Kötünün en güzel kahkahası:Erol Taş
1928 yılında doğar Erol Taş. İki yaşındayken ailesi İstanbul’a gelip, Fatih’te eski konaklardan birinin iki odasına yerleşir. Çok fakirlerdir ve kira ödemekte zorlanırlar. Erol Taş’ı da sekiz yaşındayken, Zeyrek’teki 54. İlkokula yazdırırlar. Yoksulluktan okuyamaz ve on bir yaşında okuldan ayrılır. Önce bir bakkalın yanına çırak girer. Ancak kazandığı para yetmez. Bir yandan da hamallık yapmaya başlar.
Kavgacıdır bu yaşlarda. Sık sık kavgalarına tanık olan bir aile dostu, onu Beyoğlu Spor Kulübü’ne boksör olarak yazdırır. 1947 yılında İstanbul ikincisi, ardından da sikletinde Türkiye ikincisi olur. Aynı yıl Türkiye Ağır Sıklet şampiyonu ile yaptığı maçta, çene kemiği kırılınca boksu bırakır. Sonraki yıllarda Cankurtaran’daki lastik fabrikasına girer işçi olarak. Eline geçen parayla Cankurtaran’da sonradan çok ünlenen ve hâlâ faaliyette olan Erol Taş Kahvesi’ni açar.
Erol Taş, işinden artırdığı zamanı, film setlerine gidip çekimleri izlemeye ayırır. Yine bir gün çekimleri izlerken sette bir olay yaşanır ve bu olay Erol Taş’ın hayatındaki dönüm noktalarından biri olur. Erol Taş, o gün yaşananları şöyle anlatır: “Lütfi Akad o bölgede bir film çekiyordu. Biz de işten kaytarıp çekimleri izliyorduk arkadaşlarla. Günlerce süren çekimlerden birinde mahallede oturan birkaç serseri, film ekibine musallat olup onları rahatsız etmeye başladı. Film ekibini korumak için birkaç arkadaşımla birlikte, serserileri, Lütfi Bey’in yanında bir güzel dövdük. Serseriler toz oldu tabii. Lütfi Akad daha sonra haber göndermiş bana, ‘bir kavga sahnesi var, gelsin oynasın’ diye. Böylece sinema hayatım başladı. Filmdeki rolümü diğer yönetmenler de beğendi ve ardı ardına teklifler gelmeye başladı.”
Taş kalpli “kötü adam” rollerinin yufka yürekli, iyi kalpli ustasıdır Erol Taş. Zaman zaman iyi adam rollerinde oynasa da akıllarda kötü adam olarak yer etti. Birçok oyuncu gibi ödülünü her zaman halktan, izleyicisinden aldı. Onun ödülleri, benzer rolleri oynayan diğer arkadaşları gibi, esas kızlardan, esas oğlanlardan farklıydı biraz. Atılan taşlar, şişeler, sopalar, çekilen yuhalamalar, edilen hakaretler adeta en büyük ödülüydü Erol Taş’ın. Çünkü bunlar rolünü ne kadar başarıyla oynadığının göstergesiydi onun için. Festivallerde aldığı ödüllerin yanı sıra, gittiği film galalarında, yürüdüğü sokaklarda, Cankurtaran’da işlettiği kahvehanede, çekim için gittiği setlerde sıcağı sıcağına alıyordu ödüllerini ve bu ödüller onun için hep daha sahici oldu.
İşte bu, “kötü adam” Erol Taş, İnce Cumali filminin Ağa’sı olarak diğer oyuncularla birlikte Anadolu’ya gider. Film bittikten sonra oyuncular sahneye çıkıp konuşmalarını yaparlar. Sıra Erol Taş’a gelir. Gelir ama birden karışır ortalık, yer yerinden oynar. Seyirciler sahnedeki Erol Taş’a şişe, taş, sopa fırlatıp yuhalarlar. Kötü adam rolünü öylesine başarılı oynamıştır ki Erol Taş, atılan taşlar yine onun ödülü olur. Seyircilere, “atın atın, siz bana taş değil ekmek atıyorsunuz” diyerek meşhur kahkahasını atar ve ışıl ışıl gözlerle seyircisini selamlar. Bu konuşma üzerine, az önce yuhalayan seyirci bu kez ayakta alkışlar onu. Bu filmdeki başarılı oyunuyla 5. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülünü alır.
1960 yılı yapımı Gecelerin Ötesi, oyunculuk kariyeri için önemli bir fırsat olur Erol Taş için. Henüz sinemaya yeni yeni ısınmaya başlayan Taş, bu filmle Metin Erksan’la çalışma fırsatı buldu. Gecelerin Ötesi filminden üç yıl sonra, Susuz Yaz ile, iyi kalpli abisi Hasan Kocabaş’ın karşı çıkmasına rağmen, köylülerin suyunu kendi tarlasına çeviren Osman Kocabaş suretinde bir kötü adam olarak çıkar seyircinin karşısına. Köylüler susuz ve ürünsüz kalır. Susuz yazlar yaşanır. Ardından ağabeyi Hasan’ın güzel karısı Bahar’a göz koyar. Elde edemediği Bahar’a anlatamadığı derdini korkuluğa anlatır. Hülya Koçyiğit’in de ilk filmi olan Susuz Ya z’daki Kocabaş Osman rolüyle hem Türk sinemasında hem de seyircilerin belleklerinde silinemeyecek bir yer edinir.
Çok az da olsa iyi rollerde oynadığı filmleri de vardır elbet Erol Taş’ın. 1992 yılında çekilen, Mehmet Tanrısever’in yönettiği Sürgün filmi gibi. Erol Taş, sinemada rol bulduğu bu son filminde, Kurtuluş Savaşı’nı görmüş yaşamış eski bir çavuşu oynar. Üniformasını üzerinden hiç çıkarmayan Süleyman Çavuş, göğsünde taşıdığı İstiklal Madalyası ile de büyük bir gurur duyar. Çatak Köyü’ne gelen öğretmenin (Bulut Aras) yeniliklerine sıcak bakar, ona yardımcı olur. Hatta köyün muhtarına karşı onu savunur. Öğretmenin köyden sürgün edilmesini engellemek için köy halkıyla birlikte kaymakamlığa gitse de çabası işe yaramaz. Bunun üzerine çavuş gururla taşıdığı İstiklal Madalyasını çıkarır ve köyden ayrılan öğretmene verir. 1998 yılına gelindiğinde, kötü olmayı en iyi oynayan adam aramızdan ayrılır. Yoksulluktan Yeşilçam’ın zirvesine bir hayat hikâyesi bırakır geride.