İhracat çok meşakkatli ama hedefi yakalamak zor değil
Türkiye ihracatı geçen yıl 143,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Önceki yılla kıyaslandığında, dolar bazında bu yüzde 8,7 düşüş anlamına geliyor. Ancak Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi "İhracatta düşüş yok, bu rakam kağıt üzerinde. Gerçekte parite ve gelişmeler lehimize. Üstelik, dünya ticaretinde önde gelen 71 ekonominin 53’ünden de daha iyi performans sergiledik. Normal şartlar dikkate alınsa aslında ihracatımız 170 milyar dolara çıkıyor" diyor.
Global ticaretin seyrine bakıldığında, fotoğrafın net olmadığı, belirsizliğin hakim olduğu görülüyor. Siyasi ve ekonomik riskler nedeniyle, yarın ne olacak sorusunun cevabının zor verildiği bir dönem yaşanıyor. İhracata dayalı büyüme modelini uygulayan Türkiye böylesi bir atmosferde 2023 hedeflerine doğru ilerliyor. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi; günübirlik yaşanan sorunlara rağmen, telaşa kapılmadan, olağanüstü bir soğukkanlılıkla Türkiye ekonomisinin büyümesine katkı sağlayan amiral gemisine, ihracatı yönetiyor. Kendisini en çok heyecanlandıran konu ise "Türkiye markası" ve Türk girişimcilerinin inovasyon ilgisi... Gerileyen dünya ticaretine rağmen, Türkiye ihracatında hedeflenen rakamlar gerçekleşecek mi? Cevap, "evet." Ancak neden ve niçinine de ayrıntılı bakmak gerek. Onun için TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi'nin açıklamaları önemli.
Kağıt üzerinde düşüş olsa da gerçek tam tersi
Küresel dış ticareti etkileyen olağanüstü bir gündem yaşanıyor. Miktar bazında ihracatımızda azalma yok; ancak tutar bazında da artış yok. Bununla beraber Türkiye, ihracattaki düşüşünü şubat ayında durdurdu. Bunu nasıl yorumlarsınız? Önce 2015 yılını özetlemek lazım. İhracat önceki yıla göre yüzde 8,7 düşüşle 143,9 milyar dolar oldu. Aslında düşüş gibi gözüken bir tablo var, kağıt üzerinde öyle gözüküyor, gerçek öyle değil. Baktığınızda ihracatımız 2015’te miktar endeksine göre yüzde 2 arttı. Birim değer endeksine göre ise yüzde 10,3 azaldı. Bu nereden kaynaklanıyor? Bunları bir inceleyelim. Sadece euronun değer kaybetmesi yok, bunun gibi bir sürü başka sebep de var. 2014'te parite 1.30-1,35'lerdeydi, 2015'te parite 1.10'lar seviyesine geldi. Sadece, dolar - euro paritesinden dolayı 12,5 milyar dolarlık gerçekte bir kaybımız olmayan, ama istatistiksel olarak kayıp gibi gözüken bir rakam oluştu. Baktığınızda sadece AB ülkelerine gerçekleştirdiğimiz ihracatta pariteden kaynaklı kaybımız 12,6 milyar dolar. Emtia fiyatları da etkili. Brend petrolün fiyatı. 110 dolarlardan 30 dolarlara geldi... Buradan da kaybımız 11 milyar dolar. Oysa miktar olarak baktığımızda biz yüzde 2 daha fazla mal ihraç etmişiz, rakam olarak 11 milyar dolarlık bir kayıp var. Bu sadece petrolde değil, çelikte, kalayda, bakırda, petrole dayalı bütün plastik mamüllerinde, diğer tarım ürünlerinde, hepsinde emtia olarak bir geriye gidiş oldu. Bunun dışında jeopolitik olarak Rusya, Suriye, Irak, Libya, Ukrayna gibi ülkelerden de yaklaşık 6,5 milyar dolarlık kaybımız var. Aslında bunların hepsini toplayınca, her şey aynı kalsa, kimyadaki normal şartlar örneği, ihracat 170 milyar dolara çıkıyor. Dünya ticaretinde önde gelen 71 ekonominin 53’ünden daha iyi performans sergiledik. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre, global ticaretten aldığımız pay yüzde 0,95; yüzde 1'e yaklaştı.
- Türkiye ekonomisinde ihracatın ulaştığı pay: %20
- İhracatın ithalatı karşılama oranı(2015): %69.5
'Suriye'de bir ateşkes olma ihtimali var?'
İhracat artışının kalıcı olarak devamı için ne tür önlemler alıyorsunuz?
Belki nisanda bir düşüş olabilir ama ihracat artışının biz tekrar ivmeleneceğini düşünüyoruz. Bunun da sebebi, geçen sene dolar euro arasındaki fark minimize olacak. Dolayısıyla pariteden kaynaklı ihracat kaybımızın 4-5 milyar dolar aralığında olmasını bekliyoruz. Petrol fiyatlarında şu anda hafif çıkış bile başladı, orada da olumsuz bir etki görmeyeceğiz. Biliyorsunuz, vizelerin kaldırılmasıyla ilgili müjde aldık, bunun öne çekilmesi sözkonusu. Bir neden de, geçen seneden beri devam eden, AB ile olan gümrük birliği anlaşmasının revize edilme ihtimali var. İran'ın dışa açılması bizim için ciddi bir avantaj. Suriye'de bir ateşkes olma ihtimali de var. İnşallah temenni ediyoruz, buradaki sıkıntılar bir an evvel azalır. Bunlara bakınca biz ümitsiz değiliz. Yüzde 1,5 hedef belirledik. Dünya dış ticaretinden yüzde 0,80 pay alıyorduk. 2015'te yüzde 0,95'i yakalamış durumdayız. 2018 yılına da yüzde 1,2 hedef koyduk, bunu yakalarsak, 2025'te yüzde 1,5'u yakalamak hiç de uzak hedef değil. Bu arada dünya ticareti 15,2 trilyon dolara geriledi, 3 trilyon dolarlık geriye gidiş var. Şimdi 2023 yılında dünya dış ticareti 25 milyon dolar olursa, yüzde 1,5’luk pay 375 milyar dolar yapar. Eğer biz 375'i de gerçekleştirirsek, aslında hedefi gerçekleştirmiş oluruz. Bir hedef koymak önemliydi, biz de hedefe doğru koşuyoruz.
Dünyada yaşanan olumsuzluklara rağmen; 2023 hedeflerine ulaşılacağını açıklıyorsunuz. Hedefi etkileyebilecek jeopolitik riskler konusunda nasıl bir hazırlık içindeyiz?
Van Gogh demiş ki, önce hayal ederim, sonra çizerim. Şu anda bu hayal sadece Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin hedefi değil, bütün Türkiye'nin hayali oldu. 2023 hedefimiz olan yüzde 1,5 paya giderek yaklaşıyoruz. 2015 yılında 7 ülke sorunluydu, jeopolitik risklerden kaynaklı ihracat kaybımız 6,5 milyar dolar oldu. İhracatın güçlü ve kalıcı olabilmesinin şartları var. Düşük maliyetli üretim yapmalısınız, katma değeri yüksek ürünlere yönelmesiniz. Ayrıca alternatif pazarlara ulaşımı kolaylaştırmalısınız. Bunlar için çalışıyoruz. Dubai ve İran'a Türkiye Ticaret Merkezi açıyoruz.
Avrupa ekonomisinde düzelme olacak
Gümrük Birliği'nin revize edilmesini talep ediyoruz, vize sorunları çözülecek gibi duruyor ve mülteci sorunu da ortada. Avrupa, ihracatçı için neden önemli?
Burada aslında çok önemli bir konuya parmak bastınız. Biz başından beri TİM olarak, AB ile anlaşmanın olumlu tarafını gördük ve destekledik. Bugün 150 milyar dolarlık ihracat rakamını yakaladıysak, Gümrük Birliği'ne girmemizin çok büyük katkısı oldu. Aynı şekilde Türkiye'ye gelen yabancı sermayenin de bunda çok büyük katkısı var. Olumsuz tarafları yok mu, tabii ki var. Ne mesela? O zaman yapılan anlaşmanın, Avrupa Birliği'nin serbest ticaret anlaşması yaptığı ülkelerle biz otomatik anlaşma yapmış olmuyoruz. Bizim de tekrar gidip onlarla tek tek ayrı müzakere edip, serbest ticaret anlaşması yapmamız gerekiyor. Şu an da o yüzden üç tane ülkeyle; Meksika, Cezayir ve Güney Afrika ile büyük sorun yaşıyoruz. Bizimle serbest ticaret anlaşması yapmaya yanaşmıyorlar. Bu ülkeler bize malını satarken, sıfır gümrükle gönderebiliyor, biz onlara mal satarken yüzde 30 - 40 -50, farklı farklı ürünlerde neyse vergi veriyoruz. Bunun olumsuz etkisini görüyoruz. Bu zamana kadar bunu gündeme getirdik. Hele şu andaki Trans-Atlantik Anlaşması (TTIP) bu bizi çok rahatsız eder. Bununla ilgili etki analiz çalışmaları da yaptırıyoruz. Gümrük Birliği'ni update edemez, serbest ticaret anlaşmaları otomatik olmazsa, çok büyük kayıplarımız olur. Otomatik olursa, bu 150 milyar dolarlık ihracatın, 300 milyar dolarlara çıkmasıyla ilgili bir takım çalışmalar yapılıyor ki, bu mümkün. Ki, az önce bahsettik 375 milyar dolar bu şekilde 500 milyar dolar olacak. Kaldı ki, AB neredeyse 50'den fazla ülkeyle serbest ticaret anlaşması yapmak istiyor. Bunların hepsiyle tek tek biz de yapmaya çalışsak, bazıları yapacak, bazıları yapmayacak, bu çok büyük sorun.
Trans-Pasifik Ortaklığı Anlaşması'nın (TPP) ekonomimize etki analizini de açıkladık. Dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 40’ını, dünya ticaretinin de yüzde 26’sını kapsayan; ABD, Kanada, Japonya, Avustralya, Brunei, Malezya, Yeni Zelanda, Vietnam, Meksika, Singapur, Peru ve Şili’den oluşan 12 ülke arasında ticaret bariyerlerinin azaltılmasıyla "yeni bir ekonomik blok" yaratma potansiyeli taşıyor. TTIP'in GB nedeniyle ülkemize olumsuz etkileri olabilir.
Gümrük Birliği'nin update edilmesiyle ilgili süreç başladı, çalışmalar sürüyor. Bunun bizim için anlamı çok büyük; AB pazarının ekonomik anlamda büyümesi demek bizim şuan yüzde 44,5’lik payla en büyük ihracat partnerimize ihracatımızın artarak, payın yüzde 50’lere gelmesi demek. 2008'de yüzde 50'nin üzerine çıkmıştı, krizle birlikte ihracatımızı çevre ve komşu ülkelere kaydırdık, AB'ye ihracatımız yüzde 39'lara düşmüştü. O zaman Türkiye'nin ekseni mi kayıyor diye tartışmalar olmuştu. Halbuki, eksenin kaymadığı ortaya çıktı. Biz şu anda Avrupa ekonomisinde düzelmenin devam edeceğini düşünüyoruz. AB’nin ithalatından aldığımız pay yüzde 1,21 ile tarihinin en yüksek seviyesinde.
Alternatif pazarlar ve kur riskine karşı önlemler
İhracat pazarlarımız da daralıyor. Nereye yükselirsek orada bir kriz çıkıyor. Ağırlıklı olarak euro ile mal satıp, dolar ile alış yapıyoruz. Euro riski ise uzun süredir gündemde. Kur riskine ilişkin, pazarlara ilişkin ihracatçı ne tür tedbirler alıyor?
İhracatı bazı insanlar çok basite alıyorlar. Neden 3 milyar dolar hemen 5 milyar dolara çıkmadı, denemez. İhracat gerçekten çok meşakkatli, zor bir iş. Piyasaya girmek, orada yer edinmek, orada rekabet edebilmek ve kalıcı olabilmek gerçekten çok zor. Ama heyetlerle devamlı, dünyanın dört bir tarafında çalışmalar yapıyoruz.
Öte yandan, 2015 yılında dolar ile gerçekleştirdiğimiz ihracat yüzde 47,3; bir önceki yıla kıyasla 0,1 puan geriledi. Euro ile gerçekleştirdiğimiz ihracat ise yüzde 44,7 ile 0,3 puan arttı. İhracatçı da önlemini alıyor. İhracatçı eğilim araştırmamıza göre; çeşitli finansal metotları kullanarak döviz kurlarındaki dalgalanmaya karşı, ihracatçılarımızın kendilerini koruduklarını görüyoruz.
İhracatı artırmanın yolu yüksek teknolojiden geçer
İhracatta ileri teknolojili ürün payında Türkiye, OECD ortalamasının dört kat daha altında. Düşük teknolojili ürün ihracatı, Türkiye'yi orta gelir tuzağından kurtarmıyor. Bu konuda neler yapılıyor?
Bundan sonraki süreçte Türkiye'nin ihracatını artırmasının olmazsa olmaz yolu, katma değeri yüksek ürünleri üretip, bunları ihraç edebilmek. Son yedi sekiz seneden beri bizim yüksek teknoloji ihracatımız yüzde 3-4 mertebesinde gidip geliyor, daha yukarılara çıkmıyor. 2023'te hedefimiz bunu yüzde 10 mertebesine çıkarabilmek. Çünkü yüksek teknolojili ürün satıyorsanız, kur riskinden, pariteden etkilenmiyorsunuz, bunlar olumsuz etkilemiyor.
Bu nedenle bizim katma değeri artırmanın dört yoluna yönelmemiz lazım; inovasyon, Ar-Ge, tasarım ve markaya büyük yatırımlar yapmamız şart. Yeni yatırımların mutlaka yüksek teknolojiye olması gerekiyor. Bunun için de daha özendirici hedefler koymak ve destek lazım.
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı'nın destekleriyle, Ar-Ge Teşvik Kanunu çıktı. Bize, gerçekten heyecan verecek katkılar var. Yıllardan beri dile getirdiğimiz bir türlü gerçekleşmeyen, tasarımın da Ar-Ge gibi desteklenmesi konusu vardı ki, orada inşallah hayata geçecek.
Ocak ayında Ekonomi Bakanımızı misafir ettik, orada bir hedef koyduk, şu anda 243 Ar- Ge merkez sayısını, 500 merkeze hedefledik. 500 tane de tasarım merkezi. Moda tasarım da bazı sektörlerde endüstriyel tasarım da son derece önemli. Türkiye rekabet gücünde de sorun yaşıyor. Son bir asgari ücret artışı var, yüzde 30. Bunu içeriye üretim yapan firmalar belki aynı şekilde maliyetleri artırarak karşılıyor. Ama ihracatta böyle bir şey söz konusu bile değil. Bugün Polonya'da Macaristan'da Çek Cumhuriyeti'nde Romanya'da asgari ücretin maliyeti bizimkinin çok daha altında. Burada bir desteğe ihtiyacımız var. Navlun, orta yüksek sektörün desteklenmesi, finansal sorunlar önümüzde. Eximbank, çok güzel, ihracatçılarımıza destek sağlıyor ama desteği alabilmek için bir teminat sorunu var. Ticaret merkezleri ve fuarlar desteği gibi önerilerimiz de bulunuyor. Dünyada gelişen Sanayi 4.0 rüzgarına ayak uydurabilmek ve 2023 hedeflerine ulaşabilmek için inovasyon kültürünü hızlı bir biçimde toplumun geneline yaymak durumundayız.
Türkiye'nin 10 global marka hedefi var
Türkiye markalaşmanın farkında, küresel markalara ihtiyaç var. TİM'in odaklandığı konu da "Türkiye markası" oldu. Bunu biraz detaylandırabilir misiniz?
Türkiye'nin 10 global marka hedefi var. Biz 2023 hedeflerini koyduğumuzda Türklerin yurtdışında 2 bin tane mağazası vardı, onlarla konuştuk. 2023'te 20 bin tane mağaza hedefi kondu. 20 bin mağaza 50 milyar dolar ihracat demek. Bunu önemsiyoruz. Niye? Biz şu anda maalesef, markalı mal satmıyoruz. Buradaki konu, bundan sonraki dönemde, her açılacak perakende mağazası bizim sürdürülebilir ihracatımıza ve katma değeri yüksek ihracata, adım adım yaklaşma konusunda...
Balkanlarda, Türk cumhuriyetlerinde ve Ortadoğu coğrafyasında da bizim dağıtım kanallarına ulaşmamız için oralarda şirket satın almamız önem arz ediyor. Ki, şu anda bir kaç tane firma bunu yaptı. Ve o da çok büyük destek sağlayacak. Bu, işe sıfırdan başlamak yerine 10'dan 20'den başlamak gibi oluyor. Çünkü dağıtım kanallarına çok hızlı bir şekilde nüfuz ediyor. Bunun dışında altını kalın kalemle çizerek diyorum, yurtdışından marka veya şirket alanlara Eximbank 2 yıl ödemesiz 10 yıl vadeli Lİ- BOR+yarımlık kredi veriyor. Yani faizsiz gibi bir şey. Ben onun için bir çok ihracatçı ve üretici şirketimizi yurtdışında şirket ya da marka satın almaya davet ediyorum. Bu da bizim çok hızlı ihracatımıza katkı sağlayacak.
Bunun yanında Türkiye'nin markalaşmasını çok önemsiyoruz. Küresel kampanyamız, 1 Aralık tarihinde Ekonomi Bakanlığımız tarafından başlatıldı. Yeni Türkiye markası, doğu batı, şeklinde ikiye bölünen insan medeniyetine insan ruhuna ve insan zihnine yapılan büyük bir birleşme çağrısıdır. Küresel algımızı geliştirme ve Türkiye markasını yönetme sürecinde önemli. Dünyaya, “Turkey Discover the Potential bir marka değildir, marka olan Türkiye'nin kendisidir” diyoruz.