Sanatın ve ışığın şehri: Arles
Resim sanatının soylusu Vincent Van Gogh'un eserlerineesin kaynağı olmuştur Arlés şehri. Orada hastalığı nüksederve tedavi görür. Bir başka ünlü Arlésien'ler (Arles şehrindenolanlar), üyeleri İspanyol çingenesi olan ünlü rumbaflamenko grubu Gypsy Kings de bu güzel Güney Fransaşehrinden çıkmıştır. Eğer bu şirin şehre birkaç gününüzüayırırsanız, belleğinizde çok farklı anılar yükleyerek evinizedöneceğinizden emin olabilirsiniz.
Arlés, Fransa'nın güneyinde Provence iline bağlı, 60 bin civarında nüfusa sahip şirin bir şehir. Güneyin büyük şehri Marsilya'ya 91 kilometre, başkent Paris'e trenle beş saat uzaklıkta, Papaların şehri Avignon'a ise uzaklığı 30 kilometreden birazcık fazla.
Dolayısıyla Arlés'i bağımsız olarak veya Provence, Avignon, Marsilya ve Montpellier'i de kapsayan büyük güneybatı gezisi kapsamında görebilirsiniz. Bu yüzden Arlés birkaç gün ayırarak, şehirdeki irili ufaklı tüm görülesi yerleri ihmal etmeden ayrıntılı bir gezi planı oluşturabilirsiniz. Kuzeydoğusunda Parc Naturel Régional des Alpilles, hemen güneybatısında ise Parc Naturel Régional de Camargue yer alır. Olası bir Arlés gezisinde bu iki güzel doğal yaşam alanını görmekte yarar var. Doğal güzelliklerden söz etmişken Arlés de içinden nehir geçen şehirlerdendir. Rhône Nehri, Avignon'dan kıvrımlar yaparak gelir, güzelliğini ve bereketini Arlés'den esirgemeden kendini Akdeniz'in tuzlu sularına bırakır.
Ortaçağın hâlâ hüküm sürdüğü kasaba
Dar sokaklarında adımlarken, birçok Avrupa şehrinde olduğu gibi karşınıza çıkıveren sürpriz meydancıklarıyla Arlés, hâlâ Ortaçağ'ın hüküm sürdüğü keşfedilmemiş bir bölge gibidir.
Arlés, Provence'in her bir köşesi gibi, Avrupa sanatı ve sanatçıları için bir çekim alanıdır. Elbette en başta ünlü Flaman sanatçı Vincent Van Gogh gelmektedir. Van Gogh ile özdeşleşen Arlés’in, Fransa’nın en güzel güneşine sahip olduğu söyleniyor ki bence İncil’in Yaratılış bölümünde geçen "Tanrı, 'Işık olsun' diye buyurdu ve ışık oldu. Tanrı ışığın iyi olduğunu gördü ve onu karanlıktan ayırdı." ifadeleri tam olarak Arlés’i anlatıyor. Keza Van Gogh'un fırçasından da Arlés, aralarında "Ayçiçekleri, Arlés’teki Yatak Odası, Köprü, Sarı Ev, Zambaklar ve La Crau’da Hasat" gibi birçok ölümsüz eserle, yitik ve artık çok eskilerde kalmış bir zamandan ilahi bir biçimde günümüze yansımaktadır. Zaten bu bahtlı şehir, kafelerinden sokaklarına, yerli sanatçılarından, sergilerine, müzesine kadar her köşesinde ünlü ressamın mirasını yaşatmaya devam ediyor.
Arlés yalnızca Vincent Van Gogh'u değil; Picasso, Paul Cézanne, Paul Gauguin gibi ünlü ressamları, hatta Émile Zola gibi adı Fransa ile özdeşleşmiş büyük yazarları da çekmiştir kendisine.
Eğer bir büyük şehir gezisinin yapmayı ve Provence'nin tamamını gezmiyorsanız Arlés sizin için iki günlük bir serüvenle keşfedilebilir bir yerdir. Van Gogh'un ruhunu şad eden ve sanat kokan sokakları, her birinde farklı bir ambiyansla sizi kendisine davet eden şık ve sempatik kafeleri ile Arlés, gündüzleri hayat doludur. Ancak geceleri, birçok Ortaçağ mirasını yaşatan Avrupa şehri gibi Arlés da loştur, melankoliktir ve hüzünlüdür.
Nereleri gezip görmeli
Yazları hâlâ boğa güreşlerinin düzenlendiği arenayı mutlaka görmeliyiz fakat zavallı boğaların çileli ölümlerine sebep olan bu vahşeti telin ederek tabii ki. Öyleyse kasabada gezimize başlayalım... Gezide öncelikli mekân elbette, yazımıza ilham olan Vincent Van Gogh'un sanatına bir saygı duruşu niteliği taşıyan müze. Ünlü ressam, 1888 yılında geldiği şehirde iki yüzün üzerinde resim yapmış. O vakit sadece müzeyi gezmekle kalmayıp hâlâ bir kafe olarak hizmet veren mekânda kahve molası verin.
- Reattu Müzesi: Picasso’nun yanı sıra Arlés doğumlu ressam Jacques Réattu’nun eserlerinin yer aldığı Réattu Müzesi'ndeki heykelleri ve geniş fotoğraf koleksiyonunu da görebilirsiniz.
- Bitpazarı: Birçok şehirde olduğu gibi Arlés'da da bitpazarı çok renklidir. Çin malı magnetlere para yatırmak yerine bitpazarında orijinal Fransa ürünü olan birçok ufak tefek hediyelik eşya bulabilirsiniz.
- Jül Sezar Müzesi: Roma mirası kalıntıların yanı sıra Fransız arkeologların nehrin metrelerce altında bulduğu Jül Sezar heykelinin de sergilendiği müze, vakit ayırmaya değer.
- Öte yandan Roma Amfiteatrı (Arena), Saint-Trophime Kilisesi de muhakkak görülmesi gereken iki önemli tarihi mekândır.