Yaşamaktan yapılmış bir şehir: İstanbul
İnşasıylabirlikte "merkez" olma niteliği gösteren nadir şehirlerdenbiri. Günümüzde her ne kadar zaman büyük bir kaosun, yaşamaçabasının, geçim derdinin ve kimi zaman modern şehir olmakzorunda kalmanın altında ezilse de… Tarihin en güzel şarkısıo.
Tarihçesi
İstanbul ismi nereden geliyor?
Etimolojik olarak İstanbul adının kökeni (Türkçe telaffuz: [isˈtanbuɫ] ve halk arasında bazen Türkçe telaffuz: [ɯsˈtambuɫ]) Ortaçağ (Bizans) Yunancasında "kent'e" veya "kent'te" anlamına gelen (Yunanca telaffuz:[εἰς τὴν Πόλιν], [is tin ˈpolin]) kelimelerinin Türkçeleştirilmesiyle oluşmuştur.
Bir efsaneye göre İstanbul’un ismi
Yunanistan’da, Megara’dan yola çıkan Byzas, yeni bir şehir kurmak istemektedir. Yer konusunda gidip Delfi Kahini’ne danışır. Kâhin de şehrini "Körler Ülkesi’nin karşısına" kuracağını söyler. Byzas kafası karışmış bir şekilde dolanırken, bugünkü Sarayburnu’ndan o günkü Khalkedon’a (Kadıköy) bakarak, "Bu körler niye şehirlerini bu güzelim yer dururken o çorak yere kurmuşlar ki?" diye düşünür. Ve tabi aklına Delfi Kahini’nin sözleri gelir. İstanbul’u nereye kuracağını bulmuştur.
Şehir ne zaman kuruldu?
Kral Byzas’ın hüküm sürdüğü MÖ. 667 yılında Byzantion (İstanbul) kurulur. Kente Roma İmparatorluğu hâkim olunca, kente Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina konur. İmparator I. Konstantin zamanında kent, Roma İmparatorluğu’nun başkenti ilan edilir. Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsenir. 337 yılında İmparator I. Konstantin’in ölümüyle beraber kentin adı Konstantinopolis’e çevirilir. 1453’te şehir Fatih Sultan Mehmed tarafından fethedilinceye dek Bizans hakimiyetinde kalır.
İstanbul 11’lisi
Evet, 10’lu dedik, bir format belirledik ama İstanbul’u 10 maddeye sığdırmak pek de mümkün değil. Yine de deneyelim.
Sultanahmed Meydanı’nda yürümek: Uzun uzun bakmak, tarihin tam orta yerine, büyük bir anlatının, geçmişin size söylediklerine kulak kesilmek. Sonra Sultanahmed Camii ve Ayasofya…
Topkapı Sarayı: "Osmanlı bize ne söyledi biz ne anladık" bu soruya bir cevap arıyorsanız buradan başlamalısınız. Osmanlı’nın yaşadığı yerden…
Kapalı Çarşı: Alışverişle aranız nasıl bilmiyoruz. Bu çok da önemli değil, yaklaşık 550 yıldır ayakta duran Kapalı Çarşı’nın sokaklarında kaybolmak -ki ilk defa gidenler için durum böyledir- garip bir şekilde kendinizi zinde hissetmenize sebep olacak.
Yerebatan Sarnıcı (Bazilika Sarnıcı):Bizans İmparatoru I. Justinianus (527-565) tarafından yaptırılan bu büyük yeraltı sarnıcı, suyun içinden yükselen ve sayısız gibi görülen mermer sütunlar sebebiyle halk arasında "Yerebatan Sarayı" olarak isimlendirilmiştir.
Galata Kulesi:528 yılında inşa edilen yapı, İstanbul Boğazı ve Haliç’e hâkim konumda, bir fener kulesi olarak inşa edilmiş ama dönem dönem zindan olarak da kullanılmış.
Itri’nin Mezarı: Evet, buraya kadar saydığımız maddeler her listede görebileceklerinizdi. Bir toplumu inşa eden şey nedir diye soracak olsak "şiir ve ses" mutlaka verilen cevaplardan biri olacaktır. Öyleyse İstanbul’u ve bu coğrafyayı duymak için Klasik Türk Müziğinin kurucularından bestekar Itri Efendi'nin (Buhurizade Mustafa Efendi) Edirnekapı Mezarlığı'ndaki kabrini ziyaret edebilirsiniz.
Mimar Sinan’ın izini sürmek: İstanbul’u yeniden inşa eden dâhi. Buraya kadar gelmişken onun izini sürmemek, inşa ettiği eserlere bakmamak bu geziyi eksik kılacaktır. Öncelikle işe Fatih’teki Mimar Sinan Türbesi’ni ziyaret ederek başlayabilirsiniz. Sonra, Süleymaniye Camii, Şehzade Camii, Mihrimah Sultan Camii (Üsküdar ve Edirnekapı), Atik Valide Camii ve Kılıç Ali Paşa Camii. Bu camileri ziyareti bitirdiğinizde artık şehirle “merhabanız” var demektir.
Vapur, boğaz, adalar ve sudan sebepler: "Suyun sesine giden" bir şehir İstanbul. Bir boğaz turu, belki adalar, bir deniz kenarında Yeniköy’de mesela bir kahve içmek. Belki, ne çok belki diyoruz ama; Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un Fethi esnasında Karadeniz’den Bizans’a gelebilecek yardımları kesmek amacıyla 90 günde yapılan Rumelihisarı’na gitmek, suya ve geçmişe bakmak. Bir başka gün ise Yıldırım Beyazıt döneminde Boğaz’a girişlerin kontrolü ve Göksu Vadisi’nin korunması amacıyla inşa edilen Anadolu Hisarı’na uğramak. Suyun sesine gitmeye devam etmek istiyorsanız Beşiktaş’ta, koleksiyonunda yaklaşık 20 bin eser bulunan Deniz Müzesi’ne de yolunuzu düşürebilirsiniz.
Şehre tepeden bakmak ve Yahya Kemal: Bir Başka Tepeden şiirinde hepimizin bildiği üzere şöyle diyor Türkçenin büyük şairi Yahya Kemal: Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul! / Görmedim gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer. / Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! / Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer. Yahya Kemal’in bu bakışına eşlik etmek isteyenler yollarını şuralara düşürebilir: Pierre Loti Tepesi, Çamlıca Tepesi. Otağtepe ve bütün buralara üşenenler için bir alışveriş merkezinin tepesi: Safir Kule.
Galata Mevlevihanesi:İstanbul’un ilk mevlevihanesi burası. Kulekapısı Mevlevihanesi ve Galipdede Tekkesi adlarıyla da anıldı. Şiirin, sözün, hikmetin ve anlamın başkenti.1491 yılında, Afyon Mevlevihanesi Şeyhi Divane (Semaî) Mehmed (Çelebi) Dede tarafından Beylerbeyi İskender Paşa’nın arazisi üstüne kurulan Mevlevihane, 1791’de Şeyh Galib’in meşihata atanmasıyla Sultan III. Selim tarafından yenilendi. Sultan Abdulmecid döneminde 1851-1859 yıllarındaki imar faaliyetleriyle son şeklini aldı. 2008-2011 yılları yenileme ve çevre düzenlemeleri sonucunda "Galata Mevlevihanesi Müzesi" olarak hizmet vermeye devam etmektedir.
Müzeler, kütüphaneler: Şehirlerin hafızası müzelerdir. "Bunu zaten biliyoruz, bu klişe laflara gerek var mı" der gibisiniz. Haklısınız. Öyleyse siz bize, biz size hak vermeye şuralardan devam edelim.
İstanbul Arkeoloji Müzesi:Arkeolog, ressam ve müzeci olan Osman Hamdi Bey tarafından ve Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) adıyla kurulan Arkeoloji Müzesi 13 Haziran 1891 tarihinde ziyaretçilere açıldı. Dönemsel sergilere de ev sahipliği yapan müzede dünyanın bilinen ilk antlaşması olan Kadeş Antlaşması metninin yazılı olduğu tablet ile ünlü İskender Lahdi de sergileniyor.
Kariye Müzesi: Uzunca bir süre kilise olarak kullanılmaya devam etmiş olan Khora Manastırı Kilisesi, Sultan II. Beyazıd devrinde, 1511 yılında, Sadrazam Hadım Ali Paşa (Atik Ali Paşa) tarafından camiye çevrilmiş ve yanına bir medrese inşa edilmiştir. Kariye Camii, Bakanlar Kurulu kararı ile 1945 yılında müzeye dönüştürülerek, ziyaretçilerini ağırlamaya başlamıştır. Günümüzde Kariye Müzesi olarak adlandırılan bu anıt müze gerek mimarisi gerek muhteşem mozaik ve freskoları ile Doğu Roma sanatının en güzel örneklerine ev sahipliği yapan, son derece önemli bir yapıdır.
Dolmabahçe Sarayı:31. Osmanlı padişahı Sultan Abdülmecid tarafından yaptırılmıştır. 1843 yılında inşasına başlanan saray, 1856 tarihinde kullanıma açılmıştır. Sarayın ana yapısı; Mâbeyn-i Hümâyûn (Selâmlık), Muâyede Salonu (Tören Salonu) ve Harem-i Hümâyûn adlarını taşıyan üç bölümden oluşur.
İstanbul Modern: Türkiye’nin ilk modern sanat müzesi olarak 2004 yılında kurulan müze süreli ve sürekli sergi salonları, fotoğraf galerisi, eğitim ve sosyal programları, kütüphane, sinema, restoran ve mağazası ile çok yönlü bir hizmet alanı ziyaretçilere sunmaktadır.
Rezan Has Müzesi: 2007 yılında, 11. Uluslararası Doğu Halı Konferansı’nın açılış sergisi olan "Zamansız Sadelik" ile kültür ve sanat dünyasına giren Rezan Has Müzesi, bugüne dek arkeoloji, tarih, güncel sanat, tasarım, fotoğraf, edebiyat gibi birçok alanda çok sayıda sergi gerçekleştirmiş, seminer, sempozyum gibi etkinlikler ve eğitim programları düzenlemiş ve yayınlar çıkarmıştır.
Rahmi M. Koç Müzesi: Tüm ülkelere ve geçmişten günümüze tüm dönemlere ait endüstri ve mühendislikle ilgili objelerin ve belgelerin toplanması, ev sahipliği yapılması, araştırılması, korunması ve sergilenmesine adanmış Rahmi M. Koç Müzesi koleksiyonu; Atatürk Bölümü, Karayolu Ulaşımı, Demiryolu Ulaşımı, Denizcilik, Havacılık, Tipo Baskı Atölyesi, Yaşayan Geçmiş, Makineler, İletişim, Bilimsel Aletler, Modeller ve Oyuncaklar şeklinde konu başlıklarına ayrılmıştır.
İstanbul’da ne yenir?
Bilinen, çok bilinen şeyleri saymakla başlayalım mı? Sarıyer Böreği, Vefa Bozacısı, Sultanahmed Köftecisi, Ortaköy’de kumpir. Bunları büyük ihtimal duymuşsunuzdur; biz bu listeye birkaç alternatif ekleyelim.
Kahvaltı için Kumkapı’daki Boris’in Yeri’ne yolunuzu düşürmenizi öneririz. Süt ürünleri (Kaymak vb.) oldukça iyi. Hafta sonu giderseniz biraz sıra bekleyebilirsiniz, erken gitmekte fayda var. Balat’a hem o eski sokaklarda gezmek hem de fotoğraf çekilmek için yolunuzu mutlaka düşüreceğinizden ötürü bir sabah vakti, iyi bir kahvaltı için Mide Kafe’ye uğrayabilirsiniz. Vedat Milör’ün önerisi olan Köfteci Mustafa’ya da mutlaka uğramalısınız, tam bir esnaf köftecisi ve oldukça lezzetli. (Mercan, Mercan Cami Çk. No:6, 34126 Fatih/İstanbul).
İstanbul’u gezerken çalma listesi
- 1-Neva Kâr, Buhurîzade Mustafa Efendi
- 2- The Gates Of Istanbul, Loreena Mc Kennitt
- 3- Telephone Call From Istanbul, Tom Waits
- 4- Denizüstü Köpürür, Cem Karaca
- 5- Fabrika Kızı, Alpay
İstanbul’un meşhuru
Elbette her şehirde, ilginç bir kişilik vardır. Ziyaret edilmesi gereken bir sokak satıcısı, bir esnaf. İstanbul’u gezi rehberlerinin anlattığı şekilde gezerseniz elbette bu kişileri ıskalarsınız. İstanbul sadece boğaz ve yarımada, Kadıköy, Üsküdar vb. ünlü ilçeler ve mekânlardan oluşmuyor. Belki de biraz konforunuzu bozmalısınız, söz gelimi yolunuzu neden Dolapdere’ye, Yedikule’ye, Fatih’in sokaklarına düşürmeyesiniz ki. Belki de hikâye oradadır. Yeni bir tanıştan duyacağınız o söz, o bakış, yaşlı bir adamın anısı…
İstanbul’da Hediye Almak: Öncelikle Feriköy Antika Pazarı’na bir uğramalısınız. Hemen hemen eski ve anısı olan, eski ve anlamı olan her şeyi orada bulabilirsiniz. Kolyeler, pullar, radyolar, yüzükler, kitaplar, pikaplar, plaklar… Uzayıp gider bu liste. Kapalı Çarşı’yı zaten söylemiştik; oradan halı, çini ve takı gibi hediyelikleri temin edebilirsiniz. Bir de semt pazarları var, Salı günü kurulan Kadıköy pazarı, Çarşamba günü kurulan Yeşilköy pazarı, Cumartesi günü kurulan Beşiktaş ve Bakırköy pazarları… Ve hemen hemen her büyük semtte bulunan butikler…
İstanbul hakkında okunması gereken kitaplar:
- 1- Boğaziçi’nin Tarih Atlası, Sedat Bornovalı
- 2- İstanbul’dan Sayfalar, İlber Ortaylı
- 3- Eski İstanbul, Mehmet Mazak