Refahyol hükümetinin sonunu getirdi. Küresel batılı kapitalist düzen ve içeride onlarla beraber hareket eden Türkiye’deki müesses nizamın, sermaye, medya, askeri ve sivil bürokrasi ve üst yargı alanındaki temsilcileri, ve siyasi muhalefet hep birlikte topyekün operasyonla Necmettin Erbakan ve partisinin başarılı yönetimine 11,5 aydan fazla tahammül edemediler. Böylece 5,5 yıl sürecek ve AK Parti’nin 3 Kasım 2002’de tek başına iktidara geleceği döneme kadar devam eden acımasız bir zulüm ile “yasaklar-yolsuzluklar ve yoksulluğun” tavan yaptığı 3-Y dönemi başlamış oldu.

Erbakan’ın partisi Refah Partisi Ocak 1998’de Anayasa Mahkemesi tarafından kapatıldı. Hoca ve arkadaşları siyasi yasaklı oldu. Ardından kurulan Fazilet Partisi de Haziran 2001’de Anayasa Mahkemesince kapatıldı. Hemen Saadet Partisi kuruldu. Bu arada Erbakan’la beraber yol arkadaşlığı yapan bir grup siyasiler de Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığında AK Partiyi (Adalet ve Kalkınma Partisi) 14 Ağustos 2001’de kurdular. 28 Şubat dönemi (Temmuz 1997-Ekim 2002), ekonomide Cumhuriyet tarihinin en büyük krizleri olan 1999 (ülke ekonomisi yıllık yüzde 3,4 oranında küçüldü) ve 2001(ülke ekonomisi yıllık yüzde 6,0 oranında küçüldü) ekonomik krizlerinin yaşandığı, 4 kamu bankasının içinin boşaltılması ve 25 özel bankanın içinin soyulmasıyla toplam 53,5 milyar dolarlık banka iflasları, milli gelirin dibe vurması (kişi başına milli gelir1990’da 3.200 dolar iken, 10 yıl sonra 2001’de 2.184 dolara düşmüştü), halkın, dindar insanların üzerinde eğitimde, kamuda, iş hayatında, medya, STK’lar ve sosyal hayattaki zulüm derecesindeki ağır baskılarıyla, yasaklarıyla halkımızı inim inim inletmişti.

Bununla beraber, Necmettin Erbakan’ın hayatı boyunca şahsına, ve kurduğu 5 siyasi partiye, Erbakan’ın temsil ettiği değerlere acımasızca saldıran, en olmadık yalanlarla iftiralarla Erbakan’ı ve partisini yıpratmaya yok etmeye çalışan laikçi-sol siyasi anlayış, onların görsel ve yazılı medyadaki aparatları, son 18 yılda Necmettin Erbakan’ın bütün vaatlerini, hayallerini gerçekleştiren Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarını bugün devirmeye ve yok etmeye çalışırlarken, ne yazık ki “dostlarımız” diyerek güya Erbakan’ın izinden gidiyoruz diyenlerle kol kola olmaya, onlardan payanda desteği almaya çalışıyorlar!

Erbakan; “milli ve yerli üretim dedi. Sivil idarenin hakimiyeti dedi. Halkın üzerindeki bütün baskılar kalksın, eğitim, çalışma, teşebbüs, düşünce, ifade, inanç hürriyeti tam olarak uygulansın dedi. Güneydoğu’da bölücü terörle mücadele ederken, temel insani halklar uygulanmalı dedi. Dış politikada batıya uydu değil, milli menfaatleri önceleyen, çok yönlü dış ilişkiler dedi. Güçlü ordu dedi, milli savunma sanayi ürünleri dedi. Enerji de yerli ve yenilenebilir enerji dedi. Tarımda, sanayide, hizmetlerde üreten Türkiye dedi. Halkın refahı artsın istedi. Tek haneli enflasyon ve faizlerin düşürülmesini hayal etti”. Erbakan’ın bütün bu hayalleri, vaatleri, 2003-2021 yılları arasında Recep Tayyip Erdoğan ve arkadaşları tarafından çok büyük ölçüde başarıldı. Erbakan, kendisinin yetiştirdiği öğrencilerinin, kendisinin ulvi hedeflerini gerçekleştirdiğini kısmen görebildi, 27 Şubat 2010 tarihinden sonra başarılanları ise göremeden Hakk’a yürüdü. Bununla beraber, Erbakan’ın ulaştırmaya çalıştığı Türkiye hayali ve hedefleri inşallah durmayacak ve yola devam edecek. Allah ondan razı olsun ve gani rahmet eylesin.