Loreena Mckennitt: Her şeye rağmen müzik, hala doğayı anlamanın en önemli yollarından biri

HAKAN AKOĞLU
Abone Ol

30 yılı aşan kariyerinde “Eklektik Kelt” müziğiyle dünya çapında 20 milyona yakın albüm satan Kanadalı şarkıcı ve besteci Loreena McKennitt, yepyeni albümü “The Road Back Home” ardından çıktığı “The Mask and Mirror 30. Yıl Turnesi” kapsamında Pasion Turca organizasyonuyla kariyerinin en özel şarkılarını İzmir, Ankara ve İstanbul konserleri ile dinleyicileriyle buluşturmaya hazırlanıyor. Bu konserler öncesi Loreena Mckennitt çocukluk yıllarından günümüze keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

İzmir, Ankara ve İstanbul’u da kapsayan bir turne ile Türkiye’ye geliyorsunuz. Bu turnenin sizin için anlamı ne?

“The Mask and Mirror” aslında 30 yılı geride bırakmış bir albüm. Ben de albümün 30. yılı onuruna albümün adını taşıyan bir turne ile Avrupa’yı dolaşmak istedim. Bu albüm; İspanyol ve Fas etkilerinin harmanlandığı dinleyici ve eleştirmenlerin hâlâ hakkında çok güzel şeyler söyledikleri bir çalışmaydı. “The Mask and The Mirror”ı üç farklı formatta dinleyici ile buluşturmanın keyfini yaşıyorum.

Şarkılarımın bir formülü yok; ama en çok doğadan ilham aldığımı söyleyebilirim.

Eserleriniz popüler kültürden uzak, insanların ruhuna dokunan şarkılardan oluşuyor. Siz bu şarkıları ortaya çıkarırken nelerden besleniyorsunuz?

Bunun bir formülü yok; aslında ama en çok doğadan ilham aldığımı söyleyebilirim. Müzik ya da söz önce hangisinin önce geleceği belli olmuyor. Aklıma gelen söz ve melodilerle oynuyor ve geliştiriyorum. Şarkı yapmak kendiliğinden gelişen bir süreç, doğal bir akışı var. Ama en çok kendimi rahat hissettiğim ve günlük koşturmalardan uzaklaştığım anlarda başarılı işlerin ortaya çıktığını fark ediyorum.

Dünya çapında Kelt Müziği denince akla gelen ilk isimsiniz. Bu başarınızı neye borçlusunuz?

Kelt müziğinin insanları etkisi altına alan bir yanı var. Seyahatlerim sırasında aldığım etnik enstrümanları da kullanıyorum. Kelt Müziği beni de ilk andan itibaren cezbetmişti. Bu müziğe kendi ruhumu da üflüyorum. Bu müziği farklı enstrümanlar kullanarak zenginleştiriyorum. Ama her şeyin ötesinde sesimle samimi bir dünya oluşturuyorum.

Loreena Mckennitt’in çocukluk ve ilk gençlik yıllarında müzik ile ilişkisi nasıldı?

Kanada'nın Manitoba eyaletinde, bir hemşire ve bir tüccarının kızı olarak büyüdüm; çocukluğum özgür, rahat ve keyifli bir taşra hayatıyla geçti. Okul yıllarımda çeşitli etkinliklerde müzik hep hayatımdaydı.

Şarkı yapmak kendiliğinden gelişen bir süreç, doğal bir akışı var.

Yaşadığımız kaotik dünyada müzik bizi nasıl etkiliyor. Siz hangi ruh hâllerinde daha çok müziğe sığınıyorsunuz?

Müziğin kişinin duygusal durumu üzerindeki etkisi her zaman ilgimi çekmiştir. Müzik bir çeşit eczane ve nasıl hissederseniz hissedin mutlaka sizin yardımınıza koşuyor. Rahatlamak ya da meditasyon anlarından tutun, enerjinizi yükseltmek için de farklı tür ve soundlara kadar insan doğası üzerinde çok geniş bir etkisi var.

Müzik dışında neler yapıyorsunuz? Turneler ve konserler haricindeki zamanlarda neler yaparsınız?

Büyük bir çiftliğim var orada vakit geçirmeyi doğa ile iç içe olmayı seviyorum. Kamp yapmak, doğa yürüyüşleri, sevdiğim arkadaşlarımla bir araya gelip güzel zaman geçirmek, bir şeyler okumak araştırmak ve bahçe işleri ile uğraşmak bana huzur veriyor.

Büyük bir çiftliğim var orada vakit geçirmeyi doğa ile iç içe olmayı seviyorum.

Yaptığınız gezilerle Anadolu’ya da yabancı değilsiniz. Peki Türk Müziği ile aranız nasıl?

Herkes muhtemelen Nilüfer'in 1990'ların sonunda "Tango To Evora”nın güzel bir yorumunu kaydettiğini ve bunun müziğimin daha da geniş bir Türk dinleyici kitlesinin dikkatini çekmesine yardımcı olduğunu zaten biliyordur. İlk ziyaretimden bu yana o kadar çok harika Türk müzisyen dinledim ki sadece birini seçmek zor; ama Arif Sağ ve Belkıs Akkale gibi halk sanatçıları ve Barış Manço gibi yerel ve batı türlerini harmanlayan sanatçıları biliyorum.

Siz iklim değişikliğine karşı da duyarlısınız. Bu konuda neler söylersiniz?

Evet bu konuya oldukça kafa yoruyorum. Bahçeyle uğraşmak, yürüyüş ve kamp yaparak doğa ile iç içe olmak benim için çok önemli. Doğa ile yaklaşmanın müziğime de ilham verdiğini düşünüyorum. Bence insanların doğadan kopmaması gerekiyor. Elimden geldiğince ağaç dikmeye çalışıyorum.

İnsanların doğadan kopmaması gerekiyor.

Türkiye’de konserler haricinde birçok farklı şehri de gördünüz sizi en çok etkileyen neydi?

Konya, Kapadokya gibi farklı kentleri de gördüm. Türkiye’de birçok kenti gezdim ama aklımda kalan en özel an, izlediğim sema gösterisiydi. O gösterinin altındaki felsefe ve mistisizmin beni büyülediğini söyleyebilirim.

Sizi bu yaz çok özel bir turne bekliyor. Turne sonrası için yeni proje ve planlarınız var mı?

Son olarak “The Road Back Home” albümünü yayınlamıştım. Şu an yaz boyunca sürecek bir 30. yıl Avrupa turnesindeyim. Türkiye’den sonra Almanya, İspanya, İtalya gibi birçok farklı ülkede turne devam edecek. Turne devam ettikçe yeni konserler de ekleniyor.