Saldın tedbiri: Karantina tekkesi

Z. HİLAL KARATAŞ
Abone Ol

İsmine oldukça aşina olduğumuz karantinanın kavramsal olarakvarlığına ilk olarak semavi dinlerde rastlarız. Eski Ahit’tesavaş sonrası çıkan veba salgınlarında askerlerin yedi güntecrit edilmesi ve bu süre zarfında kendileri ve eşyalarının enaz iki kez temizlenmesi üzerinde durulur. Hz.Muhammed isebir yerde veba çıkarsa oraya gidilmemesi, bulunulan yerdebaşlarsa da oradan çıkılmamasını buyurmuştur. Ayrıca Çin veHindistan gibi bazı eski uygarlıklarda da salgın hastalıklarlailgili uyarılar olduğu bilinmektedir.

İtalyanca "kırk" sayısının karşılığı olan "quarantina" kelimesinin ortaya çıkışı ise Avrupa’yı kasıp kavuran Kara Veba nedeniyledir. Hastalığın, ticaret merkezi olan Venedik’e gemilerle geldiğini düşünen yöneticiler genel bir uygulama başlatarak karaya inişler gerçekleşmeden önce mürettebat ve malların 30 gün tecrit edilmelerine karar verir. 1348 yılında alınan bu kararın yerini 27 Temmuz 1377’de Ragusa Büyük Konseyi tarafından çıkarılan tarihin ilk karantina yasası alır. Yasaya göre tecrit yine 30 gün olmakla birlikte daha sistematik ve yenilikçidir. Böylelikle dünyadaki ilk karantina uygulamasından Venedik ve Dubrovnik’te yararlanılır. Sürenin 1397 tarihinde 40 gün olarak uzatılmasının nedeni kimilerine göre 30 günün yetersiz kalması kimilerine göreyse Hristiyanlık’ta 40 sayısının önemi sebebiyledir. Venedik karantinayla ilgili bir ilke daha imza atar ve ilk karantinahaneyi 1423 yılında Santa Maria di Nazareth adasında kurar. 15. yüzyılın sonlarına gelindiğindeyse tedbirler artırılır. Buna örnek olarak Avusturya’nın salgınlar söndüğünde dahi Osmanlı İmparatorluğu’na uyguladıkları katı karantina kuralları verilebilir. Bunun sebebi kara ticareti yoluyla Doğu’dan gelebilecek olan salgın hastalıkların önlemini almaktır.

Osmanlı'da veba.

Osmanlı döneminde bildiğimiz anlamıyla karantina olmasa da onun erken dönem hâlini cüzzamhâne adıyla görüyoruz. Oldukça sistematik olan bu sosyal kurum sayesinde hasta insanlar toplumdan ayrılmış, vakıflar ve halkın desteğiyle Avrupa’daki hastaların aksine insanca bir yaşam sürdürmüşlerdir. Topluma karışmadan münzevi bir ömür sürmeleri, başlarındaki idarecilere şeyh denilmesi ve gururlarının kırılmaması sebebiyle "miskinler tekkesi" diye adlandırılan bu yerler 15. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar varlığını sürdürmüştür. "Usul-ı tahaffuz" adıyla bilinen karantinanın modern anlamda ilk uygulaması 1831’de Sultan II. Mahmud döneminde kolera salgını sebebiyle gerçekleşmiştir.

  • 1838 yılında ise Meclis-i Tahaffuz (Karantina Teşkilatı) kurulmuş ve 1862 yılına kadar pek çok bölgede tahaffuzhaneler açılmıştır.

Dünyada ilki 1851’de gerçekleşen uluslararası sağlık konferansının üçüncüsü 1866 yılında İstanbul’da toplanmış. Ana başlıkları ise 1865 Hicaz salgını, karantina uygulamaları ve hac düzenlemesi olmuştur.

Osmanlı halkının bazı kesimleri karantinayı dinlerine aykırı olarak görünce alınan bazı tedbirler aksamış fakat II. Abdülhamid’in karantinanın caiz olduğuna dair aldığı fetva ve Takvim-i Vekayi’de yayınlanan karantina ile ilgili risaleler sayesinde bu problem kontrol altına alınmıştır.

Kızılay’ın koleralılara mahsus Hadımköy Hastahanesi’ni gösteren Balkan Savaşı yıllarına ait bir fotoğraf (Kızılay Fotoğraf Arşivi).

Ne yazıktır ki 19. yüzyıl karantina tatbikleri Avrupalı tüccarlar için sorun getiren bir uygulama olarak görülmüş, sürenin kısaltılmasıyla ilgili çekişmeler yaşanmıştır. Karantinadan çıkar sağlayan ve karantina sebebiyle zarara uğrayan ülkeler anlaşma yaptıkları hâlde kararlara uymamışlardır.

Günümüzde modern tıbbı hâlâ birçok can ve mal kaybına yol açan salgın hastalıklarla mücadele etmektedir. Daha büyük şehirler, daha çok nüfus, kalabalık ticaret ağları salgınların ortaya çıkışını kaçınılmaz hâle getirmiş ve getirmeye de devam etmektedir.