Mayra Andrade: Kendimizi 'şimdi'den kurtarmalıyız
2001 yılında Kanada Ottawa'dagerçekleştirilen şarkı yarışmasında"Jeux de la Francophonie" altınmadalyasının sahibi olan MayraAndrade genç yaşına rağmen,Almanya Müzik EleştirmenleriÖdülü'nden BBC Radyo 3 DünyaMüziği Ödülü'ne kadar birçok ödülünde sahibi... Bu büyük ses, 8 Nisan’daCRR Konser Salonu’nda vereceğikonser öncesi, hayata, sanata,yaşama ve insanın biricikliğine dairsorularımızı içtenlikle yanıtladı.
Merhaba, henüz gençken bir yarışma, sonra gelen ödüller, şehirlerden şehirlere yolculuklar… Çocukluğunuzu ıskaladığınızı hiç düşündüğünüz oldu mu? Ek olarak çocukluk yıllarınızda önce Yeşil Burun Adaları’nda sonrasında sırasıyla Senegal, Angola ve Almanya'da yaşadınız. Farklı yaşamlarla, farklı hayatlarla ve farklı kültürlerle temas etmeniz müziğinizde birçok şeyi değiştirmiş olmalı?
Merhaba, tanıştığımıza memnun oldum. Sorunuza gelirsek hiç çocukluğumu yaşamadığımı düşünmedim. Çocukluğum tecrübe açısından oldukça zengindi. Kesinlikle farklı dilleri ve farklı kültürleri çabucak öğrenmek ve farklı ortamlara adapte olmaya alışmam gerekliydi. Bütün bunlar hayata bakışımı ve müziğimi büyük ölçüde etkiledi.
Çocukluğum boyunca yaptığım seyahatlerin de müziğim üzerindeki etkileri çok büyük. Ama ben bunları daha çok fırsat olarak değerlendiriyorum. Hayat sizi belli bir yola doğru yönlendirdiğinde bir süre sonra bütün bunların sahip olmanız gereken yaşam için birer hazırlık olduğunun farkına varıyorsunuz. Yine de tabii ki çok erken bir yaşta müziğime ve hedeflerime odaklanmam gerekiyordu. Buradan bakıldığında yaşıtlarıma göre daha az boş vaktim olduğu, özel bir şeyler yapmaya hatta tatillerin tadını bile çıkarmaya pek zamanım olmadığı doğru.
Tatillerimde bile prova yapar ve bir şeyler hazırlardım.
Ama öte yandan doğduğumdan beri istediğim bir şeydi. Ben bunu kötü bir şey olarak değerlendirmiyorum ya da fedakârlık olarak değerlendirmiyorum, daha ziyade bence bu bir hayalin gerçekleşmesi.
Bir şehirde öncelikle dikkatinizi çeken şey nedir? Ben mesela ilk önce insanlarına uzun uzun bakarım. Bazıları mimariye kaptırır kendini. Mayra Andrade, bir şehri tanımaya nereden başlıyor? Ve buna ek olarak daha önce geldiğiniz bir şehir olan İstanbul hakkında neler söylersiniz?
Bir şehri tanımaya önce insanların etkileşimlerine bakarak başlarım. İnsanların birbirlerine nasıl baktıklarını, birbirleriyle nasıl iletişim kurduklarını görmeyi çok seviyorum. Ayrıca nasıl ve ne yedikleri de çok önemli, gittiğim yerlerdeki mutfakları incelemek de benim için çok kıymetli. Bir başka nokta ise gittiğim yerde müziğin varlığı; örneğin ben Yeşil Burun Adaları’dan geliyorum. Orada her gün müzik duyulur. İyi ya da kötü her şey bizim için müzik yapmak ve hayatın tadını beraber çıkarmak için bir sebeptir. Bazı şehirler mimari ve tarihi açıdan göz kamaştırıcı olabilir ama bunlar benim için insan etkileşimlerinden sonra gelir.
Bir yerde nasıl karşılandığınız da çok önemli, gittiğiniz yerlerde insanlar açık fikirli olunca kendini şehrin akışına bırakmak ve oradaki insanlarla etkileşime girip bunu sizi nereye götürdüğünü görmek daha da kolaylaşıyor. Ve İstanbul’a gelirsek, ki bunu sürekli söylüyorum, İstanbul benim dünya üzerindeki en sevdiğim şehirlerden birisi, çünkü buraya ilk geldiğimde sanırım 2010 yılında gelmiştim, hatta belki daha önce bile olabilir, İstanbul’u çok romantik bulmuştum. Burası insanda çok sıcak hisler uyandıran gizemli bir şehir, üstelik Avrupa ve Asya’nın birleştiği yer olması ve Boğaz köprüsüyle muhteşem bir şehir. Göz kamaştırıcı camilerden duyulan ezan seslerinin yanında oldukça modern bir şehir aynı zamanda. Tüm bunların bir araya gelmesiyle İstanbul bence dünya üzerindeki en güzel şehirlerden biri haline geliyor.
Müzik, sanatın diğer dallarıyla beslenmesi gereken bir şey… Bütün sanat dalları birbirinden bir şey alır, birbirine eklemlenir, birisinin göremediğini diğeri görür. Siz müziğinizi sanatın hangi dallarıyla ilgilenerek besliyorsunuz?
Bu konuda size katılıyorum. Sanatın farklı dalları birbirlerinden etkilenebiliyor ve bu soruyu bana sormanız da oldukça şaşırtıcı, çünkü son zamanlarda resim gibi görsel sanatlara olan ilgim oldukça yüksek.
Portekiz’de ve Angola’da çok başarılı sanatçı arkadaşlarım var, son zamanlarda kendilerinden atölyelerinde çalışırken onlarla beraber şarkı yazmak istiyorum.
Çünkü birinin sanat yaptığı ortamda söz yazarsam benim de bir şeyler açığa çıkarabileceğime inanıyorum. Ayrıca baleye de aynı şekilde ilgi duyuyorum, birkaç kez Lizbon’daki Bale evine sadece piyano eşliğinde koreografi çalışan dansçıların provalarını izlemeye gittim, çok ilham vericiydi. Ama günün sonunda bana en çok ilham veren şey yaşamın kendisi, çünkü sanat yaşamdır.
Hayatımda şunu yaşadım ve sonra bambaşka biri oldum. Şimdiyi, o anın inşa ettiğini düşünmeye başladım dediğiniz bir an var mı? O an olmasaydı bambaşka biri olurdum dediğiniz bir şey… Belki de sadece bir insanın yüzündeki hüznü fark ettiğiniz de bile değişmiş olabilir hayatınız?
Hayatımda hiçbir şeyin bir gecede değiştiğini düşünmüyorum. Hayatımdaki her şey genel olarak günden güne bugünümü inşa etti. Ben her şeyin bir nevi kaderden ileri geldiğini düşünüyorum. Ben hayatın bana verdiği yolda bir şeyleri başarmak için çalışıyorum ve sonunda hepsi benim yeni fırsatlar doğuruyor. Hayatta çok şanslıyım, muhteşem bir aileye ve harika arkadaşlara sahibim. Bilemiyorum, hayatımdaki tek bir şeyin bütün hayatımı değiştirdiğini düşünmüyorum. Farklı ifade etmek gerekirse günlük hayatımda yaşadığım her şey yarın yürüyeceğim yolu belirliyor.
Günlük hayatta, hayatın akışı içinde söyleyemediğiniz şeyleri sadece "şarkı söylerken" söyleyebildiğinizi düşündüğünüz oluyor mu?
Ben oldukça iletişimsel bir insanım. İletişim halinde olmayı, fikir alışverişinde bulunmayı, hislerim ve düşüncelerim konusunda açık olmayı çok seviyorum. Dolayısıyla günlük hayatta dile getiremeyip sadece şarkılarla ifade edebildiğim bir şey aklıma gelmiyor. Her türlü ilişkimde oldukça iletişime açık bir insanım.
Son olarak, bu benim bütün söyleşileri bitirmeye çalıştığım bir soru: Güzel olan her şey sona ermek zorunda mı?
Son soru oldukça felsefi bir soru açıkçası. Bana kalırsa bu hayata erden baktığınıza ve kendinizi hayatın neresinde gördüğünüze göre değişir. Ben bir hayli pragmatik biri olduğum için doğal olarak iyi ya da kötü her şeyin bir sonu vardır diyebiliyorum. Kötü bir şeyin sonunda iyilik başlar ve bazen de iyi bir şeyin sonunda kötü bir şey başlar, bu hayatın doğal döngüsü Ying ve yang gibi. Bazı insanlar olayların sadece kötü yanını görürken bazıları da yalnızca iyi taraflarını görür, ben ortada sayılırım (gülüyor). Yani bu sorunun cevabı yaşamı ve bu gerçekliği kimin gözlerinden gördüğünüze bağlı.