Toledo… Tuleytula…
Tajo (Tejo) Nehri’nin çevirdiği Tuleytula’nın (Toledo) ruhunu Zeytindağı’ndan Kudüs’e bir kez olsun bakmışsanız daha iyi anlarsınız. Sanki ilkin karşıdan bakılmak ve saygıyla anılmak için kurulmuş gibidir her ikisi de. Ben de öyle yaptım uzun uzun Toledo’yu karşıdan seyrettim, set set sudan yamaca oradan da gökyüzüne doğru yükselişini izledim. Nasıl Hidron Vadisi Kudüs’ü bir kuşak gibi sararsa Tajo Nehri de Toledo’yu öyle kuşatır. Güvenlik ihtiyacı ne denli önde durursa dursun zamanla güzellik tutkusu öne çıkar ve yeryüzünün minyatür şaheserleri böyle oluşur. Zeytindağı’ndan aşağı inip Milletler Kilisesinden geçer gibi San Martin veya Alcantara Köprülerini aşarak tırmanırsınız Toledo’ya. Yürüyen merdivenler bir çıkış imkânı fakat gerçekten burayı hissetmek istiyorsanız bir "Elemyokuşu" çağrışımıyla nefes nefese kalarak varmalısınız şehrin kalbine. Mescid-i Aksa nasıl Kudüs’ün kalbiyse Toledo Katderali de öyledir. Kadim şehirler inancın agorasına çıkarlar hep. Camiler, Kiliseler, Havralar, meydan abideleridirler…
Vizigotlar, Müslümanlar, Hristiyan ve Yahudiler aynı silsile altında toplanırlar. Madrid’den çıkıp yaklaşık 80 kilometre yol aldığınızda, toprağa sinmiş Arapça kokusunu hep duyarsınız. Madrid’in ismi bile bu dilden süzülüp gelir. Tuleytula ise, Toledo oluncaya dek, Vizigotlar, Roma, İslam ve Hristiyan dokunuşlarıyla inceltilip bezenir. Yokuş ve merdivenlerle örülen şehirlerde insanın hangi dolambaçlı kadim tutkusu saklanır bu sırrın peşine düşmek için en uygun yerlerden birisidir Toledo. Zocodover Meydanını merkeze alıp her yöne girip çıkabilirsiniz bunu bulmak için. Belki de öteden beri çeliğe dayalı el işi kılıç ve bıçaklardan bir hediye alırsınız.
Toledo Katedrali’nin içine girdiğinizde ise göreceğiniz izler sizi şaşırtacaktır. Dipten kayıp bir Endülüs şarkısı da duyulacaktır fakat Toledo her bakımdan Avrupa’nın en iyi korunmuş Orta Çağ şehirlerinden sayılır. Yüz bini bulmayan nüfusuyla Unesco’nun Dünya Kültür Mirası listesine aldığı bu minyatür yerleşimin, kültürlerin dar sokaklarda sizi dolaştırmasına izin vermelisiniz. Tarık bin Ziyad’ın bir yerlere sinmiş sesini duyabilir misiniz, ya da Cervantes’in kaynaklarının çekimine kapılır mısınız bilmiyorum fakat bir Toledo bıçağının ağzında parlayacak güneşin ışığını görmelisiniz. Bıçak gibidir Toledo aşka benzer. Görkemli Toledo Katedrali’nin yüksek telkini altında El Greco Goya, Morales, Valesquez, Dyck gibi ressamların tablolarına dalarken sizi bekleyen Alkazar’a ulaşmak için hazırlık yapmalısınız. Şehri her yönden seyredebileceğiniz Alkazar Toledo Kalesi, karşıdan bakıldığında da ihtişamla yükselir.
Toledanas, Carcamusas, Marpizan, Toledo balığı, Manchego bu kelimelerden herhangi birini mırıldanarak kendi lezzet keşfinizin peşine düşerken, üç büyük dinin bir şekilde birleştiği Toledo’da bir gün geçirmek demek inancın ve sanatın gelgitleriyle parlayan yıldızların çekimine kapılmak anlamını taşır. Vaktiyle cami olan Iglesia de Salvador, Puertor de Bisagra, Santa Maria la Blarca, Primada Katedrali ve Mezquita Crsito de la Luz’a adım attığınızda Toledo’nun mimari zenginliği kadar dinler üzerinden akan kültürel yarışını da idrak edebilirsiniz. Ayrıca, bir başınıza, sizi sinesine çekerek güvenle gezmenize izin verecektir Toledo. Dilerseniz birkaç kez aşağıya inip San Martin veya Alcantara Köprülerini geçebilir, aşağıda akan suya Portekiz’e götürmesi için selam verebilirsiniz. Gözü yormayan ve insana saldırmayan mimarisinde ruhu teskin edici renkler barınan Toledo güzel olan hiçbir şeyin tesadüfen olamayacağını söyler. Güzel balkonlar, güzel çiçeklerle düşten yapılmıştır âdeta. Detay şehridir. Su, gökyüzü ve taş aşkla yoğrulmuştur. Bunu yaşamak da az şey sayılmaz, dünyanın her gün birbirine benzediği şu çağda.