Osmanlı devlet yönetiminin kalbi: Divan-ı Hümâyun

FATİH SARIMEŞE
Abone Ol

Merkeziyetçi bir yönetim anlayışına sahip olan Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümâyun en önemli devlet işlerinin görüşüldüğü birimdir. Hiçbir İslam devletinde Divan-ı Hümâyun ayarında bir yapılaşma yoktur. Bu durumun en önemli sebeplerinden biri İslamiyet öncesi Türk dünyasında “Kurultay” adı verilen devlet toplantılarıdır. Türkler İslamiyet’i kabul ettikten sonra bu toplantıları devam ettirmiş olup en olgun seviyesine Osmanlılar devrinde ulaşmıştır.

Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümâyun teşkilatı Fatih Sultan Mehmed döneminde tam şeklini almıştır.

Osmanlı Devleti’nde Divan-ı Hümâyun teşkilatı Fatih Sultan Mehmed döneminde tam şeklini almıştır. Fatih’in kanunnamesi Divan toplantılarının da nasıl olacağına dair maddeler içermektedir. Bu maddelerden en önemlisi Padişahın Divan toplantılarına başkanlık etmeyi bırakması ve bu işi Sadrazamın üstlenmesidir. Padişahlar artık toplantılara katılmamış, devlet işlerinin çözümünü tamamen Sadrazam ve Vezirlere bırakmıştır. 18. yüzyıl ortalarından itibaren Divan-ı Hümâyun varlığını sürdürmeye devam etse de asıl devlet yönetimi Babıâli diğer bir ifadeyle Sadrazam Dairesi’ne (Paşa Kapısı) taşınmıştır. Divan-ı Hümâyun, Sultan II. Mahmud devrinde gerçekleştirilen reformlarla birlikte kabine sistemine dönüştürülse de hukuki ve siyasi fonksiyonu bulunmadan Osmanlı’nın yıkılışına kadar varlığını sürdürmüştür.

Klasik dönemde Divan-ı Hümâyun’un asıl üyeleri Sadrazam, Kubbealtı vezirleri, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri ve defterdarları, nişancı, Rumeli beylerbeyi, yeniçeri ağası, kaptan-ı deryâ dan oluşmaktadır. Bu kişiler dışında ayrıca toplantıları yönlendiren reisülküttab, tezkireciler ve alt düzey devlet görevlileri de bulunurdu. Haftada dört ya da beş gün yapılan toplantı sayısı 17. yüzyılda ikiye inmiştir. Sabah namazından sonra başlayan toplantı öğle ezanına kadar devam ederdi. Öğle namazı kılındıktan sonra Sadrazam yönetiminde öğle yemeği yenilirdi. Çözülememiş olaylar var ise Arz Odası’nda Padişaha sunulurdu.

Topkapı Sarayı’nın ikinci avlusunda bulunan ve Harem birimine bitişik olan Divan-ı Hümâyun Kanuni Sultan Süleyman devrinde inşa edilmiştir. Üst örtü sisteminde bulunan üç kubbe altında toplantıların gerçekleştirilmesi zamanla bu birime Kubbealtı denilmesini sağlamıştır. Arkada bulunan Adalet Kulesi ve yapının girişinde saçak bölümüyle Necdet Sakaoğlu’nun ifadesiyle adeta bir revaklı camiyi hatırlatmaktadır.

Asıl salon ile ikinci salonu birbirine bağlayan kemer ve duvar süslemeleri.

Günümüze ulaşan Divan-ı Hümâyun Lale Devri'nin mimari özelliklerini yansıttığı gibi süsleme detaylarında Rokoko dönemi özellikleri dikkat çekmektedir. Basit bir plana sahip olan Divan-ı Hümâyun’un asıl bölümü kapıdan girişe göre solda kalan ilk kubbenin altıdır. Bu bölüm Sadrazam başkanlığında gerçekleştirilen toplantılara ev sahipliği yapmıştır.

Duvarlar boyunca alçak sedirlere Divan erkanı oturmaktaydı. Ortada kalan “Tahta” isimli ikinci salon Divan- ı Hümâyun katiplerinin Reisülkkütab yönetiminde çalıştıkları, ayrıca Rumeli ve Anadolu kazaskerlerinin dava dinledikleri yerdi. İkinci mekândan bir kapı ile ayrılan üçüncü salon ise kapı kilidi veziriazamın mührü ile açılıp kapatılan Divit Odası’dır. Bu bölüm Divan-ı Hümâyun’un arşivi ve Sadrazamın özel çalışma bürosudur. Bu bölümde Osmanlı Devleti’nin en önemli belgeleri ve defterleri sandıklar içinde muhafaza edilmekteydi.

Reisülküttab yönetimindeki ikinci salon ve Divit Odası’na açılan kapı.

Divan’ın arkasında yer alan Adalet Kulesi’nin bir penceresi toplantıların gerçekleştiği asıl salona bakmaktadır. Kırmızı bir perdeyle örtülen bu pencere arkasında Padişahların kendilerini göstermeden divan toplantılarında alınan kararları takip ettiği bilinmektedir. Hatta bazı uygun görmediği kararlarda memnuniyetsizliğini belli etmek için perdeyi sertçe çektiği ya da pencere parmaklıklarına vurarak ses çıkardığı söylenmektedir. 17. yüzyılda çocuk ya da ilgisiz padişahlar yerine vali sultanların hatta hasekilerin sessizce bu bölümden toplantıları takip ettiği kaynaklarda yer edinmiştir.

Bir dönem devletin yönetildiği Divan-ı Hümâyun küçük ölçekli üç birimden oluşan oldukça mütevazi bir yapıdır. Altın yaldızlı süslemeler 19. yüzyıl Osmanlı sanatının yansımalarıdır. Asıl salonun kubbesinde ve pandantiflerde görülen kalem işi uygulamaları erken Cumhuriyet döneminde gerçekleştirilen onarımlarda yapılmıştır.