Modern insanın kurtuluş ümidi: Superman
Amerika’nın Ohio eyaletine bağlı Cleveland şehrindeyaşayan 18 yaşındaki iki lise öğrencisi Jerry Siegel ve JoeShuster çizdikleri Superman karakteriyle çizgi roman vesinema tarihine damga vuracaklarınıbüyük ihtimalle bilmiyorlardı. 2 Haziran1933’te ürettikleri Superman karakteriuzun süre gerekli ilgiyi görmüyorve nihayetinde 1938 yılında ActionComics’in ilk sayısında okurla buluşmaimkânını yakalıyordu. Okurlar tarafındansonunda keşfedilen Superman aynı yılDc Comics isimli şirkete tüm haklarıylaberaber sonsuza kadar 130 dolar gibikomik bir fiyata satılıp kendi dergisineve şöhretine kavuşmuş oldu.
- İnsan olmak yetmez, yetmiyor zaten
- Süpermen Süpermen olmak lazım bazen
- Mazhar Alanson
Kahramanımız Kripton gezegeninde dünyaya gelen şirin bir bebek olarak çıkıyor karşımıza. Anne ve babası Kal-el adını verdikleri çocuklarını bir kapsülle dünyaya yollarlar çünkü Kripton gezegeninin yok olacağını ve içerisinde tüm canlıların kısa bir süre içerisinde öleceğini düşünürler. Ve düşündükleri de olur, Kal-el dünyaya fırlatıldıktan kısa bir süre sonra Kripton gezegeni büyük bir patlama ile yok olur. Henüz yolun başındayken Kal-el yani Superman ebeveynlerini kaybedip ait olduğu gezegenden koparak büyük bir travma ile dünyamıza savrulur.
Bebeklik dönemi olarak tanımladığımız 0-2 yaş aralığında çocuklar; fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak hızlı bir gelişim sürecine girer. Bu dönemde bebeğin sadece fiziksel ihtiyaçlarının değil aynı zamanda duygusal ihtiyaçlarının da giderilmesi gerekmektedir. Dünyanın yabancısı olan ve bir kopuşla hayata gözlerini açan bebek, yeterli becerilere sahip olmadığı için anneye yahut kendisine bakım veren kişiye doğrudan bağımlıdır.
Bu bağımlılık sürecinde kendine bakım veren kişiyle kurduğu bağ çocuğun kişiliğinin önemli bir bölümünü oluşturur ve bu dönemde kazandığı kişilik özellikleri hayat boyu değişime karşı güçlü bir direnç gösterir. İşte Superman tam da bu yaş aralığında hem gerçek ailesinden hem de yuvasından ayrılmak zorunda kalır ve bu durum onun benlik saygısını ve dünya algısını olumsuz manada etkiler.
Superman bir kapsül içinde dünyaya düştüğünde onu Smalwille kasabasında Jonathan ve Martha Kent isimli yaşlı çift bulup evlat edinir. Bu çift son derece merhametli, özenli ve dindar bir aile yapısına sahiptir, Superman’i de yani yeni adıyla Klark’ı da bu değerler çerçevesinde yetiştirirler. Klark Kent okula başladığında çok popüler bir çocuk olamaz, arkadaşları tarafından ezilen, zaman zaman zorbalığa maruz kalan, pasif bir çocuk ve genç olarak okul hayatını sürdürür. Kahramanımız annesi ve babası tarafından sürekli baskı altındadır çünkü ondaki farklılığı çok küçük yaşlarda görmüş ve bu farklılığı arkadaşlarına yansıtmaması için daimi olarak kendisine uyarılarda bulunmuşlardır. Bu tablo da bizi duygularını ve düşüncelerini rahatlıkla ifade edemeyen, her zaman kendini diğerlerinden farklı gören, sürekli bir şeyler sakladığı için gergin ve stresli olan, sosyal becerilerini bütünüyle ortaya koyamayan, pasif ve edilgen bir karakter örüntüsüne kavuşturur. Nitekim Klark Kent ilerleyen yıllarda hem sosyal hem de iş yaşantısında büyük zorluklar çekecektir.
Superman küçük kasabasında günlerini geçirirken babası Jonathan kalp krizi geçirir ve vefat eder. Hem Kripton hem de dünyadaki babasını kaybeden Klark Kent kasabadan ayrılmaya ve fark etmese de ait olduğu yeri aramaya karar verir. Her ne kadar ailesi onu sevip ilgilenmeye çalışsa da küçük Klark bu kasabada kendisini hep öteki ve yalnız hissetmiştir. Nitekim kasabadan ayrılıp yola koyulduğunda Kripton’da kaybettiği babasının hayali ona şunu söyler: "Bu büyük yalnızlık kalesinde cevapları beraber bulacağız." Evet, Superman büyük bir yalnızlık kalesinin içerisinde dünyadaki tek Kriptonlu olarak yaşamını sürdürmek zorundadır.
Klark Kent artık büyük şehirdedir ve Daily Planet isimli meşhur bir gazetede işe başlamıştır. Klark, iş hayatında son derece duygusal, içe kapanık, sakar ve muhafazakar bir profil çizer. Tam da rahmetli babasının istediği gibi kimsenin görmediği, fark etmediği, sesi çıkmayan, hakkını arayamayan hatta omuz atılıp kenara itilen bir insan hâline dönüşmüştür. Aynı gazetede çalıştığı ve platonik bir aşkla bağlı olduğu gazeteci Lois Lane, kahramanımıza sık sık daha girişken, cevval ve hırslı olması için dostça uyarılarda bulunur. Çünkü Lois böyle bir karakterdir; ne istediğini bilen, güçlü ve savaşçı.
Tıpkı hayran olduğu Superman gibi.
Klark Kent özel bir türdür, insanüstü güçlere sahiptir ve tehlike anında gözlerden uzaklaşarak gizlice Superman’e dönüşür, dünyayı kurtarır ve yeniden kimsenin umursamadığı Klark’a dönüşür. Superman uzayda ışık hızında uçar ve bu sayede zaman sınırını aşarak başka bir zaman dilimine geçebilir. Yalnızca ellerinin gücüyle kömürü elmasa çevirecek ısı düzeyine ulaştırır. Süpersonik hızla bir kaç saniye içinde bütün bir ormanı kesip, ağaçlardan kereste üretip, bir gemi ya da bir kasaba inşa edebilir; dağları delebilir, dev gemileri kaldırabilir, baraj inşa edip yıkabilir, delici bakışları herhangi bir nesnenin içinden sınırsız uzaklıktaki şeyleri görmesine ve bir bakışta metal nesneleri eritmesine olanak tanır. O, bu güçleriyle insanlığın umududur.
Superman’in en büyük özelliği düzgün kişiliğidir.
Belki de dindar bir ailede yetişmesi sebebiyle her zaman doğru olanı yapan, vicdanlı ve düşmanlarına karşı bile merhametli bir kahramandır. Diğer süper kahramanlar gibi karanlık yönleri yoktur, sürekli temiz kalmak ve ahlâklı bir şekilde savaşmak ister. Superman yani Klark Kent fedakârdır, hatta bu fedakarlığı bazen aşırıya kaçar. Kişinin sahip olduğu temel inançlardan (şemalardan) biri de değersizliktir. İlgisiz ve sevgisiz büyüyen insanlarda sıkça karşımıza çıkan değersizlik şemasıyla hareket eden kişi, bu şemadan kurtulmak için çeşitli yollara başvurur. Bunlardan en sık karşımıza çıkanı ise bahsettiğimiz aşırı fedakârlıktır. Bu tip durumlarda kişi kendisini değerli görebilmek için herkes tarafından sevilmesi gerektiğini düşünür ve herkes tarafından sevilmenin yolunun da onları mutlu etmekten geçeceğini zanneder. Bu çarpık düşünce biçimleriyle hareket eden kişi, aşırı fedakârlıklara başvurur çünkü onun içinde bulunduğu ilişkiyi, konumu kaybetmemesi için sevilmesi, yani aşırı fedakâr olması gereklidir. Superman’in yaptığı da aslında budur sevilmek ve değer görmek ihtiyacını kapatmak için farklı bir kimliğe bürünerek fedakârlık yapar, bir nevi tüm topluma sevilmek için rüşvet verir. Çocukluğunda, gençliğinde ve iş hayatında gerekli ilgiyi görmeyen ve babasının baskısıyla süper güçlerini gizleyen Klark, en temel duyguları yaşamak için Superman kimliğine bürünür.
Dürüst ve örnek bir vatandaş olan Superman, bir yandan da derin bir yalnızlık çekmektedir.
Dünyamızda hiçbir akrabası, yakın arkadaşı, sığınacağı bir liman yoktur ve bu yalnızlık onu içten içe kemirir. Ait olmadığınız bir evrende yaşamanın nasıl bir duygu olduğunu düşünün, ruhsal olarak son derece yıkıcı bir durum. Superman’in de bu yalnızlık duygusuyla baş etmesinin tek yolu topluma faydalı olmak ve onların onayını kazanmaktır. Nitekim düşmanlarını bile affeden kahramanımız bunu fazlasıyla başarır.
Peki biz neden Superman’i bu kadar benimser ve severiz?
Usta romancı Umberto Eco, Klark Kent’in tipik olarak, komplekslerinden rahatsızlık duyan ve arkadaşları tarafından horlanan sıradan okuyucuyu simgelediğini söyler. Bu da aslında toplumun büyük bir çoğunluğuna denk gelir. Ve bu sıradan tip gerektiğinde bir süper kahramana dönüşerek çevresini ev dünyayı kurtarmayı başarır.
Hepimizin içinde böyle bir umut yok mu? Bir gün talihimiz dönecek, iyi bir şeyler olacak ve biz hem kendimizi hem de ailemizi bu zorluklardan, kötülüklerden kurtaracağız. Hepimizin içinde taşıdığı bu kurtuluş ümidini, kahramanlık hayalini Superman’de görmek bizi ona yaklaştırır. Bu yakınlık Klark Kent’in yani bizim sıradanlığımız ve sıkışıp kalmışlığımızla da özdeşleşerek pekişir.
Dünyadaki herkesten ve her şeyden daha güçlü olan Superman kötüleri yendikçe, alkış topladıkça ve dünyayı kurtardıkça bizler onun yerine mutlu olup bir doyum sağlarız ve bu katarsis bizim sıkıcı sosyal hayatlarımıza, iş yaşantımıza yeniden odaklanmamız için olanak sağlar.
Gündüz Vassaf, Cehenneme Övgü’de kendimizi olduğumuz gibi kabul edinceye dek bizi tutsak edecek kahramanlar ve Supermanler yaratmaya devam edeceğimizi söyler ve ekler:
Özgür toplumda kahramanlara yer yoktur. Özgür insanın kahramanları olmaz.
Fakat tüm üretim ve tüketim çarklarının bizleri büyük bir öfke ve açgözlülükle kuşattığı bu çağda sahici bir özgürlük için yapabileceğimiz şeyler oldukça sınırlı. Bu sınırlı alan içerisinde de bir şekilde ruh ve beden bütünlüğümüzü korumamız gerekiyor, işte zihin dünyamızda kurguladığımız kahramanlar da bu bütünlük hâline küçük de olsa bir katkı sağlıyor. Süper kahramanların çizgi dünyasındaki atası olarak kabul ettiğimiz Superman’in de bu bağlamdaki katkısını unutmamak ve hakkını teslim etmek gerekir.