Türkiye'nin Veysellerinden bir Veysel
Bir şahsiyet hakkında bir şeyler yazabilmek, bir şeylersöyleyebilmek ne zor. Bir insan ömrünü muhasara edipanlamak, neredeyse imkânsız. O yüzden elimizden geldiğikadar değerli şahsiyetler hakkında bir şeyler söylüyoruz.Aşık Veysel dediğimiz zaman ona seslendiğimiz kelimeleringüzelliğiyle ona bakıyoruz.
Türkiye'de Veysel dediğimiz zaman aklımıza ilk Veysel Karani hazretleri geliyor, sonra da Aşık Veysel. Bu şahsiyetler ışığında Veysel ismine bakıyoruz. Esasında Üveys isminden geliyor. Üveys ise mavi renk anlamına geliyor. Mavi gökyüzü ve ferahlık demek. Görsel sanatlara baktığımızda ise mavi renginin güven anlamına geldiğini görüyoruz. Bu isimlerin hinterlandı, o ismi kullanan şahsiyetleri de kaderiyle buluşturuyor. Aşık Veysel'i; güvenden, ferahlıktan ve sadıklıktan başka bir dairede düşünemiyoruz. Günümüz popüler kavramıyla organik bir sanatçıydı. Hüdayinabit. Topraktan münbit.
"Üç Yüz Onda Gelmişim Cihana"
Âşık Veysel'in bir şiirinde de dediği gibi; şair 310'da tekabül ettiği haliyle 1894 yılında Sivrialan Köyü'nde doğmuştur. Sivrialan, Sivas'ın Şarkışla ilçesine bağlıdır. Babası "Karaca" lakaplı Ahmet adında bir çiftçi. Şiire meraklı, tekkeyle içli-dışlı biri. Anası ise tam bir Anadolu kadını, Gülizar.
Yedi yaşına girdiği 1901 yılında çiçek salgını nedeniyle Âşık Veysel'in sol gözü görmez oldu. Şairin deyimiyle sol gözünde çiçek beyi çıktı. O günleri kendisinden dinleyelim: "Çiçeğe yatmadan evvel anam güzel bir entari dikmişti. Onu giyerek beni çok seven Muhsine kadına göstermeye gitmiştim. Beni sevdi. O gün çamurlu bir gündü, eve dönerken ayağım kayarak düştüm. Bir daha kalkamadım. Çiçeğe yakalanmıştım... Çiçek zorlu geldi. Sol gözüme çiçek beyi çıktı. Sağ gözüme de, solun zorundan olacak, perde indi. O gün bu gündür dünya başıma zindan".
Işığı az çok seçen, doktorun tedavi etme ihtimali olan sağ gözünü ise talihsiz bir kaza sonucu kaybetmiş Veysel. Ömrü sonuna kadar âmâ olan şairin gözleri kapalı, gönlü hep açık kalır.
Aldı sazı eline
Âşık Veysel'in babası, oğlu dertlerini unutsun diye halk ozanlarından şiirler okuyup ezberletir şaire. Oğlunun ilgisine de görünce bir saz alır, eline verir. İlk saz derslerini Molla Hüseyin’den alan Veysel’in ustalaşmasında Çamşıhlı Ali Ağa’nın rolü büyük olmuştur. Şairin dünyasına Pir Sultan'ı, Karacaoğlan'ı, Dertli'yi getiriyor. Sazı sayesinde karanlık dünyası aydınlanmaya başlıyor. Hayatındaki ikinci büyük değişiklik ise seferberlikle başlıyor. Yaşıtları, arkadaşları cephelere koşarken, o bundan mahrum kalmıştır. O günleri Enver Gökçe'ye şöyle anlatıyor: "Eve girerim, yüzüm asık, anam babam halimi bilmez. Ben onlara derdimi dokunmasın diye, açamam. Onlar benim kafa tuttuğumu zannederler, bense derdimi dökmekten çekinirim, öyle ki, sazdan bile farır gibi oldum".
Köy köy gezerken
Önceleri Ortaköy, Hüyük, Sarıkaya, Beyyurdu, Hardal, Viranyurt gibi çevre köylerde düğünlere gitmeye başlayan şair, iki-üç aylık sürelerle Sivas, Tokat, Kayseri ve Yozgat gibi illerin köylerine de gitmiştir.
Âşık Veysel'in hayatındaki dönüm noktalarından biri ise 1931 yılında Ahmet Kutsi Tecer ve arkadaşlarının "Halk Şairlerini Koruma Derneği" kurmasıyla başlıyor.
Yine aynı yıl Sivas'ta, I. Sivas Halk Şairleri Bayramı yapılır. Burada ününü duyuran, dilden dile söylenen ozanlar arasına giren şairin, Tecer'in deyimiyle "dilinin bağı çözülmüştür".
1933 yılında Ahmet Kutsi Tecer'in isteği üzerine bütün halk ozanları, cumhuriyet ve Atatürk konulu şiirler söylerler.
Bunlar arasına Âşık Veysel de "Türkiye'nin İhyası Hazreti Gazi" dizesiyle başlayan şiiriyle katılmıştır. Bu şiirin ortaya çıkışıyla Veysel'in köyünden çıkması da bir olmuştur. Şiiri Ankara'ya yollamak yerine "Ata'ya ben giderim" demiş ve yanına bir arkadaşını da alıp yayan düşmüş yollara. Bu yolculuk üç ay sürmüştür. Ankara'da Mustafa Kemal'e ulaşmak isteğiyle başına türlü olaylar gelmiş ama bu dileği bir türlü gerçekleşmemiştir. Ankara'da yaşadıklarını kendi anlattığı cümlelerle okumanızı tavsiye ederim. Ancak şiiri Hakimiyet-i Milliye basımevi tarafından gazeteye verilmiş ve üç gün boyunca yayımlanmıştır. Bu olaydan sonra Âşık Veysel tüm yurdu dolaşmaya, yazdıklarını çalıp söylemeye başlamıştır. Gittiği her yerde sevilip sayılan Veysel'in en sevdiği halk ozanları ise Karacaoğlan, Yunus, Emrah ve Dertli'dir.
"Dostlar Beni Hatırlasın"
Âşık Veysel, Ahmet Kutsi Tecer'in aracılığıyla Arifiye, Hasanoğlan, Çifteler, Kastamonu, Yıldızeli, Akpınar Köy Enstitüleri'nde saz öğretmenliği de yapmıştır. 1965 yılında ise "Anadilimize ve Milli Birliğimize yaptığı hizmetlerden dolayı" TBMM tarafından kendisine aylık bağlanmıştır.
Şair şiirleri yanı sıra Sivrialan'da ilk meyve bahçesini yetiştirmesiyle de hatırlanacaktır.
"Benim Sadık Yarim Kara Topraktır"
Veysel, 21 mart 1973 günü sabaha karşı doğduğu köy olan Sivrialan'da sadık yarine kavuştu. Bizde onun sayesinde bunca güzel söze saza kavuştuk. Allah rahmet eylesin.