Osmanlı su mimarisinde çeşmeler
Gerek suyun kullanımı ve gerekse suyun halka ulaştırılmasına büyük önem verilmiş olan Osmanlı Dönemi’nde su; temizliğin ve ilerlemenin ölçütlerinden kabul edilmiştir. Osmanlı zamanında “Saka” adı verilen su dağıtıcılarının yanı sıra suyolu, maksem, su terazisi, sarnıç, hamam, çeşme gibi yapılarla bu alanda hizmetler verilmiştir.
Bilhassa 16. yüzyıldan itibaren Osmanlı su mimarisinin en güzel örnekleri olan çeşmeler; çok çeşitli cephe tasarımları ve plan şemalarıyla başta payitaht İstanbul olmak üzere tüm kentlere estetik olarak katkıda bulunmuştur.
Bu zarif yapılar, konumlarına göre saray ve konak gibi iç mekânlarda olabildiği gibi, anıtsal dış mekân yapıları olarak da yapılmışlardır. Bazen başka bir yapıyla beraber (örneğin sebille) tasarlanmışlar, bazen de meydanlarda, avlu ya da bahçelerde tek başlarına inşa edilmişlerdir. Cephe tasarımlarına göre Klasik Dönem’den (16-17. yüzyıl) itibaren çeşme tiplerine baktığımızda üslup gelişimlerini belirgin şekilde takip edebilmekteyiz. Zira 16. ve 17. yüzyıl da cephe tasarımlarında sadelik hâkimdir. Sivri kemerle çerçevelenen derin bir niş içerisinde musluk yer almakta, üste yerleştirilen kitabe ile kemer arasında boşluklar oluşmakta ve bu köşeliklere simetrik rozetler yerleştirilmektedir. Ayrıca tüm bu öğeler, en dışta dikdörtgen bir çerçeve içinde sunulmaktadır.
Daha sonra (18. yüzyıldan itibaren), Klasik Dönem üslubundan Batı üsluplarına doğru yönelen ve bu değişimi hem tezyinatta hem de kütle biçimlenişinde yansıtan bir döneme adım atılmıştır. Bunun yansımaları; cephelerde mermer kaplamalar kullanılmaya başlanması, buketli vazolar, meyve kâseleri ve lale motiflerinin (özellikle Lale Devri’nde) tercih edilmesi ile kendini göstermiştir. Gövde biçimlerinde de küp şeklindeki yapılardan, çokgen yapılara geçilmiştir. 1740’lardan sonra yüzyılın sonuna kadar, “C” ve “S” kıvrımlı hatlar, akant yaprağı, istiridye kabuğu süslemeleri, yer yer derin girinti ile çıkıntılar, kenarlı mermer saçaklar, barok ve rokoko özelliklerini yansıtan detaylar olmuştur.
19. yüzyıla baktığımızda çeşme tasarımlarında yine bazı dönemsel yenilikler görülmektedir. Özellikle ampir üslubun etkin olduğu II. Mahmud döneminde çeşme cepheleri süsleme açısından daha sadeleşmiş, musluk bölgeleri gömme bir yay kemerle çevrelenmiş, madalyonlar ve tuğralar yapılmaya başlanmıştır. 20. yüzyılın başına kadar eklektik yaklaşımla çeşme cephelerinde yeni düzenlemelere gidilmiş, zaman zaman rumi, palmet gibi Klasik Dönem’e ait süsleme unsurları stilize edilerek yansıtılmıştır. Bu dönem örnekleri arasında sayılabilecek olan ve İstanbul, Beşiktaş’ta Vişnezade’de yer alan Valide Çeşmesi, Sultan Abdülmecid tarafından annesi Bezmialem Valide Sultan adına 1839 yılında yaptırılmıştır. Dikdörtgen prizma gövdeye sahip olan yapı ampir üslupta bir meydan çeşmesidir. Tüm cephelerinde meşaleler, kurdeleler, rozetler, defne dalları ve çelenklerle süslü yüzeyler, ait olduğu döneminin özelliklerini yansıtmaktadır. Üç tarih beytinin yanı sıra, madalyon içinde Sultan Abdülmecid’in tuğrası da bulunan çeşme, 1985'te Milli Saraylar Daire Başkanlığınca onarımdan geçirilmiştir.
Bu tarihsel süreçte Osmanlı çeşmelerinin en son halkasını; 1. Ulusal Mimarlık Dönemi’nde yapılmış olan ve sivri kemerli nişler, rozetler, mukarnaslı kornişler ile Osmanlı Klasik üslubuna yeniden dönüş arzusunu yansıtan eserler oluşturmaktadır.
Temizliğe ve suya verilen önem kadar, Osmanlı sanatındaki zengin ve üretken gücün sınırsızlığını da yansıtan tarihi çeşme yapılarının önemli bir kısmı son yıllarda başarılı restorasyon süreçleriyle aktif olarak kullanılabilmekte, harap durumda olan bazıları da kendilerine yeniden can suyu verilecek günleri arzulamaktadır.