Küre Dağları'nın derinliklerinde: Kastamonu'nun Kanyonları

BÜŞRA BAĞDAT
Abone Ol

Batı Karadeniz’de bulunan ve Anadolu’nun en gür ormanlarına ev sahipliği yapan Küre Dağları'nın derinliklerine doğru yola çıkıyoruz. İstikamet Kastamonu ve burada Horma ve Valla Kanyonları ile Ilıca Şelalesi’ni ziyaret edeceğiz. Doğaseverler kadar fotoğrafçılar için de inanılmaz kareler sunan harika bir gezi bizi bekliyor. Geziye ve yazıya başlamadan önce tecrübeye dayalı minik bir tavsiye: Rahat ayakkabılar giymeye ve çok yağışlı zamanlara kalmamaya dikkat edin, zira kanyonlar zaman zaman ziyaretçilere kapalı oluyor.

Sözden önce Kastamonu tarihçesi

Geziden bahsetmeden önce şehir hakkında biraz tarihsel bilgi vermek istiyorum. Malazgirt’ten önceki Türk akınlarının hatta 800’lü yıllardaki Türk akıncılarının uğradığı yerlerin başında gelen şehir pek çok evliya mezarlığına ve türbeye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca yöreye has mimarisi ve at çiftlikleri ile doğa yürüyüşlerinin ötesinde gezi alternatifleri de sunuyor. Bu arada her ne kadar bir kıyı şehri olsa da Kastamonu merkezi denizden uzak olduğu için daha ziyade bir “kara” şehri havası veriyor. Yine de engebeli yolları, dağlık arazisi ve yemyeşil doğasıyla farkını ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. Bu ziyaretimizde biz Kastamonu’nun kanyonlarını ziyaret edip Küre Dağları’nın derinliklerine iniyoruz.

Gökyüzünde asılı kalmak ya da Horma Kanyonu

Horma Kanyonu.

İlk durağımız olan Horma Kanyonu’nda dağ ve akarsu kadar yürüyüş yolu da hem etkileyici hem heyecan verici; zira yaklaşık bir buçuk metre eninde ve üç kilometre uzunluğunda dar bir yoldan yürüyorsunuz. Yer yer gökyüzünde asılı kalmışsınız gibi hissettiren yüksekliklere ulaşıyorsunuz ve altınızdan yeşil ve mavinin iç içe geçtiği ferah bir akarsu geçiyor. İnsanı kendine hayran bırakan bu parkur, doğa harikaları kadar mimarisi ile de büyüleyici. Zira parkurun yapımı oldukça zorlu olmuş olmalı. Parkur bazı yerlerde dar bir geçit hâline geliyor ve iki dağın arasında kalmış gibi hissediyorsunuz, bazı yerlerde ise geniş bir vaha hâline geliyor ve siz adeta gökyüzünde boşluk üzerinde adım adım yolunuzu buluyorsunuz. Özellikle doğaseverler ve fotoğrafçılar için inanılmaz kareler barındıran bu yolun sonunda ise Ilıca Şelalesi bulunuyor.

Ilıca Şelalesi

Ilıca Şelalesi.

Horma Kanyonu’nun hemen sonunda bir yol ayrımına varıyorsunuz. Soldan inerseniz Ilıca Şelalesi’ne sağdan ilerlerseniz ise Ilıca Köyü’ne varabilirsiniz. Biz ilk olarak Ilıca Şelalesi’ne yöneliyoruz. Dağdan çağıl çağıl akan bu şelale, bembeyaz kayalarla kaplı bir alana dökülüyor ve adeta cennetten bir köşeye varmışsınız gibi hissettiriyor. Yaz aylarında parkurun sıcağından bunalan arkadaşlarımız hızlarını alamayıp kendilerini şelalenin serin sularına bıraktı. Şelalede biraz serinledikten sonra bu kez köye doğru yol alıyoruz. Ilıca Köyü bizleri Kastamonu’ya has mimarisi ve doğada serbestçe dolaşan atları ile karşılıyor. Bu arada minik bir not: Geziyi özel araçla yapan ve kanyonu geri yürümek istemeyenler için taksiler burada hazır bekliyor. Kanyonun girişinde kalan aracınıza böylece ulaşabilirsiniz.

Valla Kanyonu’nun doruklarında

Valla Kanyonu.

Dünya’nın en derin ikinci kanyonu olarak bilinen Valla Kanyonu’nun yaklaşık 12 kilometrelik bir yürüyüş parkuru bulunuyor. Anadolu’nun en gür ormanları Küre Dağları’nda, bu yüzden derinliğin çok arttığı noktalarda bir yanınız derin bir çukura, tepeniz ise devasa ağaçlarla gökyüzüne açılıyor. Sıkışmışlık diyemeyiz ama tam manası ile dağın derinliklerinde olduğunuzu iliklerinize kadar hissedebildiğiniz bir yer. Daha ziyade bir orman yürüyüşü tadı veren bu yolun sonunda gökyüzüne açılan bir seyir tepesine ulaşıyorsunuz. Burası üç katlı bir yapı ve en üst kısmına tırmandığınızda muhteşem bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Tüm kanyon ve dağ ayaklarınızın altında. Daha da güzeli ise bu noktada esen rüzgârın adeta içinizden geçiyormuş hissi vermesi. “Ürpertici mi?” Belki biraz.

Pınarbaşı’nda bir köy kahvehanesi

Valla Kanyonu’nun dorukları.

Seyir Tepesi’nden sonra kanyondan çıkabilmek için geldiğiniz o yolu yeniden yürümeniz gerekiyor. Kanyon’un girişi Muratbaşı Köyü’nün içinde. En az bir önceki köy kadar güzel bir yer burası. Ahşap evleri, dik yokuşları ve doğal yaşamı ile tam bir Karadeniz köyünde hissediyorsunuz. Dilerseniz patikanın sonunda bulunan Erol’un yerinde dinlenebilirsiniz. Biz yemek yemek ve istirahat etmek için Pınarbaşı ilçe merkezine dönmeyi tercih ediyoruz. İlçe merkezine vardığımızda yöreye has “Kara Çorba” tadıyoruz. Tarifin sırrını burada aşikâr etmiyorum ama oldukça lezzetli olduğunu söyleyebilirim. Pınarbaşı esnafı samimi, fiyatları da oldukça makul. Sarımsaklarımızı ve ballarımızı da alıp dönüş yoluna geçmeden önce köy kahvehanesinde oturup kahveci abi ile biraz sohbet ediyoruz. Benim için gezi ancak o zaman demini almış oluyor. Sık sık yurt dışı seyahatleri yapan biri olarak, memleketimde keşfedilmeyi bekleyen daha nice yer var diye düşünerek yüzümüzde tatlı bir gülümseme ile bu geziyi de tamamlamış oluyoruz.