Tüm zamanların en büyük hayatta kalma hikayesi: Mauro Prosperi

ALİ ŞENOCAK
Abone Ol

Ortalama sıcaklığın had safhada olduğu ve 3.7 milyon kilometrelik bir sonsuzluk: Sahra Çölü. Neredeyse ABD kadar bir yüzölçümüne sahip bu yerde, kumların yüzey ısısı 82 dereceyi geçiyor. Bu dev ve sıcak alanda tek başına kalırsanız ne yapabilirsiniz?

İtalyan atlet kaybolduğunda 290 kilometre ilermiş ve bilmeden Cezayir’e ulaşmıştı. 1998’de Marathon des Sables’e tekrar katılan Prosperi: “4 yıl sonra Marathon des Sables’e geri döndüm. İnsanlar neden döndüğümü soruyorlardı ama ben başladığım bir şeyi bitirmek istiyordum.”

Dünyanın en zorlu ve en meşakkatli maratonu olarak dile getirilen Marathon des Sables (Marathon of the Sands-Kumların Maratonu) işte tam da bu çölde gerçekleştiriliyor. 6 maratona eş olan Marathon of the Sands, 251 kilometre uzunluğunda bir yarış.

13 Temmuz 1955’te İtalya’nın başkenti Roma’da doğan Mauro Prosperi, bu maratonun bir sembolü hâline gelecekti. Prosperi; 1974 yılında, sanat ağırlıklı eğitim veren bir lisede okurken Polizia di Stato (İtalya’nın Ulusal Polis Gücü) adlı teşkilatta, kalabalıkları kontrol eden bir polis görevlisi olarak çalışmaya başladı.

Prosperi, Marathon Des Sables adlı organizasyonu ilk olarak yedi yıllık arkadaşı ve koşu tutkunu Giovanni Manzo’dan duydu. Manzo, Prosperi’ye 251 kilometre (156 mil) uzunluğundaki bu yarışa birlikte katılmayı teklif etti. Prosperi, vücudunu susuzluk hissine alıştırmak amacıyla günde 40 kilometre koşarak ve içme suyu alımını azaltarak, yarışa hazırlanmaya başladı. Karısı ise, Prosperi’nin yarışmasına engel olmamıştı. Çünkü o, bu etkinliğin aşırı yıpratıcı olduğunu biliyor ve eşi için endişeleniyordu.

1994 yılındaki Marathon of the Sands için Prosperi şöyle diyor: “Marathon des Sables’i tesadüfen öğrenmiştim. Yakın bir arkadaşım bana ‘Çölde bir maraton var ama çok zor.’ dedi. Ben de zorlukları severim, bu yüzden hemen antrenmanlara başladım. Günde 40 kilometre koştum ve su kaybına alışmak için içtiğim su miktarını azalttım. Karım Cinzia, deli olduğumu düşündü. Çünkü yarış o kadar riskli ki yarışa katılmadan önce size ölmeniz durumunda cenazenizin nereye gönderilmesini istediğinize dair bir form bile dolduruyorsunuz. Eşime ‘En kötü biraz güneş yanığı alırım.’ diyerek güven vermeye çalıştım.”

Prosperi, özverili idmanlarının akabinde yarış için Fas’a uçtu. Her sene 1300 sporcunun yer aldığı Marathon des Sables’e 1994’te sadece ama sadece 80 kişi katılmıştı. Bununla ilgili olaraksa Mauro Prosperi: “Fas’a ulaşmıştım. Çölü görünce büyülemiştim. Ekstrem maraton ile alakalı en sevdiğim şey doğayla iç içe bulunmak. Zorlu yarışlar; çöller, dağlar veya buzullar gibi mekânlarda gerçekleşir. Ama ben bu çevrenin tadını çıkarmak istememiştim. Çünkü her şeyimle madalya kazanmaya odaklanmıştım.”

13 Temmuz 1955’te İtalya’nın başkenti Roma’da doğan Mauro Prosperi, bu maratonun bir sembolü hâline gelecekti.

Tarih 14 Nisan 1994, hava sıcaklığı 46 dereceydi. 32 kilometreye ulaşan İtalyan sporcu Prosperi üçüncü kontrol noktasını varmıştı. Prosperi: “Yarış boyunca her bölümde, bir sonraki etaba ulaşan ilk İtalyan sporcu oldum. Bu yüzden akşamları çadırıma bir bayrak koyuyordum, böylece tüm arkadaşlar bir araya geliyorduk. Her şey aslında eğlenceliydi.”

Yarışın dördüncü günü, en sıkı etabı içinde barındırıyordu. 92 kilometrelik bir rotadan oluşan bu bölümde Prosperi için tehlike çanları çalmaya başlamıştı. Saat 13.00’te başlayıp 21.00’de biten kum fırtınası; bırakın etabı, hayatı durdurmuştu. Prosperi: “O sabah yola koyulduğumuzda az da olsa rüzgâr mevcuttu. Dört kontrol noktasından geçmiş ve bir kum tepesine girmiştim. Bir başımaydım. Birdenbire çok şiddetli bir kum fırtınası başladı. Gözlerimi açamıyor, nefes dahi alamıyordum. Bu bir kum fırtınası değil de sanki bir iğne fırtınasıydı. Ömrümde ilk defa bir kum fırtınasının ne denli güçlü olabileceğini fark ettim. Rüzgâra karşı sırtımı döndüm. Suratımı, iğne gibi vuran kumlardan korumak için bir fulara sardım. Yanlış yolda olmadığımı düşünüyordum. Ama kumların altında kalmamak için de yürümeye devam ettim. En son kum fırtınasının bitmesini bekledim. Bu bekleyiş için geçtiğim güvenli yerde hareketsiz kaldım.

Birkaç gün sonra Müslümanlara ait bir türbeye rastladım. Tanrı’ya teşekkür ediyordum çünkü artık başımın üzerinde bir çatı vardı.

Fırtına 8 saat sürdü. O kıyamet bittiği zaman hava artık karanlıktı. Ben de kum tepelerinde uyumuştum. Aslında yarış için üzgündüm. Kısa bir süre sonra şöyle düşündüm, ‘Artık kazanamam, ama iyi vakit geçirebilirim. Yarın sabah erken kalkıp yarışı bitirmeye çalışacağım.’ Yarışın o etabını bitirmek için 36 saatiniz vardır ve benim bir şekilde şansım devam ediyordu. Ama düşünemediğim şey fırtınanın çevremdeki her şeyi nasıl değiştirdiğiydi.”

Tüm sporcular dördüncü kontrol noktasına varmıştı. Ancak İtalyan sporcu Mauro Prosperi ortalıkta yoktu. Ertesi gün havadan ve karadan arama kurtarma ekipleri çalışmalarına başladı fakat ona dair hiçbir iz bulamamışlardı. Mauro Prosperi: “Endişeli değildim. Öyle ya da böyle birisiyle karşılaşacağımdan adım gibi emindim. Birisini görür görmez onunla birlikte yarışın olduğu yere geri gidebilirdik. Benim planım buydu ama tabii ki işe yaramadı. Kaybolduğumu anladığımda yaptığım ilk şey; yedek su şişeme idrarımı yapmaktı. Dedemin bana küçükken anlattığı savaş anılarını hatırladım. Dedemler, suları bittiği zaman kendi idrarlarını nasıl içtiklerini anlatmıştı.

Marathon des Sables’e çalışırken çok iyi hazırlanmalısınız. Sırt çantamda pusula, işaret fişeği, uyku tulumu, bol miktarda kurutulmuş yiyecek ve bir bıçak mevcuttu. Benim için tek problem suydu. Fırtına çıktığı anda yarım şişe suyum vardı. O yarım şişe suyu da olabildiğince yavaş tükettim. Sadece sabahın erken vakitlerinde ve akşamları yol kat ettim. Gündüzleri gölge bulmaya çalıştım ardından da barınak. İkinci günün batımında helikopter sesi işittim. Bir işaret fişeği yakıp fırlattım. Ancak beni fark edemediler. İşaret fişekleri de neredeyse bir kalem kadar küçüktü. Yine de sakin kalmalıydım, er ya da geç kurtarılacağımı düşünüyordum.”

Bileklerimi kestim. Yattım ve ölümü bekledim. Ancak kanım pıhtılaşmış olduğu için akmıyordu. Ölüm beni şimdilik yanında istememişti.

Yoluna devam eden sporcu tam da düşeceği anda bir türbe buldu. Marabout olarak bilinen bu türbede Prosperi kimseyi göremese de sonuç olarak kendisine kalacak bir yer bulmuştu. Prosperi: “Birkaç gün sonra Müslümanlara ait bir türbeye rastladım. Türbede sadece tabutta yatan kutsal bir adam vardı. Ama Tanrı’ya teşekkür ediyordum çünkü artık başımın üzerinde bir çatı vardı. Durumum iç açıcı değildi ancak fiziksel olarak kendimi oldukça iyi hissediyordum. Marabout’un içinde gezinen yarasalar gördüm. Açlıktan ölmek üzereydim ve en az 20 tanesini yedim.”

Bir iki gün sonra türbenin üzerinden bir uçak geçiyordu. Prosperi ateşler yaktı, kumlara “SOS” yazdı. Ancak bir kum fırtınası daha çıktı. Prosperi’yi helikopterden sonra uçak da fark edememişti. Prosperi: “O uçak sesini işittiğimde türbedeki üçüncü günümdü. Elimde ne var ne yok her şeyi yaktım. Ama tam o esnada başka bir kum fırtınası başladı ve bu fırtına da 12 saat sürdü. Uçak beni görmemişti. Moralim çok bozulmuştu. Öleceğime kanaat getirmiştim. Ölümümün çok acı verici bir ölüm olacağına inanmaya başlamıştım. Çölde ölürsem, kimsenin beni bulamayacağını hissettim. Sırf bu ölümden dolayı, yani cesedimin bulunamamasından dolayı eşimin emekli maaşımı alamayacağını düşündüm.”

Bulutları takip etmeye başladım. Günlerce çölde aç, susuz, yapayalnız yürüdüm. Yılan ve kertenkele bile yedim.

Çölde bu sefer de umutsuzluk fırtınasına kapılan Prosperi intihar etmek istedi. Bıçağıyla bileklerini kesti. Susuz kalan Prosperi’nin kanı pıhtılaşmıştı. Yani kuruduğu için akmayan kanı Prosperi’nin ölümünü önlemiş oldu. Prosperi: “Bir kömür parçasıyla karıma not yazdım, ardından bileklerimi kestim. Yattım ve ölümü bekledim. Ancak kanım pıhtılaşmış olduğu için akmıyordu. Ertesi sabah uyandığımda kendimi ölü hâlde bulamamıştım. Ölüm beni şimdilik yanında istememişti.”

Tam 16 kilo kaybetmiştim. Karaciğerim hasar görse de böbreklerim iyiydi. İyileşmem ise iki yıl sürdü.

Prosperi en son umuduyla tekrar yola çıktı. Bu yarış öncesi aldığı eğitimleri hatırlamaya çalıştı. Kaybolduğu vakit bulutları takip etmesi gerektiğini anımsadı. Prosperi: “Turnuvadan önce Tuareg’in bize bir tavsiye vermişti. Bu yüzden bulutları takip etmeye başladım. Günlerce çölde aç, susuz, yapayalnız yürüdüm. Yılan ve kertenkele bile yedim. Çok fazla kilo kaybetmiştim. Saatim artık bileğimde zor duruyordu. O kadar susuz kalmıştım ki artık idrarımı bile yapamıyordum. Kuru dere yataklarının yanından geçerken bitki köklerini sıktım. Çıkan o sıvıları içtim. Çölde geçirdiğim sekizinci günde bir vahaya rastladım. Neredeyse altı saat boyunca yudum yudum su içtim. Derken kumda bir ayak izine rastladım ve buraya yakın insanların olabileceğini düşündüm.”

Artık susuzluk hissetmeyen Prosperi izleri takip etti. Birden keçi dışkıları buldu ve daha fazlası için yürümeye koyuldu. Prosperi: “Keçiler bana umut oldu. Sonra genç bir çoban kızı gördüm. Kız beni görünce korkup kaçtı. Kız, geldiğimi söylemek için çadırına koştu. Çadırda hiç erkek yoktu. Herkes pazara gitmişti. Kadınlar benimle çok iyi ilgilendiler. Yaşlı bir kadın keçi sütü ikram etti. Yemek de vermeye çalıştılar ama uzun süre aç olduğum için yediklerimi kustum. Sonra birisini polise gönderdiler. Polisler beni askeri üsse götürdü. Gözlerim bağlıydı. Benim tehlikeli biri olabileceğimi düşündüler. Kaybolan maraton koşucusu olduğumu öğrendiklerinde ise neredeyse benim kadar çok sevindiler.

Benim tehlikeli biri olabileceğimi düşündüler. Kaybolan maraton koşucusu olduğumu öğrendiklerinde ise neredeyse benim kadar çok sevindiler.

Çölde geçirdiğim sekizinci günde bir vahaya rastladım. Neredeyse altı saat boyunca yudum yudum su içtim.

Hastanede tartıldığımda sadece 45 kiloydum. Tam 16 kilo kaybetmiştim. Karaciğerim hasar görse de böbreklerim iyiydi. Aylarca sadece sıvıdan tüketmek zorunda kalmıştım. İyileşmem ise iki yıl sürdü.”

İtalyan atlet kaybolduğu süre boyunca 290 kilometre ilermiş ve bilmeden Cezayir’e ulaşmıştı. 1998’de Prosperi, Marathon des Sables’e bir daha katıldı. Ayrıca 8 çöl maratonunu daha tamamlayan atlet: “4 yıl sonra Marathon des Sables’e geri döndüm. İnsanlar neden döndüğümü soruyorlardı ama ben başladığım bir şeyi bitirmek istiyordum.”