Sesin gücü adına: Radyonun icadı
Günümüzde radyo, özellikle trafikte sıkçakullandığımız sıradan bir teknoloji olarakhayatımızda yer alıyor. Yerel, ulusal, küreselderken binlerce kanal seçeneği radyoyu bu kadaryaygın kılan etkenlerden biri; fakat geçmişteböyle değildi. Bundan 150 yıl kadar önce sesin biryerden başka bir yere taşınması ancak fantastikromanlara konu olabilecek bir şeydi. Ancak çılgınicatların dönemi diyebileceğimiz 19. yüzyıl sonları,günümüzdeki radyonun temellerinin atıldığı yıllarolarak tarihe geçecekti. Peki, radyo nasıl icatedilmişti?
Radyonun icadına dair anlatılanlar, Arşimed’in bir gün ansızın hamamda suyun kaldırma kuvvetini bulmasıyla sokaklarda Eureka! Eureka! (Buldum! Buldum!) diye koşuşturmasına pek benzemese de birçok yönden epey tuhaf ve yer yer çekişmeli bir süreç aslında.
Resmi tarihe göre İngiliz bilim adamı James Maxwell, 1865 yılında elektronik olarak üretilen radyo dalgalarının yayılma teorisini kurmuş ve Alman fizikçisi Heinrich Hertz, 1888 yılında bu teoriyi pratiğe dökmüş.
Tabii hâlâ bildiğimiz radyo henüz ortalarda yokken Guglielmo Marconi 1898 yılında "Hanımlar, beyler! Bakınız bu radyo ben icat ettim" diye ortaya çıkmış çıkmasına da aynı dönemin çılgın mucitlerinden Nikolai Tesla 1893 yılında kablosuz radyoyu çoktan keşfetmişti. Kendisini son zamanlarda yeni yeni keşfettiğimiz Tesla, antenlerden, radyo alıcılarına kadar her şeyi keşfetse de radyo, Tesla’nın keşiflerini çalan Guglielmo Marconi tarafından bulunmuş gibi gösterildi. Tabii Tesla, Marconi’nin patentlerini çaldığını bilmekteydi ve onun için "Marconi iyi bir adam. Bırakın devam etsin. Benim patentlerimin 17 tanesini kullanıyor" demişti.
Bilim çevrelerinde dönen tüm bu dedikodulara rağmen Marconi radyoyu icat ettiği için 1909 yılında Nobel Fizik Ödülüne layık görülürken Tesla, 1943 yılında bir otel odasında tek başına ölümü karşılar.
Ne hazindir ki ölümünden sadece altı ay sonra ABD Yüksek Mahkemesi Tesla’nın patentinin önceliği olduğunu tanır; fakat Marconi, radyonun babası olarak bilinmeye devam eder.
Radyo, bilim insanları tarafından elbirliğiyle geliştirile dursun, Amerikalı mucit Lee De Forest, New York Metropolitian Orkestrası’nın sesini uzaktaki insanlara dinletmeyi başararak, radyo yayıncılığının başladığının habercisi oldu. ABD’de ilk radyo,1920’de Westinghouse şirketi tarafından kuruldu. Bundan sonra radyolar, birçok ülkede art arda açılmaya başladı.
İngiltere'de 1922'de, Fransa'da 1925'te, Japonya'da 1926'da, Latin Amerika'da 1930'larda ilk radyolar yayın hayatına atıldı.
Türkiye'de ise ilk radyo yayını 1927 yılında Ankara Radyosu’ndan gerçekleştirildi ve bunu 1949’da yeni İstanbul Radyosu ile 1951’de İzmir Radyosu izledi.
Türkiye’de radyo, Türk Mûsikîsi’nin sorunlarına eğilen, bütün bu işleri sıkı bir disiplin içinde yürüten bir öğretim kurumu oldu yıllarca. Zamanın ünlü mûsikîşinasları Ankara Radyosu’nda toplanmıştı: Refik ve Fahire Fersan, Cevdet Çağla, Vecihe Daryal, Fahri Kopuz, Zühdü Bardakoğlu, Osman Güvenir, Hakkı Derman, Şükrü Tunar, Hayri Tümer, Veli Kanık, Şerif İçli, Münir Nureddin Selçuk ve daha pek çok sanatkâr...
Radyo yaygınlaştıkça gücünü artırırken siyasilerin radyonun bu gücünün farkına varması pek uzun sürmedi. Radyo, artık bilgi ve eğlence kaynağı olmasının yanı sıra aynı zamanda en önemli propaganda aracı olarak günlük hayatta yerini aldı. Bu noktada ise Adolf Hitler'in 1940’larda radyoyu kullanım şekli, yayıncılık tarihinde bir dönüm noktasıdır. Bu dönemde Führer’in elinde radyo, güçlü bir propaganda aracına dönüşmüş ve kitleleri yönlendirmekte önemli rol oynamıştı. Radyonun gücünü gösteren bir olay da, Amerika’da yaşanmıştı: Ünlü oyuncu ve yönetmen Orson Welles, yaptığı radyo programında "Uzaylıların İstilası" üzerine bir tiyatro oyunu yayınlamıştı. Yayın o kadar etkili olmuştu ki, vatandaşların işgal olayını gerçek sanması sonucu, kentte bir panik havası yaşanmıştı.
Altmışlı yıllarda televizyonun ortaya çıkmasıyla popülaritesini kaybetmeye başlayan radyo, çareyi yeni içeriklerde bulur. Eğlence ve müzik yoğunluklu programlar çoğalmaya başlar. Japonya'da 1979'da uydu yayınına geçilir. Seksenler yayıncılıkta büyük kuruluşların tekeli kırılır, birçok şehirde yerel radyolar açılmaya başlar. Doksanlardaysa yayıncılık daha da gelişir. Ve artık günümüzde ses sistemlerindeki teknolojik atılımlar, dijital yayın, internet radyoculuğu gibi yenilikler, radyonun çehresini tamamen değiştirmiştir.