Rengarenk sonbahar rotaları

SKYROAD
Abone Ol

Sonbahar, gerçek seyyahların asıl mevsimidir aslında. Değişen mevsimin türlü renklere bürüdüğü dünyayı tanımak için rengârenk bir fırsattır. Üstelik ne diyordu dünya edebiyatının simyacısı Paolo Coelho; “Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız”.

Yaz biter yollar, yolculuklar bitmez. Güneş, değişen mevsimin gökteki işaretçileri gibi giderek çoğalan bulutların arkasına gizlenmeye başlamışken, bunaltıcı sıcak imdada yetişen serin rüzgârlarla dağıtılıyorken, yapılacak en iyi şey yollara düşmek elbette. Sonbahar, gerçek seyyahların asıl mevsimidir aslında. Değişen mevsimin türlü renklere bürüdüğü dünyayı tanımak için rengârenk bir fırsattır. Üstelik ne diyordu dünya edebiyatının simyacısı Paolo Coelho; “Sadece güneşli günlerde yürürseniz, hedefinize asla varamazsınız”. İşte sonbaharda yollara düşmek için mükemmel bir sebep daha…

Abant-Yedigöller: Sonbaharın en güzel resimleri

Yurtiçinden bir sonbahar klasiği ile başlayalım turumuza. Harika doğasıyla her mevsim görülmeye değer Abant ve Yedigöller bölgesi, sonbaharla birlikte kahverengiden sarıya bin bir çeşit pastel tonlarla boyanan, büyüleyici bir masal kitabına dönüşüyor. Abant’a gider gitmez önce her şeyi bırakıp göl kenarında bir yere oturun ve muhteşem manzarayı biraz seyredin. Sessiz, dingin ve huzur veren havasını, hayran bırakan doğayı içinize doldurun. Sonra yapacak pek çok şey var: Abant Gölü ve çevresi doğada yürüyüşler için farklı parkurlar sunuyor. At ve faytonla geziler, gölde sandal turu ve bisikletle doğa keşifleri Abant’ta sonbaharın tadına varmak için yapılacaklar arasında. Türkiye’nin en zengin orman varlığına sahip bölgelerinden olan Bolu’daki yörenin bir diğer harikası ise, Yedigöller. Milli Park olarak koruma altında bulunan Yedigöller, yerli sonbahar rotalarının en özellerinden biri. Gezginleri Yedigöller’e ulaştıran yollardan başlayan bu doğa şöleni, günün farklı saatlerinde “ışığın ve sonbahar renklerinin dansı” olarak karşınıza çıkıyor. Yedigöller Milli Parkı’na adını veren göller; Büyükgöl, Sazlıgöl, İncegöl, Kurugöl, Nazlıgöl, Deringöl ve Seringöl. Görkemli doğanın ortasında birer küçük nazar boncuğu gibi duran göllerin etrafında yürüyüşler dışında, Milli Park bölgesinde alternatif geziler ve civar köy ve kasabalara kültür turları da yapılabiliyor.

Kapadokya: Tam vakti

Kapadokya, karış karış gezilmeli… Orta Anadolu’nun kavurucu yaz sıcaklarının çekilmeye başladığı, insanı dakika başı bir gölge aramaya zorlamayan sonbahar, Kapadokya’yı hiç ara vermeden saatlerce, doya doya gezmek için ideal bir mevsim. Nevşehir, Avanos, Ürgüp üçgeni içinde Göreme, Çavuşin, Uçhisar ve Ortahisar bölgesindeki vadilerde keşif; Panorama Tepesinden seyir; Kaymaklı ve Derinkuyu yeraltı şehirlerinde dehlizlerden geçilen bir yolculuk; Kapadokya için daha çok zaman ayırmayı gerektiriyor. Balon turlarıyla sonbaharın çizgi çizgi işlediği Kapadokya’ya tepeden bakabilir ya da bölgenin killi kızıl toprağıyla üretilen çanak-çömlek yapım atölyelerinde el becerilerinizi deneyebilirsiniz.

Kyoto: Şehrin en güzel zamanı

Kapadokya’nın ardından sonbahar rotamızı bu mevsimde dünya çapında ün yapmış fakat ülkemize biraz da uzak bir yere, Japonya Kyoto’ya çeviriyoruz. Küresel iklim konferanslarına ev sahipliği yapan, iklim ve çevre konularını içeren bir BM bildirisi olan Kyoto Protokolü ile bilinen bu kent, sonbaharda bambaşka bir hale bürünüyor. İmparatorluk döneminde Japonya’nın başkenti olan Kyoto, ülkenin en ünlü şehirlerinden biri. Tarihi dokusu, eski saray ve tapınakları yanında özellikle sonbahardaki muhteşem manzaralarıyla eşsiz görüntüler sunuyor. Sonbaharda rengârenk ağaçlar ve bahçelerin kuşattığı geleneksel ahşap Japon evleriyle şehri gezmek bir şölene dönüşüyor.

Lizbon’da hüzünlü Fado’lar

Portekiz’in başkenti Lizbon’a sonbaharda gitmek, hareketli ve coşku dolu bir Akdenizli olarak bilinse de mevsimin anlam ve önemine uygun hüzünlü Fado’larıyla sonbaharla bütünleşen şehrin diğer yüzünü tanımak için ideal. Şehre ilk kez gelenlerin kentin ruhuna dokunabileceği Baixa/ Chiado, turistlere yönelik aktiviteleri, kafe, restoran ve konaklama tesisleriyle görülecek yerlerin başında. Tarihi kalenin etrafında yer alan Alfama ve Belem, eski Lizbon’un hâlâ yaşadığı gezilecek bölgeler. Akdeniz’den esip tarihi sokaklarından şehrin içine sokulan serin rüzgârların eşliğinde ve turist akınına uğradığı yaz dönemine oranla daha sakin bir Lizbon turu, şehri daha yakından tanımak isteyenler için ideal bir zaman sunuyor.

Ah Paris!

Lizbon’da Fado’ların ardından hüzünlenmeye devam… Fonda Edit Piaf ve dökülen sarı yapraklar eşliğinde romantik, etkileyici bir şiir gibi duran Paris’te sıra… Sonbaharın dokunaklı duygularıyla hemen sarınmaya teşne olan Paris, daha önce görüp de ilk kez bu mevsimde gideceklere bambaşka bir şehir gibi gelebilir. Eyfel Kulesi civarındaki parklar, kızıl, sarı, kahve tonlarında sararan yapraklarla masalsı bir görünüme kavuşuyor Paris. Meraklı gezginler içinse bu mevsimde kentin arka sokakları, asıl Paris’i olanca cömertliğiyle ortaya seriyor. Biraz daha hareket isteyenler için de sonbaharın Paris’i ideal. Kültür sanat sezonun başladığı bu dönemde moda, sanat, fuar ve festivaller Paris’e sonbaharla gelen güzelliklerden.

Tunus’tan Sevilla’ya

Kuzey Afrika’nın Akdeniz sahilinde kurulu Tunus’un başşehri Tunus; Arap, Afrika ve Akdeniz terkibi kültürüyle şaşırtıcı bir gezi deneyimi yaşatıyor. Sonbaharın sonlarına doğru daha da uygunlaşan iklimiyle Tunus’ta, bölgenin devasa çöllerinde safari, farklı kültürlerin izlerinin peşinde bir kültür turu ya da şaşırtıcı lezzetlere sahip yöresel tatların izinde bir gurme rotası çizilebilir. Yağmur bulutlarının sardığı, kararttığı bir havada daha da heybetlenen tarihi katedraller, saraylar ve görkemli eski eserleriyle Sevilla, sonbaharda görülmeli. Roma dönemi, Müslüman Araplar, Yahudilik ve Hristiyanlığın hâkimiyetinde farklı dönemler geçiren bu tarihi şehir, çok renkli kültürünü her köşesinde hatırlatıyor. Fakat böylesine derin ve köklü bir geçmişe sahip olan bu kenti daha iyi anlayabilmek için geziye başlamadan önce Sevilla hakkında biraz araştırma yapmak yerinde olur. Flamenko’nun anavatanı olarak bilinen Sevilla’da bir Flamenko izlemeden de dönülmemeli. Sonbahar ya da yaz, tatil ya da keşfetmek için gezmenin zamanı, sınırı yok. Üstelik daha önce gidilen yerlere bile yeniden gitmek için sonbahar güzel bir bahane belki de. Hem Proust da şöyle demiyor mu: “Gerçek yolculuk aynı gözlerle yüz değişik ülkeyi değil; aynı ülkeyi, yüz değişik gözle görebilmektir”…