Sudaki güzel: Stockholm

ÖMER ERDEM
Abone Ol

Bazı şehirlerin ismini tek seferde söylemek yetmez. Âdeta ikinci sesleniş yanlarında bir destekleme efekti bir sus sesi gibi sizi bekler. Bir kez Stockholm dediğinizde üçe kadar sayıp kendiliğinden bir kere niye söylediğinizi buraya gelince anlarsınız. Su, güneş ve hava kendiliğinden kuzeyi yumuşak bir ışığın altında dövmeye ve geçmişle bugünü kendisine has bir renk ve ses canlılığıyla yaşamaya başlamıştır çoktan. Kışın göreceğiniz şehir ayrı yazın bulacağınız şehir daha farklıdır ayrıca. Stockholm mevsimlere göre değiştirir güzel yüzünü.

Kışın göreceğiniz şehir ayrı yazın bulacağınız şehir daha farklıdır ayrıca. Stockholm mevsimlere göre değiştirir güzel yüzünü.

Ben ilkin Arnavut kaldırımı taşlarıyla özenle örülmüş eski sokakların arasında gezdim ve A. Nobel Müzesi’nin yedeğinde İsveç’i yaratan espriyi aradım.

Stockholm ustalıkla örülmüş bir ulaşım ağının içinde kuzeyin en iddialı şehridir. Sanat, sanayi ve kendisini ustalıkla saklayan siyaset kol kola yürür. Adalar arası bir doğal anlaşmadır Stockholm. Araya serpilmiş irili ufaklı ada kümecikleri ise birer şaka neşesiyle göz kırpar.

Bir kuğu şehri demek abartı sayılmaz hayatı her an kolaylaştırmaya hazır irili ufaklı tekneler de öyle. Stockholm’de yaşayanlar su ve kış arasında kendilerine göre pratik çözüm bulmakta ustalaşmışlar. Paten kayarak işine giden bir kadın görürseniz şaşırmazsınız.

Ben ilkin Arnavut kaldırımı taşlarıyla özenle örülmüş eski sokakların arasında gezdim ve A. Nobel Müzesi’nin yedeğinde İsveç’i yaratan espriyi aradım. Bugün dünyanın önemli petrol ve kimya üretim merkezlerinde payı olan Nobel ismi ödüller etrafında kümelenen etkisiyle kültürel, ekonomik ve siyasal yumuşak bir güç konumunda. Dillere destan Belediye Binası’nı gezip de İsveç’i birleştiren mimari, üslup ve ışık dengelerini gördükten sonra, mozaik sanatına şapka çıkardım. Özellikle Altın Mozaikli oda ışığın senfonisiyle titriyordu.

Adalar arası bir doğal anlaşmadır Stockholm. Araya serpilmiş irili ufaklı ada kümecikleri ise birer şaka neşesiyle göz kırpar.

Buradan ayrılıp Stortorget Meydanı’nı aşıp bilerek Kungliga Slottet’e yani Kraliyet Sarayı’nın oraya çıkıyorum. Doğrusu, İsveç Krallığı geçmişte kendince roller üstlenmeye çalışmıştı Avrupa tarihinde. Hatta, bizdeki Yedikule ile İsveç kralları arasında da hep bir gidiş geliş olmuştu, fakat, Stockholm’ün yaşama sinerjisi geçmişten öte bugüne yönelmiştir.

Yine de hiç mütevazı sayılmaz Kungliga Slottet. Vaktiyle burada bir büyük iddia yaşıyordu demek ister. Baharın bütün yönlerden coştuğu bir vakitte, ben sarayın bahçesinde bilmediğim bir sesin peşine takılmışken kendimi mor pembesinin bütün saltanatını bir şal gibi omuzlarına atmış leylak sağanağı ile karşılaştım. Bir kez daha fark ettim ki Stockholm kendini hep bir neşe içinde göstermek isteyen bir şehirdir. Dillere destan İsveç köftesinin onca alternatifli menüsü arasında Fotografiska Müzesi’nin planını kurdum. Çünkü nedense Stockholm fotoğraf şehri gibi değil fotoğrafın kendisi gibi gözüktü bana.

Bir kez daha fark ettim ki Stockholm kendini hep bir neşe içinde göstermek isteyen bir şehirdir.

Stockholm Halk Kütüphanesi.

II. Dünya Savaşı’ndaki tarafsızlığı sebebiyle yıkım görmeyen Stockholm su ve köprü duygusunu içi içe geçirmiş vaziyette. İsveçliler denizci bir halk oldukları için Vasa Müzesi’ni gezmek özellikle gerekiyor. Her ne kadar İkea bir mobilya markası gibi gözükse de gerisinde ahşapla su arasındaki bireşimi ustalıkla çözülmüş bir geçmiş görülür. Romantizmle gerçeklik arasında karşılıklı göz kırpmalarına şahit olursunuz sıklıkla burada. Ayrıca nitelikli göçmen alma politikasıyla da diller ve renkler geçidi Stockholm. Sudaki güzel neresi diye soran olursa iki kez Stockholm…Stockholm…diyebilirsiniz.