Yavuz Bingöl: Büyük bir Anadolu kültürünün izlerini taşıyorum

ERAY SARIÇAM
Abone Ol

Üşüdüm Biraz, Belki Yine Gelirsin ve Sen Türküleri Söyle gibi çalışmalarıyla tanıdığımız, Türk müziğinin en önemli isimlerinden Yavuz Bingöl ile keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik…

Sizin müziğe başladığınız 80'li yıllardan 2024'e kadar çok şey değişti. Artık müziğe ulaşmak daha “kolay”, bu kolaylık olumlu bir şey gibi görünse de kendisiyle beraber “tüketme” alışkanlığını da getirdi, yani müzik de tüketim toplumundan etkilendi. Peki siz YouTube'la başlayıp Spotify'lara kadar bu süreci olumlu ve olumsuz yönleriyle nasıl değerlendirirsiniz?

Dinleyici kalıcı ve geçici olan eserleri kendi eleğinden geçirmeyi biliyor.

Toplumun farklı alanlarındaki tüketim çılgınlığı ile değişik müzik platformlarında tüketilen müzik dinleme artışını ben aynı şey olarak görmüyorum (gülüyor). Keşke insanlar 20 ayakkabısı varken, 21. ayakkabıyı almak yerine o parayı konser biletine, tiyatroya, sinemaya verseler.

Asıl sorun şu: Ülkemizdeki meslek birliklerinin telif toplama uygulamalarında karşılaştıkları sıkıntıların çözülmesi müzik dinleyicisi ve müziği yaratanların daha sağlıklı bir ortama kavuşmalarını sağlar. Yani ben bu konuda her türlü müziğin tüketilmesinde bir sorun görmüyorum. Dinleyici kalıcı ve geçici olan şarkıları zaten kendi eleğinden geçiriyor.

Bugünkü genel geçer dinleyici gruplarını/ kitlelerini bir yana bırakırsak, sizin dinleyici kitleniz geçmişten bugüne gelene kadar nasıl bir değişim içine girdi? 90’larda müzik kanallarında, kasetler ve CD’lerle sizi takip edenler ile bugün çeşitli müzik platformlarındaki dinleyicileriniz aynı kişiler mi?

Benim dinleyicimde kuşaktan kuşağa geçen bir gerçeklik var. Babasının annesinin dinlediğini o da dinliyor. Dünyadaki farklı müzik türlerini de dinliyor ama kendine ait olanı, köklerini anlatanı hep ve daima dinliyor, hiç bırakmıyor.

Günümüzde müzik türlerinin melezleşmesini, hibritleşmesini çok sık bir şekilde görüyoruz. Rock müziğin türküleşmesi ya da türkülerin pop formuna girmesi gibi. Peki sizce, bu durumu karmaşa mı yoksa zenginlik olarak mı görmek gerekiyor ve bu hibritleşmenin sebepleri nelerdir?

Ben bu durumu, icra edenin tercihi olarak görüyorum, aynı zamanda zenginlik olarak da görülebilir. Bundan 35 yıl önce türküleri bağlama ve piyano eşliğinde söylediğim zaman dinleyicinin tepkisi çok olumlu yönde olmuştu. Her tür şarkı ve türkünün farklı enstrüman ve düzenlemelerle icra edilmesinde özgür olabilmeli müzisyenler… Burada şöyle bir ayrıntıdan söz edebiliriz belki; bazı türkü ve şarkıları ne yaparsanız yapın sade ve tek enstrümanla dinlemeyi tercih edebiliyor dinleyici. O da dinleyicinin özgürlük alanına giriyor.

Müzisyenler, her türlü eserin farklı enstrüman ve düzenlemelerle icra edilmesinde özgür olabilmeli.

Birçok sanatçı ve felsefeci düzenli seyahatlerin, şehrin olumsuz yanlarıyla başa çıkmada vazgeçilmez bir panzehir olduğu düşünüyor. Peki, sizin seyahat ile aranız nasıldır ve sanatçının doğayla ilişkisini nasıl yorumlarsınız?

Her sanat eserinin bir yolculuğu vardır. Sanatın gözlem ve doğayla ise çok önemli bir ilişkisi bulunur. Bu ilişkiyi verimli kılabilmek için de seyahat etmek, gözlemler yapmak yaratıcının işini kolaylaştırır. Ben mesela seyahat ederken çok beste yapmışımdır. Bazı bestelerin sözleri de seyahat anında çıkmıştır. Tanıklık ettiğiniz her şey bir şekilde üretime dönüşebiliyor. Bazen o an bir kısmı çıkıyor, başka bir zamanda ise geri kalanı tamamlanabiliyor.

Sizin üzerinizde hangi şehrin/şehirlerin ne gibi bir etkisi vardır? Ben Gebze doğumluyum örneğin. Gebze arada kalmış bir yerdir, Türkiye gibi. O yüzden zihnimi hep parçalanmış hissederim…

Bazı türkü ve şarkıları sade ve tek enstrümanla dinlemeyi tercih edebiliyor dinleyici.

Ben ilkokulu 5 ayrı şehirde okumuş biriyim. Önceleri bundan dolayı çok mutsuzluğum vardı. Sonra yaş aldıkça ne büyük bir zenginlik oluşturduğunu gördüm. Bu yüzden kendimde parçalara ayrılmış büyük bir Anadolu kültürünün izlerini taşıyorum çocukluğumdan beri. Bu izleri takip etmek, takip ederken de kendi izlerimi bıraktığımı düşünüyorum...

Son olarak, hangi şehre geç kaldınız?

İstanbul gibi büyük bir şehirde yaşarken her şehre biraz geç kalmıyor muyuz? 35 yıl içinde 1000’in üzerinde konser yaptım, hemen hemen her şehre her ilçeye gittim. Bunları düşününce aklıma dünyanın en güzel ülkesinde, dünyanın en güzel insanlarıyla birlikte yaşadığımı geliyor. Ne kadar şanslıyız değil mi?

Heybenizden türkü ve şiir eksik olmasın…